Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu, "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini"nin yüzde 54.4 "evet" oyuyla kabul edildiği halk oylamasıyla ilgili olarak "Genç seçmenin ve büyük şehirlerin hayır oyu, Türkiye’nin bütün gayretlere rağmen Ortadoğululaşmaya ayak dirediğini de gösteriyor" dedi. Mumcu, "Yeni ve güçlü bir sol anlayışın Türkiye’de beklenmedik bir karşılık bulması işten değil. Yeter ki cesur olunsun" diye yazdı.
Özgür Mumcu'nun "Üçüncü Yol’un sonu" başlığıyla yayımlanan (8 Haziran 2017) yazısı şöyle:
Trump’ın seçilmesidir, Brexit derken “ne yapmalı” arayışları da yoğunlaştı. Batı’daki sol partilerin Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra sağa kırdıkları dümenin artık anlamı kalmadığı ortada. Uzunca bir süre sarsılmaz bir gerçek gibi sunulan sağ ile sol arasında fark kalmadığı, ideolojiler çağının bittiği söyleminin de pek geçerliliğinin kaldığı söylenemez. Siyaset bilimci Chantal Mouffe’un ifadesiyle kitleler ekonomi politikaları açısından Coca Cola ile Pepsi Cola arasında tercih yapmaya zorlandı. Ekonomi siyasetin alanından çıkarılınca sağ ile sol arasındaki fark da kimlik siyasetine indirgendi. Neoliberal ekonomik model duvara toslayınca ve siyaset asıl olarak yaşam tarzı ve kimlik alanına hapsedilince, özünde bir kimlik siyaseti olan popülizmin yükselişiyle karşılaşıldı. Batı ekonomisinde neredeyse işlevsiz kalan beyaz işçi sınıfı kendini bir sınıf değil bir kimlik olarak tarif ediyor. Fransa’da sol tarafından terk edilmiş hisseden eskinin komünist seçmenleri Le Pen’e yönelebiliyor. Benzer bir durumu Almanya’da da gözlemlemek olası. Bu sebeple ABD basınında “kimlik siyasetinin sonundan” bahseden makaleler yayımlanmaya başladı. Clinton’ın seçim kampanyası boyunca siyahları, LGBT hareketini, Hispanikleri selamlarken çalışan kesimden bahsetmemesi eleştiri konusu yapılıyor. Öte yandan şehirlerle taşra arasında fark açılıyor. Londra, AB’de kalalım derken çevresi çıkalım demekte. New York’ta Trump’ın oyu sadece yüzde 36.5. Batı’da sol Blair ve Clinton’la somutlaşan üçüncü yolu terk ediyor. Bernie Sanders, İspanya’da Podemos, Yunanistan’da SYRİZA, Birleşik Krallık’ta ise Jeremy Corbyn başka bir yol arayışının işaretleri. Bugün Birleşik Krallık’ta seçim günü. Başta hiç şans verilmeyen Corbyn’in bir ivme yakaladığı ve seçimi kazanmasının mucize sayılmayacağı değerlendiriliyor. Türkiye ise zannedildiğinden daha çok Batı siyasetine yakın bir manzara sergiliyor. “Mühürsüz seçim”in sonuçları Trump’ın seçilmesi ya da Brexit’le benzerlikler taşıyor. Genç seçmenin ve büyük şehirlerin hayır oyu, Türkiye’nin bütün gayretlere rağmen Ortadoğululaşmaya ayak dirediğini de gösteriyor. Bunun kültürel sebepleri bir kenara, herhalde Türkiye ekonomisinin hâlâ esasen Batı ekonomisinin bir parçası olmasının ve onun dinamiklerinden etkilenmesinin de payı vardır. Türkiye elbette İslamcılıktan Kürt meselesine kendine özgü bir ülke. Ancak genel tablodan kopmuş, doğal kaynaklarına yaslanmış bir Körfez emirliği ya da Orta Asya despotluğu değil. Çok basit bir “aile sigortası” önerisinin bile zamanında nasıl gündem yarattığı unutulmasın. Yeni ve güçlü bir sol anlayışın Türkiye’de beklenmedik bir karşılık bulması işten değil. Yeter ki cesur olunsun.