Yasemin Çongar: İç muhasebe zamanı

Yasemin Çongar: İç muhasebe zamanı

T24 - Suriye Kürtleri'nin muhalif liderlerinden olan Meşaal Temo'nun cuma günü öldürülmesinden sonra ABD'li Wall Street Journal gazetesi Türkiye'deki Kürtler'in de harekete geçebileceği ve Türk hükümetinin bundan çekineceğini yazdı. Yasemin Çongar, hükümete yapılan sınır ötesi operasyon baskısıyla, Suriye'de yaşanan çatışmaların göz önünde tutularak iç muhasebe fırsatı olduğunu söyledi.

Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Yasemin Çongar'ın "Esad, AKP, Temo, PKK" başlığıyla yayımlanan (11 Ekim 2011) yazısı şöyle:

Esad, AKP, Temo, PKK

Suriye halkı nezdinde, hiçbir zaman gerçek bir demokratik meşruiyete sahip olmayan Beşşar Esad, son aylarda yükselen değişim talebine silahla karşılık vermeyi seçtiği an, kendi istikbalinden de vazgeçmişti aslında.

Muhtemelen uzun bir zaman alacak ve çok sancılı olacak ama Baas rejiminin “içeriden” yani Suriye halkı tarafından devrileceği artık kesin gibi. Genç Esad’ın, babası Hafız’ın otuz yıl – büyük ölçüde de Soğuk Savaş’taki Sovyet desteği sayesinde – ayakta tuttuğu bu rejimi, yavaş yavaş dönüştürüp, istikrarlı bir geçiş süreci yönetme hayalini gerçekleştirmesi giderek imkânsız görünüyor.

Ankara bunun imkânsızlığını çok gecikmeden kavradı. Şam’a yönelik Türk dış politikasının aylar süren “ikna ve yol gösterme” ağırlıklı yumuşak bir çabadan, “baskı ve yaptırım” odaklı sert bir aşamaya geçmesinde bu kavrayış bence etkili oldu. Ayrıca başkentten yansıyan bilgiler, Baas-PKK işbirliğinin yeniden canlandığı yönündeki istihbaratın da, AKP hükümetinin tavır değişikliğinde payı olduğunu düşündürüyor.

İlginçtir, bu tavır değişikliğine muhalefet, “laikçi” AKP karşıtlarını, ulusalcıları ve PKK çizgisindeki Kürtleri birleştirmiş görünüyor. CHP’nin tam da bu aşamada Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu başkanlığında bir heyeti Esad’a gönderip, Şam’la ilişkisini ısıtması komikti hakikaten. Bir buçuk saat süren “sıcak” sohbetin içeriğini, geçenlerde Utku Çakırözer Cumhuriyet ’te yazdı da, öğrendik.

Esad, CHP’lilere “Bana ‘Ne oldu da Türkiye ile böyle oldunuz’ diye soruyorlar. Ben değişmedim, Başbakanınız değişti” demiş. Anladığım kadarıyla, CHP heyetinden kimse de çıkıp, “Başkan Bey, zaten sorun tam da bu: Sizin değişmemeniz, reform vaadinizi bir türlü hayata geçirmemeniz ve halkınıza karşı silah kullanmaktan vazgeçmemeniz” dememiş.

Suriye’de muhaliflere yönelik şiddette hayatını yitiren sivillerin sayısı Birleşmiş Milletler’e göre üç bine dayanmışken ve belli hedeflere yönelik suikastlar giderek bu şiddetin daha önemli bir parçası olurken, CHP’ligillerin, “Ne oldu da Şam’a karşı böyle sert çıkmaya başladınız? ABD’nin taşeronluğunu yapıyorsunuz...” nevinden çıkışlarını fazla ciddiye almayabiliriz. Ama PKK’nın Suriye’deki olaylar karşısında izlediği politika ve son birkaç gündür içine düştüğü yeni ikilemin üzerinde daha fazla düşünmek gerekiyor.

