Yasemin Çongar: PKK, BDP'nin önüne KCK ile set çekti

Yasemin Çongar: PKK, BDP'nin önüne KCK ile set çekti

T24 - Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar, PKK'nın KCK örgütlenmesiyle Kürt siyasetinin önüne set çektiğini yazdı. Çongar, "PKK, şehirlerde BDP’nin yanına, daha doğrusu üzerine KCK örgütlenmesini kurarak, Kürtlerin meşru siyasi mücadelesinin önüne devasa bir set çekti. Meclis’teki Kürt vekillerin ellerini kollarını bağladı" görüşünü dile getirdi.

Çongar'ın, "Devlete bak, PKK’ya bak" başlığıyla Tarat'ta yayımlanan (2 Kasım 2011) yazısı şöyle:

PKK da, devlet de ölüme endeksli strateji izliyor. PKK, devlete kayıplar verdirip “elini daha güçlü kılarak” müzakere masasına oturacağı hayaliyle yapıyor bunu; devlet ise örgütün “önce bileğini bükmek, sonra zayıflamış haliyle konuşmak” istiyor. Sözümona, iki “rakip” strateji var ortada, oysa gencecik insanların ölümleri üzerinden prim yapmanın yolunu arıyor ikisi de.

PKK’nın, yaz ortasından itibaren, “siyaseti, sözü, çözümü” ötelemek pahasına ahlaksız bir tercihle tırmandırmaya başladığı şiddetin karşısına, “vur-vur” temposuna ayak uyduran devlet gücü çıkarıldı ve örgüt ciddi kayıplar vermeye başladı. Bir yandan da, her kayıp bir kazanca dönüşüyor PKK için… Başbakan Erdoğan her ne kadar dünkü grup toplantısında, “1990’lara dönülmez… Demokrasiden ayrılınmaz… Vatandaşımızın günlük hayatını zorlaştıracak hiçbir şey yapılmaz” kabilinden cümlelerle, “olağanüstü hal günlerinin olağan zulmünün” Kürt halkına bir daha yaşatılmayacağının güvencesini verse de, gerilla ölümleri PKK’nın tabanındaki milliyetçi öfkeyi azaltmıyor, arttırıyor. Son operasyonda öldürülen PKK’lıların parçalanmış bedenleri konuşuluyor Kürt kahvelerinde; tek başına, bu bile örgüte yeni katılım getirebiliyor.

Devletin pervasız operasyonları, PKK’nın ahlaksız saldırılarını sorgulamayı en azından bir kesim için güçleştiriyor. Devlet, hepimiz adına öldürdükçe, PKK’ya “Benim adıma öldürme” diyenlerin sesi de cılızlaşıyor ister istemez.

Hararetle, birbirlerine karşı yazıp çizen arkadaşlara bakıp şaşırıyorum; giderek birbirlerine benziyorlar… PKK’ya “Aslanım, koçum” ya da Yıldıray Oğur’un dünkü güzel deyişiyle “cici” muamelesi yapanları, dağa çıkmış çocukların kanı üzerinden, “Sen yenilmezsin, tabii ki silah bırakmazsın, yürü, kim tutar seni” diyenleri ne kadar abes buluyorsam, “zorunlu asker” çocukların kanı üzerinden, devlete PKK’nın “belini kırması” için alkış tutanların tavrını da o kadar abes buluyorum. Ya da hadi “abes” gibi konforlu bir kelime kullanmak yerine açıkça yazayım. Her iki telkini de “ahlaksız ve akılsız” buluyorum. Bingöl’ün ortasında bir kadın militanı canlı bomba yapan, sonra da “münferit olay” diyen zihniyetin çürümüşlüğü ile PKK’lılara karşı bir “linç” kampanyasını körüklercesine kullanılan “Sonunuz Kaddafi gibi olur” ifadesinin çirkinliği arasında çok fark göremiyorum.

