'Yaşarken de öldürmenin yolları var'

'Yaşarken de öldürmenin yolları var'

Pınar Öğünç

(Radikal, 11 Mayıs 2012)

Sakalı pamuk beyazı 85’lik bir dede televizyonda. Ertesi gün de kamuflajlı komando üniforması giydirilmiş el kadar torunuyla fotoğrafları basılacak gazetelere. Bulgaristan göçmeni; Türkiye’de askerlik yapamadığı için vicdanen rahatsızmış. Bir günlüğüne razıymış, “Tamam” demişler. Aynı gün yeni Askerlik Kanunu konuşuluyor. 15 yıllık mecburi hizmete karşı istifa hakkı için örgütlenip AİHM’ye başvuran subaylar için bir parmak bal, sürenin 10 yıla düşürülmesi olmuş. Yakınlarda ‘pes diyerek’ ses yükselten astsubayların özlük haklarında birtakım rötuşlar...

Bir de vicdanen zorunlu askerliği reddedenler var. Televizyonların en pahalı saatlerinde vicdani reddin masaya yatırıldığı fantastik bir dönem olmuştu, hatırlarsınız. Uluslararası hukukun vicdani ret hakkının tanınması için bir sonraki baskısına kadar dolapta şimdi konu, tık yok. Er ya da geç bir düzenleme yapılmak zorunda kalınacak. Ama ne acı ki 90’lardan beri hayatlarını bu kararlarıyla altüst edenlerin, bedenleriyle, tüm benlikleriyle ağır neticelerini çekenlerin, ‘Kardeş kanı dökme’, ‘Militarizm öldürür’ ya da ‘Vatanı sevmenin başka yolları var’ derken kastettikleri anlaşıldığından olmayacak bu. 

 

Hangisi kolay gerçekten?

 

Vicdani ret konuşulurken en ağırıma gideni, birilerinin bunu kolayı seçmek olduğuna inanması. “Iı ıh, ben askere gitmeyeceğim” deyip güllük gülistanlık hayatlarına dönüyorlar değil mi? Üniforma giymemek, elini silaha sürmemek, sadece inandığını yapabilmek için bir vicdani retçinin neler yaşadığını hiç düşündünüz mü?

‘Uzun dönem’ denilen de bir gün bitiyor ama reddin sonu yok. Sivil olarak askeri mahkemede, üstelik defalarca yargılanmanız, askeri cezaevlerinde akla gelmeyecek türde işkence görebilmenizdir bu kararın karşılığı. Defalarca firar etmek zorunda bırakılmak, defalarca yakalanmaktır. Yakalanacağım diye ana caddelerde dolaşmamak, ‘Yanımda kavga çıkar’ diye kalabalığa karışmamaktır. Kimliksiz yaşamak, misal evin kira kontratına sahip olamamaktır.

Çevrenize, öz akrabanıza dert anlatmamak için giderek yalnızlaşmaktır. ‘Asker kaçağı’ olarak iş bulamamak yahut işverenin insafına kalıp sigortasız çalışmak, yoksa giderek yoksullaşmaktır. ‘Emre itaatsizlik’, ‘firar’ suçlarından ceza çekseniz dahi, her an tekrar tutuklanabileceğiniz bilgisiyle aile olmak, sevdiklerinizin gözlerine bu kararla onları da yıprattığınız azabıyla bakmaktır. 1 milyon asker kaçağının, arı gibi çalışan ‘çürük raporu’ çetelerinin bulunduğu, askere gitmemek için bin türlü numaranın döndüğü bu ülkede vicdani ret, bütün bunları yıllar boyu göze almaktır. Bu mu kolayı? 

 

Vicdani ret haftası

 

15 Mayıs Vicdani Retçiler Günü; yarından itibaren 20 Mayıs’a kadar da bir dizi etkinlik var. Programa lütfen www.savaskarsitlari.org adresinden bakın. Ben ikisinden bahsedeceğim. 20 Mayıs, saat 13.00, İstanbul Tünel’deki Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi... Buluşmada kışlada öldürülen erler Uğur Kantar, Eren Özel ve Sevag Balıkçı’nın ailelerinin yanı sıra Roboski’de birçok yakınıyla birlikte nişanlısını kaybeden Garibe Ürek konuşacak. Liseli retçi Abdülmelik Yalçın’ın da anlatacakları var ama özellikle retçi Necip Fazıl Kocaoğlu’nu dinleyin ne olur. Askeri cezaevinde ağır işkence gören Kocaoğlu sekiz yıldır evinden neredeyse hiç çıkamıyor, düzgün uyuyamıyor. Çalışamadığı için ailecek çok yoksul bir hayat sürmek zorundalar. Neden? Çünkü askerlik yapmayı reddediyor.

19 Mayıs’ta, saat 18.00’de TMMOB’nin Beyoğlu’ndaki şubesinde de kadınlar anlatacak. Sabancı Üniversitesi’nden Ayşe Gül Altınay, bu konuda en çok çalışan akademisyenlerden. Canan Soylu da Vicdani Retçi Kadınlar adına konuşacak. Ayrıca kulak kesilmenizi istediğim iki şahane kadın daha var: Vicdani retçi İnan Süver’in eşi Remziye Süver ve yine retçi Muhammed Serdar Delice’nin eşi Dilek Taş Delice. Bir de en dibindekilerden dinleyin, militarizm yaşarken cana nasıl kastediyormuş. Birinin, öldürmemek için bunları göze alması bir salise düşündürmüyor mu sizi?