Yasemin Çongar: İçeride konuşmaya davet

Yasemin Çongar: İçeride konuşmaya davet
T24 - Taraf gazetesi yazarı Yasemin Çongar, "Kürt meselesinde de, bugün her şeyden ziyade dürüstlüğe ve cesarete ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Bir kez daha, şiddetin karşılıklı taraflarca nedenselleştirilerek mâzur, makûl, hatta gerekli görülebildiği bir döneme girİdiğini" söyledi. Yasemin Çongar'ın Kürtler niye ‘içeriden’ konuşamasın başlıklı (9 Eylül 2001 ) yazısı şöyle: İçeriden konuşmak önemlidir. Kapalı yapılarda değişim, “içeriden” konuşmakla başlar çünkü. Hayatın karşısında had ve hatır gözetmeyen iç tepkilerimizin, hakikatle usulca yüzleşirken açıklarının üstünü örtmeyen iç muhasebemizin dışa taşmaya başlamasıdır “içeriden” konuşmak. Nihayetinde, “Kral çıplak” demekten daha cesur bir şey varsa, “Biz çıplağız, ben çıplağım” diyebilmektir.Yıldıray Oğur’un dünkü muhteşem yazısı, hem “içeriden” bir konuşmaydı hem de “içeriden” konuşmaya bir davet. Palmer Komisyonu Raporu’nu okumak gibi, Mavi Marmara olayının vardığı nokta konusunda ahkâm kesenlerin çoğunun yapmaya nedense gerek görmediği bir işe girişen Yıldıray, raporun hakkaniyetli bölümlerinin altını çizdikten sonra, “Peki biz ne kadar dürüstüz” deyip, soruyordu:“İsrailli komandolara karşı direnmek için gemiden demir parçalar koparıp sopa yapmak, önceden güverteyi korumak üzere gönüllüler belirleyip, İsrail’e karşı neredeyse küçük bir cihad planı hazırlamak da neyin nesiydi?”Bu sorunun sorulmasına, bol bol “haklılık ve mağduriyet” vurgusu yapan itirazlar gelecektir elbet; “İsrail’in avukatı” nevinden nefret naraları atanlar da olacaktır korkarım. Ama soru, bir kez soruldu; hem de Yıldıray’ın fikir ve inanç dünyasını bilen herkesin teslim edeceği üzere “içeriden” soruldu. Gerisi gelir; iç konuşmalarımızı kaçınılmaz kılan dürüstlüğümüz, dışa taşma cesaretini bir kez buldu mu, gerisi mutlaka gelir.Kürt meselesinde de, bugün her şeyden ziyade dürüstlüğe ve cesarete ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Bir kez daha, şiddetin karşılıklı taraflarca nedenselleştirilerek mâzur, makûl, hatta gerekli görülebildiği bir döneme girdik zira.Meselenin “mağdur” tarafına hâkim olan kapalı yapının “iç sesi” büsbütün kısıldı. “Mağdur yandaşlığı” ile yetinen bir kesim ise, mağduriyeti bitirebilecek yegâne şey olan demokratik zihniyet dönüşümünün hem mağdur tarafta –Kürtlerde– hem de sorumlu tarafta –devlette– gerçekleşmesini talep etme gereği duymuyor; böyle bir talebin, yandaşlığını gölgeleyeceğinden çekiniyor sanki. Bu kesim, şiddete karşı sustuğuyla da kalmıyor üstelik; “içeriden” susulmasını doğal karşılarken, “dışarıdan” konuşulmasına çok öfkeleniyorlar.