Bu kan denizinin ortasında, Diyarbakır’da “Kürt meselesinin demokratik çözümü için sözümüz var” adlı çalıştayda toplanan 715 sivil toplum örgütünden yeni bir ortak adım geldi dün. Güneydoğu Sanayici ve İş Adamları Derneği (GÜNSİAD) Başkanı Şahismail Bedirhanoğlu, “Hedef, çatışmasızlık sürecinin oluşturulması” diyerek, aralarında İnsan Hakları Derneği’nden MAZLUMDER’e, Tabipler Odası’ndan Diyarbakır Barosu’na çok çeşitli seslerin olduğu kalabalık platformun planını açıkladı: 715 örgütün temsilcileri, Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil tüm siyasilerle, Irak Cumhurbaşkanı Talabani ve Kürdistan Bölge Hükümeti Başkanı Barzani’yle, ayrıca Kandil’deki PKK liderleri ve Abdullah Öcalan’la görüşmek istiyorlar. Yaptıkları, özü itibariyle “çift taraflı ateşkes” çağrısı. Meali şu: Örgüt saldırıları kesecek; çatışmasız alana, tercihan Irak’a çekilecek. Devlet de operasyonları durduracak. Başbakan’ın sık sık kullandığı o cümleye uyacak ve “durup dururken operasyon yapmayacak.”

Bedirhanoğlu’nun şahsında, aralarında PKK’ya yakın olanlar kadar geçmişte PKK’nın hedefi olmuş kişi ve kuruluşların da bulunduğu bu platformun “ateşkes” çağrısını selamlıyorum. Devletin ve merkezî siyasetin yetkililerinin bu platformla görüşmelerini, “ateşkes” çağrısına bir şans vermelerini diliyorum.

Dün Bedirhanoğlu’nun açıklamasından önce, KCK tutuklamalarının haberi geldi: 44 kişi tutuklandı. Doğrusu, ben böyle büyük polisiye operasyonlarda sık sık işittiğimiz “Tanırım iyi çocuktur” nevinden kefalet girişimlerini “insani” bulsam bile, yadırgıyorum. Tanışıklık ya da tanınırlık üzerinden, kolayca “O, bunu yapmamıştır” diyebileceğimi hissettiğim her şahıs, tanımadığım, tanınmamış, dolayısıyla da hakkında sustuğum her şahıs adına utandırıyor beni. Ergenekon için yapmadım, KCK için de bunu yapamam. Dolayısıyla kimsenin adını özel olarak sarf etmeden söyleyeceğim sözümü:

PKK, şehirlerde BDP’nin yanına, daha doğrusu üzerine KCK örgütlenmesini kurarak, Kürtlerin meşru siyasi mücadelesinin önüne devasa bir set çekti bence; Meclis’teki Kürt vekillerin ellerini kollarını bağladı, seslerinin kısılmasına yol açtı; seçilmiş belediye başkanlarını kamuoyu önünde küçük düşürdü, bir bölümünü tamamen marjinalleştirdi. Hâsılı, Türkiye’deki varlığı ve faaliyetleriyle KCK, iddia edilenin aksine siyasallaşmayı, normalleşmeyi kolaylaştırmayan, aksine “siyasi çözümü öteleyip, şiddetin lojistiğini sağlayan” bir işlev üstlendi. Hal böyleyken, devletin giriştiği KCK operasyonu da, farklı istikametten gelerek, tam da aynı işlevi üstlenen yanlış bir hamle bence. Dünkü Radikal’de, Ahmet İnsel şöyle yazmıştı:

“Başbakan’ı KCK operasyonuna ikna edenler veya emrivakiyle kucağına bu zehirli hediyeyi bırakanlar, PKK’nın nesnel müttefiki olarak çalışıyorlar… Başlattıkları fiili olağanüstü halle PKK’nın giderek daha fazla beslendiği Kürt milliyetçiliği ateşini var güçleriyle büyütmeyi marifet sanıyorlar. PKK’nın örgüt olarak belini bükmenin yegâne hedef olduğu bir stratejinin, amacına ulaşsa bile, Kürt dünyasını çok daha büyük bir eziklik hissi içinde bırakacağı olgusunu ciddiye almıyorlar. Cemaat olarak PKK ile girdikleri ölüm-kalım savaşında, sadece hükümeti değil, Türkiye toplumunu rehin alıyorlar.”

Hâlihazırdaki KCK operasyonunun hukukî zaafları var ama aynı zamanda, PKK’yı beslemek, güçlendirmek, İnsel’in deyişiyle PKK ile “nesnel ittifak” yapmak gibi akılsızca bir sonucu da var. Hükümetin içinde bile bu gerçeği görenler olduğunu biliyorum. KCK’da bunca pervasız tutuklamalara cevaz veren hukukî altyapının reformu için, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın hazırladığı yeni Terörle Mücadele Kanunu taslağının “fare doğurmamasını” diliyorum.