Distopik bilim-kurgu romanlarında yiyecekler içinde hep bir şey saklıdır aslında. Normal görünümlü burgerler, kekler içine gizlice yosun ya da bir tür yapay protein konmuştur. Normal yollardan insanlığı doyuracak alan ya da maddi olanak kalmamıştır çünkü.
BBC Türkçe'de yer alan habere göre, aslında bu tür katkı maddeleri bugün yediğimiz gıda ürünlerinde de kullanılıyor. Ama yiyeceklerimizi başka türlü üretme olanağı kalmadığından değil, üreticiler açısından hazır gıdaları bu şekilde üretmek daha ucuz ve kolay olduğu için bu yola başvuruluyor. Aynı gerekçeler tüketici açısından da geçerli; ama onlar, tükettikleri yiyeceklerde bu tür maddelerin kullanıldığından çoğunlukla habersiz.
Yiyeceklerimizde kullanılan bazı malzemeler bu kategoriye giriyor, jelatinler, sosis etlerinde kullanılan harçlar vb.
Bunların bazısı çok tanıdık. İki yıl önce tartışmalara neden olan ve ince kıyılmış, dezenfekte dana eti artıklarından yapılan işlenmiş gıda ürünleri gibi. Amerikan ABC televizyonunda bir programda bu ürünlerde kullanılan malzeme “pembe balçık” olarak adlandırılmıştı. Bu malzemelerin kullanım öncesi tabi tutulduğu temizlenme işlemi bazılarının midesini bulandırsa da bunları yiyen kimse hasta olmadı. İtirazlar genellikle işin estetik yanlarıyla ilgili. Bu ürünler epeydir yeniden piyasaya girmeye başladı.
Geleceğin gıdası olarak görülen bir başka ürün ise soya fasulyesi. Soya bazlı dolgu maddeleri çok daha yaygın kullanılmakla birlikte daha az biliniyor.
Asya’da binlerce yıldır kullanılan soya fasulyesi Batı’ya çok geç geldi. 1888’de bir Fransız şirketi, düşük karbonhidrat oranından dolayı soya unundan diyabet hastaları için ekmek üretmişti. Soya kullanımı giderek yaygınlaştı. 1921’de soya unu üretiminin patentini alan Avusturyalı bir mucit, “açların kudret helvası” olarak adlandırdığı bu ürünü ucuzluğu ve besin değeri bakımından övüyordu. 2. Dünya Savaşı sırasında, karneye bağlanan birçok gıda ürününe, bu özelliklerinden dolayı, öğütülmüş soya katılıyordu. Savaş sonrasında harç malzemesi olarak soya unu ABD’de büyük bir sektör haline gelmişti.
Soyanın yaygın kullanımı ile ilgili bir başka önemli gelişme de gıda alanındaki bilim insanlarının 1960’larda soya proteinine süngerimsi bir kıvam kazandırması oldu. Bu işlem, öğütülmüş soya fasulyesinin yağının ve bazen de şeker ve liflerinin alınması ile başlıyor. Geride kalan un büyük makinalarda su veya buharla karıştırılarak hamur haline getiriliyor. Daha sonra bu hamur yüksek basınçlı tüplerden geçirilip kimyasal bir tepkimeye tabi tutulunca proteinleri çözülüyor ve kauçuğumsu bir yapı kazanıyor. Ufak küpler şeklinde kesilen bu nihai ürün, etin yerini alacak şekilde birçok gıdada kullanılıyor.
Bugün soya proteini, vejetaryen burgerleri ve et yerine geçen yiyeceklerin yanı sıra kıyma, fırın ürünleri, salata sosları, makarna, hazır çorba vb. birçok yiyecekte kullanılıyor. Belirgin bir tadı olmadığı ve kolay şekil aldığı için ona istediğiniz tadı ve biçimi vermek mümkün oluyor.
Besin değeri bakımından düşünüldüğünde soya, kıyma ve diğer et ürünleri için fena bir dolgu maddesi değil. Hem üreticiler hem de tüketiciler için ete ucuz bir alternatif oluşturuyor.
İşte tam anlamıyla bilim-kurgu romanlarından fırlamış gıda ürünleri. Gıda şirketleri bu gerçeğin fazla bilinmesini istemiyor. Ürünlerini pazarlarken hiçbirinin “Uzay araçlarında yaşayan insanların yemeği!” sloganını kullanmaması boşuna değil. Fakat bu tür yiyecekler modern gıda sanayiinin ayrılmaz bir parçası artık. Bir daha burgerinizi ya da kekinizi ısırırken bu gerçeği hatırlayın.