Edebiyatın çınarı, dünya yazarı, gazeteci Yaşar Kemal’in vefatının üzerinden iki yıl geçti. Usta kalem Yaşar Kemal, solunum güçlüğü ve kalp ritm bozukluğu sebebiyle 2015'in Ocak ayında hastaneye kaldırılmış ve 28 Şubat günü hayatını kaybetmişti.
Yaşar Kemal, dün gece Bakırköy Belediyesi Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen etkinlikle anıldı.
Yaşar Kemal Vakfı ve Folklor Kurumu'nun katkılarıyla gerçekleşen anma töreni Yaşar Kemal’in hayattayken kendisinin seslendirdiği ‘O Yar Gelir’ türküsüyle başladı. Sanat koordinatörlüğünü İlhan Gülek’in yaptığı etkinlikte Kardeş Türküler grubu sahne aldı. Yaşar Kemal anısına Türkiye’ye ait her dil ve bölgeden şarkıların seslendirildiği konserde Sabahat Akkiraz da konuk sanatçı olarak yer aldı.
Anma töreninde Yaşar Kemal’in eşi Ayşe Semiha Baban da vardı. Baban, teşekkür konuşması sırasında gözyaşlarını tutamadı. Baban “Kardeş Türküler ‘Barış Ödülü’ aldığı gece onlardan bir söz istemişti. Bana bir daha şarkı söyleyeceksiniz demişti. Ve siz bu gece söylediniz…” dedi.
Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu ise, Yaşar Kemal'in eserlerinden bahsederek, “Türk ve Dünya Edebiyatının ölümsüz yazarı Yaşar Kemal, kaleme aldığı bütün eserlerinde sevgi dilini, barış dilini kullanan, Anadolu’nun içinde barındırdığı farklılıklarıyla bir zenginlik olduğunu söyleyen bir mücadele adamıydı. Hayatını demokrasiye, özgürlüğe adamıştı. Bugün hayatta olsaydı her şeye rağmen barış, özgürlük, halkların kardeşliği, barış diyecekti. Usta bugün yaşasaydı herhalde bugünleri anlatan şöyle bir kitap yazardı: Her şerde bir hayır vardır. Yaşar Kemal’i özlemle anıyoruz, hepimizin yolu aydınlık olsun” dedi.
Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli olan "Türk edebiyatının koca çınarı" Yaşar Kemal, 1923'te Osmaniye'nin Kadirli ilçesine bağlı Hemite köyünde, Van Gölü yakınlarındaki eski adı "Ernis" olan Ünseli köyünden Birinci Dünya Savaşı'ndaki Rus işgali yüzünden göç etmek zorunda kalan Halime-Sadık çiftinin çocuğu olarak dünyaya geldi.
Nüfus cüzdanına ancak ilkokulda sahip olabilen Yaşar Kemal'in doğum tarihi kayıtlara 1926 olarak geçti. Küçük yaşlarda ozanların anlattığı efsaneler, okudukları şiirler Yaşar Kemal'i derinden etkiledi. Küçük yaşına rağmen ozanlara öykünerek türküler, şiirler söylemeye başladı. Kendisiyle atışan görme engelli Aşık Ali'nin "Sen bu yaşta bu kadarsan sonunda Karacaoğlan gibi olacaksın" sözleri onu çok mutlu etti.
İlk olarak 1951-63 arasında Cumhuriyet gazetesinde fıkra ve röportaj yazarı olarak çalışan Kemal, burada "Yaşar Kemal" ismini kullandı.1952'de ilk öykü kitabı "Sarı Sıcak"ı, 1955'te ise bugüne dek 40'tan fazla dile çevrilen romanı "İnce Memed"i yayımladı. 1962'de girdiği Türkiye İşçi Partisi'nde genel yönetim kurulu üyeliği ve merkez yürütme kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Yazıları ve siyasi etkinlikleri dolayısıyla birçok kez kovuşturmaya uğradı. 1967'de haftalık siyasi dergi Ant'ın kurucuları arasında yer aldı. 1973'te Türkiye Yazarlar Sendikası'nın kuruluşuna katıldı ve 1974-75 arasında ilk genel başkanlığını üstlendi. 1988'de kurulan PEN Yazarlar Derneği'nin de ilk başkanı oldu. Roman ve öykülerinde çoğunlukla Çukurova'da yaşanan insan dramlarını işledi. Büyük ün kazanan "İnce Memed" romanı 40 dile çevrilirken, büyük dünya yazarları arasında yer aldı. "İnce Memed"in de aralarında bulunduğu 9 eseri filme çekildi.
Kemal hayatı boyunca Fransa Kültür Bakanlığı tarafından verilen Commandeur des Arts et des Lettres Nişanı'nın da aralarında bulunduğu birçok ödül aldı.
