Yeni Akit yazarı: Kızılcık Şerbeti’ni izlediğinizde bir Ertuğrul Özkök ya da Fatih Altaylı yazısı okumuş gibi oluyorsunuz!

Yeni Akit yazarı: Kızılcık Şerbeti’ni izlediğinizde bir Ertuğrul Özkök ya da Fatih Altaylı yazısı okumuş gibi oluyorsunuz!

Yeni Akit yazarı Ali Osman Aydın, Kızılcık Şerbeti dizisine ilişkin olarak, "Yapımcı, Türkiye’nin 'dindar' ve 'laik' çevrelerde en çok tartışılan, hatta tartışıla tartışıla cılkı çıkarılan, ne kadar belirgin kavram ve sembol varsa, hepsini doldurmuş dizinin içine. Dizinin ana karakterinin camdan atılmasını sağlayarak güncel 6284 tartışmalarını da boca etmiş. Diziyi izlediğinizde, bir Ertuğrul Özkök ya da Fatih Altaylı yazısı okumuş gibi oluyorsunuz!" görüşünü savundu. 

Aydın yazısında, "Böyle yapımlarda en sorunlu olan, yönetmen ve senaristlerin belli bir toplum kesimine karşı yargılayıcı, küçümseyici bir nazarla bakmalarıdır. 1939 yapımı meşhur “Rüzgar Gibi Geçti” filminde evin hizmetçileri tamamen siyahilerden oluşuyordu. Hatta filmdeki siyahilerin hepsi köleydi. Köleler, Güneyli pamuk kralı beyaz efendilerin idaresi altında yaşayan hallerinden memnun insanlar olarak tasvir ediliyorlardı. Hatta köleciliği romantize eden yaklaşımından dolayı film sonradan protesto da edildi. Alan Parker “Gece Yarısı Ekspresi” filminde açıkça Türk düşmanlığına soyunmuştu.Yine Yeşilçam’da sık sık karşılaşılan “dindar” ya da “din adamı” tipi de belli bir ideolojik düşmanlığın yansımasıydı. Çünkü dindar ya da din adamı tipi istisnaları hariç çıkarcı, güvenilmez, hain, hiçbir iyi özelliğe sahip olmayan insanlar olarak resmediliyorlardı. Gördüğüm kadarıyla, Kızılcık Şerbeti’nin bu tarzda bir ideolojik düşmanlığa soyunduğunu söylemem zor." ifadesini kullandı. 

Aydın şunları kaydetti:

"Dizi, karakterlerin çelişkilerini gözler önüne sermeye çalışıyor. Söz konusu karakterler kendi inanç ve değerleriyle, toplumsal konumlarıyla çelişen şeyler de yapıyorlar. Özellikle başroller için söylemek gerekirse kimse tamamen iyi ya da kötü değil. Kızılcık Şerbeti’nin klişelerden, yüzeysellikten kurtulması, kültürel kimliklerin sunumunda olabildiği kadar sahici olması gerekir. Klişelere teslim olmuş bir dizi sözünü ettiğimiz tartışmaya hiçbir müspet katkı yapamaz.

Ayrıca bu tür dizilere verilebilecek en iyi karşılık diziden rahatsız olanların kendilerinin bir dizi yapmasıdır. Öyle ya, dindar insanların son 40 yıldır yaşadığı değişimi en iyi bilebilecek kişi yine bir dindardır. O halde “Bizi yanlış anlatıyorlar” diye dertlenmek yerine, işe koyulmak, sanata daha fazla eğilmek gerekiyor. Siyaset bir yere kadar!"