Cengiz Çandar 7 ekimde Radikal ’de, PKK’nın bu tavrı konusunda yapılabilecek en sahih analizi ve uyarıyı yapmıştı. “AKP devletinin dış politikadaki yanlışları PKK’ya yeni alanlar açmıştır… İran, Irak, Suriye ve Lübnan’a kadar olan saha hem genişlemesine hem de uzunlamasına PKK’ya açılmıştır” şeklindeki “stratejik” saptamanın ANF ’de yayınlanması ardından, bunun “PKK’nın İran- Suriye ekseninin kucağına oturması” olarak anlaşılması gerektiğini yazan Çandar, “PKK’nın ölümcül stratejik bir yanlış içine girebileceği” uyarısında bulunuyordu:

“Nedeni basit; İran-Suriye ekseninin tarihî geleceği yok. PKK üzerinden Türkiye’de kan dökebilir ama tarihî olarak kesin yenilgiye mahkûm ve böyle bir siyaset başta Türkiye’dekiler, Kürtleri büyük bir felakete sürükler.”

Aynen katılıyorum.

Aslında gerek Murat Karayılan’ın Ahmet Altan’a hitaben yazdığı mektup, gerekse Aysel Tuğluk’un bugün Kurtuluş Tayiz’in kaleminden manşete taşıdığımız “Kandil destekli” çağrısı, PKK’nın böyle bir stratejik hatanın kıyısından dönebileceğini, zira “barışmanın” yollarını aramaya başladığını, en azından yeniden müzakereden, siyasetten, Öcalan’ın rolünden söz ettiğini gösteriyor. Bu çok olumlu bir gelişme. PKK’nın, “Esad rejimine ses çıkarmayan birtakım Suriyeli Kürtlerin, Esad’dan destek alarak Türkiye devletine karşı savaştığı tuhaf bir örgüt” profili çizmekten ve daha bir hafta öncesine kadar yaptığı gibi, sivillere yönelik gözüdönmüş eylemler ve tehditlerle terör estirmekten vazgeçip, “masanın” değerini kavradığını göstermesi, Türk-Kürt hepimiz için hayırlı olur.

Bunun karşılığında, AKP hükümetinin de Öcalan’ın fiili tecridine son vererek işe girişmesi, “17 ekimde kara harekâtını başlatmak” gibi saçma ve tehlikeli sevdaları bırakıp, şiddetin durması ihtimaline yeniden ciddi bir şans vermesi gerekiyor.

Bu esnada, PKK’nın bir Suriye muhasebesi yapmaya zorlanacağı da aşikâr. Cuma günü öldürülen Meşaal Temo, Suriye Kürtlerinin en saygın muhalif liderlerinden biri ve PKK’lı Kürtlerin “yakın” göründüğü Esad rejimini devirmek için İstanbul’da kurulan Suriye Ulusal Konseyi’nin bir üyesiydi. Temo’nun oğlu Faris, babasının öldürülmesi sonrasında, ülkenin iki milyona yakın Kürt nüfusunu Esad karşıtı isyana katılmaya çağırırken şöyle diyor: “Babama düzenlenen suikast, rejimin tabutundaki çividir. Büyük bir hata yaptılar.”

Dünkü Wall Street Journal ’da ise, bu “büyük hata” yorumu, Temo suikastı sonrasında Kürtlerin Esad karşıtı isyana daha yaygın katılabileceği tahminiyle teyit edildikten sonra, şu öngörüye yer verilmişti:

“Bölgesel olarak, Suriye’deki hükümet karşıtı harekette kuvvetli bir Kürt unsuru olması, Türkiye’nin kendi Kürt nüfusundan çekinerek, (Suriye’deki) muhalefete olan desteğini azaltmasına yol açabilir.”

Temo’nun öldürülmesini Dışişleri Bakanlığı hızla ve net cümlelerle kınadı. Bu, bana Ankara’nın WSJ ’de ima edilen türden bir pısırıklık içine girmeyebileceğini gösteriyor. Ancak, kendi Kürtleriyle sorununu çözemeyen, üstelik yaygın KCK tutuklamalarıyla bu çözümü daha da zorlaştıran, bu yetmezmiş gibi, birtakım cenahın otuz yıl sonra hâlâ “asalım, keselim, vuralım, bilek bükelim” diye baskı yaptığı bir ortamda bu baskıya boyun eğmeyeceği konusunda tam bir güven vermeyen bir hükümetin Suriye konusundaki “ilkeli” çizgisini devam ettirebileceğinden de ancak bir yere kadar emin olabiliriz. Ben, her hâlükârda, Temo’nun Kamışlı’daki cenazesinde yaşanan vahşetin, PKK açısından, Cengiz Çandar’ın uyarısıyla uyumlu bir iç muhasebe fırsatı doğurmasını umuyorum.