1955 Gazeteciler Cemiyeti Başarı Armağanı (“Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün” adlı röportaj dizisi ile) 1956 Varlık Roman Armağanı (İnce Memed ile) 1966 İlhan İskender Armağanı (Teneke’den aynı adla uyarlanan oyunu ile) 1966 Uluslararası Nancy Tiyatro Festivali Birincilik Ödülü ("Yer Demir Gök Bakır" romanından Nihat Asyalı'nın sahneye uyarladığı, Yılmaz Onay'ın sahneye koyduğu “Uzun Dere” oyunu ile. Türkiye ödülü, Brezilya ile paylaştı.)[17] 1974 Madaralı Roman Armağanı (Demirciler Çarşısı Cinayeti ile)[18] 1977 Fransa Eleştirmenler Sendikası En İyi Yabancı Roman Ödülü (Yer Demir Gök Bakır ile) 1978 Fransa'da En İyi Yabancı Kitap Ödülü (Ölmez Otu ile) 1979 Fransa “Büyük Jüri” En İyi Kitap Ödülü (Binboğalar Efsanesi ile) 1982 Uluslararası Cino Del Duca Ödülü 1984 Fransız Legion d’Honneur Ödülü Commandeur payesi 1984 TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü 1985 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü 1986 Orhan Kemal Roman Ödülü (Kale Kapısı ile) 1988 TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü 1988 Fransa Kültür Bakanlığı Commandeur des Arts et des Lettres Nişanı 1991 Fransa Strasbourg Üniversitesi Onur Doktorası
1992 11. TÜYAP Kitap Fuarı Onur Yazarı 1992 Antalya Akdeniz Üniversitesi Onur Doktorası 1993 Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü 1994 Mülkiyeliler Birliği Rüştü Koray Armağanı 1995 Morgenavissen Jylaand-Pösten Ödülü (Danimarka) 1996 Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü[19] 1996 Kanın Sesi ile Akdeniz Yabancı Kitap Ödülü (Perpignan, Fransa) 1996 VIII Katalunya Uluslararası Ödülü (Barcelona, İspanya) 1996 Lillian Hellman/Dashiell Hammett Baskıya Karşı Cesaret Ödülü, İnsan Hakları İhlallerini İzleme Örgütü, (New York) 1997 Toplu eserleri için Premio Internazionale Nonino Ödülü, İtalya 1997 Kenne Vakfı Düşünce ve Söz Özgürlüğü Ödülü (Uppsala, İsveç) 1997 Norveç Yazarlar Birliği ödülü, Wole Soyinka ile ortak 1997 Frankfurt Kitap Fuarı Alman Yayıncılar Birliği Ödülü 1998 Frei Üniversitesi Berlin Fahri Doktora 1998 Bordeaux Yayıncılar Birliği Yabancı Edebiyat Ödülü 2002 Bilkent Üniversitesi Fahri Doktora 2003 Z. Homerus Şiir Ödülü 2003 Savanos Ödülü (Selanik) 2003 Türkiye Yayıncılar Birliği Yayıncılık Emek Ödülü. 2008 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük ödülü 2009 Çukurova Üniversitesi, Fahri Doktora 2011 Légion d'honneur 2013 Krikor Naregatsi Nişanı 2014 Beyaz Martı Edebiyat Ödülü
14 Ocak 2015 günü İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılan Kemal'in doktorları yaptıkları açıklamalarda; akciğer enfeksiyonu ve ritm bozukluğunun yanında çoklu organ yetmezliği yaşadığını söyledi. Kemal, hastaneye yattıktan 45 gün sonra 28 Şubat 2015'de hayatını kaybetti.
Eğitimci ve yazar İsmail Özcan, vefatının birinci yılında Yaşar Kemal için şu yazıyı kaleme almıştı:
Türk edebiyatının son atmış yılına damga vurmuş; eserleri yabancı dillere en çok çevrilmiş; adı çok geçmiş olmasına rağmen Nobel’i alamamışsa da onun dışında uluslararası prestijli birçok ödül almış; Fransa, Almanya gibi ülkelerin ulusal nişanlarıyla taltif edilmiş olan Yaşar Kemal’in ölümünün üzerinden, yarın tam 1 yıl geçmiş olacak.
Yaşar Kemal, 28 Şubat 2015’te vefat etmiş, 02 Mart 2015 günü 92 yaşında, büyük bir törenle ve az görülmüş bir kalabalığın iştirakiyle sonsuzluğa uğurlanmıştı.
Sol/sosyalist bir yazar ve aydın olan Yaşar Kemal’i son yolculuğuna uğurlamak için oluşan kalabalığın içinde her siyasi görüşten, her ideolojik kamptan insanlar vardı. Hiçbir çevrenin, “Bana ne Yaşar Kemal’in cenazesinden” dememesi; onun insan severliği, barışseverliği, halkların kardeşliği ile ilgili olarak verdiği mesajların toplumun her katında karşılık bulduğunun bir kanıtıydı. Bu durum ayrıca onun, “İnsan evrende bedeni kadar değil, yüreği kadar yer kaplar” sözünde ne kadar samimi olduğunun da bir ifadesiydi.
