TÜYAP Kültür Fuarları Genel Koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu, Cumhuriyet’in Türkiye için vazgeçilmez olduğunu belirterek Cumhuriyet Kitapları’ndaki imza eylemine verilen desteğin önemine dikkat çekti. 79 yaşındaki yazar Hasan Kıyafet ise Cumhuriyet’in tutuklu yazar ve yöneticileriyle ilgili olarak “Yazarken omuzlarımda polis, yüreğimde hapishane var” diye konuştu.
Deniz Kavukçuoğlu'nun Cumhuriyet'ten Ezgi Atabilen'e verdiği söyleşi şöyle:
- Fuarın 35’inci yılını genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu yılki fuar çok ama çok başarılı geçti. Geçen yıl 550 bin ziyaretçiyle kapatmıştık. Dün akşam genel ziyaretçi hesaplamamız 540 bindi. Bugünü de sayarsak yaklaşık 600 bin ziyaretçi sayısıyla kapatacağız demek ki fuarı. Genç bir yazarın imzası dün akşam 22.30’a kadar sürdü mesela. Neresinden bakarsanız çok coşkulu bir fuar oldu. Fakat fuarın ilk üç günü Cumhuriyet Kitapları standı sanki üzerine ölü toprağı serilmiş gibi solgun bir stanttı. Sonra birkaç arkadaş bir araya gelerek Cumhuriyet Kitapları standında bir imza etkinliği başlattık. Orası da ilk gününden itibaren oldukça canlı geçti. Okurların desteği de çok güzeldi.
- Siz gazetemizin yazarlarındansınız ama burada farklı bir kimliğiniz de var. Mesafeli durup yazarların örgütlenmesini beklemektense dahil olup organize etmeyi seçtiniz. Neden?
20 yıldır Cumhuriyet’te yazıyorum. Cumhuriyet’te yazmak kolay değil. İlhan Selçuk ağabeyimizin önerisiyle gazeteye yazmaya başladım. Benim gazeteye bağlılığım çok başkadır. Orayı aile gibi görüyorum. Türkiye için vazgeçilmez bir yayın organı. Dolayısıyla bu benim görevlerim arasındadır. Bu bağlamda eleştirmek istediğim bir şey de var. Cumhuriyet yazarlarından yalnızca dört kişi bu etkinliklere katıldı. Bazılarının mazeretleri vardı ama onların dışında kalan yazar arkadaşlarımızın gelip bu etkinliğe omuz vermesini bekledim doğrusu.
- Bu yıl fuara daha fazla ziyaretçi gelmesini, okurların tutuklu yazar ve gazeteciler için düzenlenen eylemlere katılmasını, özetle onlara sahip çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu başımıza ilk defa gelen bir durum değil. Ne zaman ülkenin üzerinde kara bulutlar belirmeye başlasa insanlar soluklanmak için kendilerine bir özgürlük platformu arıyor. TÜYAP özünde bir özgürlük platformudur. Burası her inanç, görüş ve siyasi eğilimden yayıncının kendisine alan bulduğu bir mekân. İnsanlar Kitap Fuarı’na aktıklarında aynı zamanda özgürlüğe doğru yöneldiklerini hissediyorlar. Bu çok önemli bir şey. Burada her görüşten yazar var. İslamcılar, laikler, sosyalistler... Bütün bu insanlar burada kendilerini rahat hissediyorlar.
- Bu yılki sanat fuarı bölümünde Özgür Korkmazgil’in bir eseri polis tarafından önce kaldırılmak, sonra +18 ibaresiyle sergilenmek istendi. Neticede sanatçı işlerini fuardan çekti. Bunun üzerine çıkan sansür haberleriyle ilgili bir şey söylemek ister misiniz?
Biz bu iş için yola çıktığımızdan beri neler yaşadık. Bir arkadaş geliyor mesela kitapları toplatıldığı için yayıncısının standında kendini zincire vuruyor. Bize ona gidip “Arkadaş, bu zincirleri bırak” demeyiz. Başka bir sanatçı bir resim yapmış ve bazılarınca müstehcen bulunmuş. Müstehcen olsa da olmasa da biz ona ses çıkartmayız. Şikâyet oluyor, polis geliyor, polis onu engellemek istiyor, belki engelliyor. Bizim bunda bir dahlimiz yok. Biz burada farklı disiplinler için bir özgür ifade alanı sağlıyoruz. Bizim desteklediğimiz o alan ve o alanın kendi bütünlüğü içindeki özgürlüğü. Bu kadar.
- Fuarın ‘Onur Konuğu’ Almanya oldu. Türkiyeli yazar ve yayıncılar Alman meslektaşlarıyla pek çok panelde buluşup fikir alışverişinde bulundular. Alman konukların Türkiye’de olanlara yönelik tavrı nasıldı?
Almanya’nın 35. yılda konuk ülke olması gerçekten çok önemliydi. 2008 yılında Türkiye Frankfurt Kitap Fuarı’nda “konuk ülke” iken, Almanların Türkiye’den resmi olarak davet ettiği yazarlar arasında Aslı Erdoğan da vardı. Dolayısıyla Aslı Erdoğan’ın tutuklanması Almanya’da çok önemli tepkilere neden oldu. Alman Yayıncılar Birliği Aslı Erdoğan’la ilgili bir imza kampanyası düzenledi. İlk elde bu kampanyaya imza veren kişi sayısı 80 bindi. Alman dostlarımız İstanbul’a geldiklerinde ise bu sayı 120 bine çıkmıştı. Bunu bir ölçüde Alman arkadaşlarımız Türkiye kamuoyuna yansıttı. Tabii ki buradaki Alman yazarları da Aslı Erdoğan’dan başlayarak, Cumhuriyet gazetesi tutuklamalarını, akademisyenlerin içeri alınmasını da doğal olarak tartışma konusu yaptı.
- Sizin OHAL sonrası Türkiye manzarasıyla ilgili yorumlarınız neler?
OHAL sonrası yaşadıklarımızın bir bölümü anlaşılabilir. Yani, Fethullahçı terör örgütüne karşı girişilen operasyon doğal. Fakat bu operasyonlara konuyla hiç ilintisi olmayan medya kuruluşlarının katılması bence çok endişe verici ve toplumu tedirgin edici. Aynı durum bizim Silivri’deki 10 arkadaşımız için de geçerli. Kimse kimseyi inandıramaz o arkadaşlardan birinin bu FETÖ girişimini desteklediğine. Yüzlerce akademisyenin durumu da öyle. Bütün bunlar dehşet verici. Bu davalar şayet başlar ise aklar karalar belli ölçüde ortaya çıkacak.
Kitap Fuarı’nda bulunan Cumhuriyet Kitapları standına, fuarın son günü olan dün de gazetemizle dayanışma için pek çok yazar ve sanatçı konuk oldu. Sanatçılar tutuklu yazar ve yöneticilerimizden Turhan Günay’ın yayın yönetmenliğini yaptığı Cumhuriyet Kitap ekini ve Cumhuriyet gazetelerini fuar ziyaretçileri için imzaladılar. İmza nöbetine katılan isimler arasında Nevra Bucak, Egemen Berköz, Yaşar Miraç ve Ali Ekber Ataş gibi pek çok yazar yer aldı.