Usta yazar
Yaşar Kemal, yurtiçinde de, yurtdışında da “büyük yazar”, “usta yazar” şöhret ve payesine bileğinin gücüyle ulaşmış; hiçbir kimsenin ve çevrenin himmetine, kayırmasına muhtaç olmamış yazarlarımızdan biridir. Doğduğu, yaşadığı toprağın insanını, kültürünü, karakterini onun kadar iyi tanıyan ve tanıdığı şeyleri onun kadar iyi yorumlayan başka Türk yazar çok azdır.
Yaşar Kemal, içinden çıktığı insanlarla ve çevreyle, halk ve taşrayla; sonradan aralarına katıldığı elit, statü sahibi, sanat ve edebiyata yön veren insanlar ve çevreler uğruna alakasını kesmemiş; gönlüyle her zaman, bedeniyle çok zaman aralarında olmuştur. Hiçbir zaman ve hiçbir şekilde “ben neymişim?” havalarına kapılmamış; tevazudan hiç ayrılmamıştır. Onu bütün topluma mal eden önemli farklarından biri de budur.
Kürt kökenli bir Türk yazar olan Yaşar Kemal, Türkiye’de Kürt halkının derin bir kimlik sorunu yaşadığına; yasaklarla dilinin, kültürünün dumura uğratıldığına inanıyordu. İçte ve dışta bu inancı doğrultusundaki düşüncelerini seslendirmekten hiç çekinmemişti. Bu yüzden mahkûmiyetler bile almıştı.
Yeri, her zaman ezilenin, horlananın, dışlananın safı olmuştur. Bu tavrına, bu tercihine bağlı olarak kitaplarını okuyanların daima savaş düşmanı ve sömürüye karşı olmasını, cani ve katil olmamasını istemiştir. Onun hem ilk, hem en önemli, hem de en tanınmış eseri olan İnce Memed’i sadece Türk edebiyatında değil, dünya edebiyatında da bir zirvedir. Bizim edebiyatımızda konusunu bu kadar etkili, bu kadar sürükleyici, böylesine destansı bir dil ve akıcılıkla anlatan bir eser daha yoktur. Okuma yazma bilen ve okuduğunu anlama kapasitesine sahip bir Türk insanı İnce Memed’i okumadıysa eksiktir. Türkçenin gücünü ve güzelliğini anlamdan bu dünyadan göçecek demektir.
Günümüz Türk aydınları politik ve ideolojik görüş ayrılıklarından dolayı aralarında aşılmaz duvarlar örerken evrende bedeniyle değil, kocaman yüreği ile yer kaplayan solcu Yaşar Kemal’in birçok solcunun, sağcının anlayamayacağı, algılayamayacağı dostlukları, ahbaplıkları bulunuyordu. Bunlardan birini ırkçı Türk sağının en tanınan ismi Nihal Atsız’la kurmuştu. Nihal Atsız, Yaşar Kemal’in, “beni en iyi anlayan insan” diye nitelediği, sırlarını paylaştığı, periyodik aralıklarla bir araya gelip demlendiği, dostça görüş alışverişinde bulunduğu bir sağcıydı. Bunu Yaşar Kemal’in en yakınında bulunduğunu sananların dahi bildiği şüphelidir. Bizim bilmemiz ise, Atsız’ın oğlu Yağmur Atsız’ın “Ömrümün Atmış Beş Yılı” adlı kitabını okumuş olmamız sayesindedir.
Zilli Kurt
Yaşar Kemal’in 2009’da yayımlanan; aldığı ödüllerin törenlerinde, çeşitli etkinliklerde yaptığı konuşmalardan; bazı kitaplara yazdığı önsözlerden ve çeşitli konularda yazdığı makalelerden oluşan “Binbir Çiçekli Bahçe” adlı kitabında “Zilli Kurt” başlıklı, her Türk aydınının okuması gereken bir yazısı var. Türkiye’de yazar ve aydın olmanın zorluklarını, tehlikelerini o kadar güzel anlatan bir yazı azdır.
Çukurova’da köylüler koyun sürülerine saldıran kurtları öldürmeyip canlı yakalarlar, sonra boyunlarına bir çan asarlarmış. Bu andan itibaren kurt, bu çan yüzünden kendisi için av olacak hiçbir canlıya yanaşamaz, açlıktan kıvrana kıvrana ölürmüş. Bu yazı, Türkiye’de Cumhuriyetten sonra uzun yıllar bir yazarın, bir aydının “solculuk”, “komünistlik”le suçlanmasının ne kadar tehlikeli olduğunun, ne resmi ne de özel bir kurumda iş bulabilmesi, bu yoldan açlığa mahkûm edilmesiyle bir zilli kurt yapıldığının metaforik hikâyesidir.
Ruhu şad olsun.