'Yeni dindar elitler, AKP'nin özgürlüklerini daraltacağını bilir'

'Yeni dindar elitler, AKP'nin özgürlüklerini daraltacağını bilir'

İhsan Dağı (Zaman, 1 Haziran 2012)

 

Yeni dindar elitler ve devlet

 

Toplum mühendisliği riskli bir iştir; toplumu kafanıza göre 'yeniden kurmaya' kalkışırken, demokrat olduğunuz iddiasını ve imajını yıkarsınız.Toplum mühendisliğiyle demokratlık bağdaşmaz.

Bağdaşmaz çünkü devleti toplumun tepesine yerleştirir; bilen, buyuran devlettir. Toplumsa devlete tabidir, edilgendir, nesnedir. İstenilen gibi 'ol'ması ve itaat etmesi beklenir. Böyle bir zihniyet, devletle toplum arasında toplumu merkez alan demokratik bir ilişki değil, hiyerarşik bir ilişki kurar.

Tıpkı, 28 Şubat'ın neredeyse resmi marşı haline gelen 10. Yıl Marşı'nda anlatıldığı gibi; '10 yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan'.

Mevzumuz 28 Şubat değil; son dönemde 'toplum mühendisliği'ne heves eden iktidar partisi... Demokrat kimliğini geri plana alan AK Parti tek başına muhafazakâr kimliğine dayandıkça topallamaya başlıyor. Demokrat hassasiyetlerle denetlenmeyen muhafazakârlık iktidar partisini toplum mühendisliğine yöneltiyor. Üç beş kişinin kafasındaki 'ideal toplum, iyi insan, hakiki Müslüman' tasavvuru devletin otoritesi ve imkânlarıyla inşa edilmeye çalışılıyor.

Aslında bu, AK Parti'nin şimdiye kadar iddia ettiği 'merkez sağ' kimlikle çelişiyor. Toplumu, toplumun çeşitliliğini veri almak yerine onu yeniden 'inşa etmek', basbayağı bir 'Kemalist modernleşme' projesi. Merkez sağ siyaset de toplumu pasifize edici, yukarıdan aşağıya belirleyici ve bağımlılaştırıcı Kemalist projeye karşı 'toplum'u veri alan, toplumun yaşam biçimine, tercihlerine, kıyafetine, inançlarına karışmamayı tercih eden bir siyasal geleneği temsil eder.

Peki ama AK Parti nereye doğru gidiyor? Başbakan Erdoğan, arkasındaki devlet aygıtına ve siyasal desteğe bakarak bütün toplumu ve ülkeyi elleriyle şekil verebileceği bir hamur olarak görüyor. Bu yeni özelliğiyle, hâlâ Adnan Menderes'e referansta bulunsa da 'Demokrat' merkez sağ gelenekten uzaklaşıp, hızla Erbakan çizgisine geri dönüyor. Hem devlet ve kurumlarıyla ilişkisinin değişen niteliğinde görüyoruz bunu, hem de 'eski devlet'in araçlarıyla yaratmak istediği 'yeni toplum' anlayışında.

'Toplum mühendisliği' sadece Kemalistlerin yaptığı bir iş değildir; topluma uymak yerine toplumu kafasına uydurmak isteyenlerin kullandığı bir yöntemdir.

Popülist dindarlık siyaseti yapan bir partinin muhafazakâr içerikli bir toplum mühendisliği projesi belli bir düzeyde toplumsal destek bulabilir. Dolayısıyla toplumsal taban olarak muhafazakâr-dindar kesimlere dayanan yeni bir toplum mühendisliği projesi ciddiye alınması gereken bir siyasal eğilimdir.

Ancak en azından bir sorunu var bu projenin; son yıllarda özgürleşen ve özerkleşen 'yeni dindar-muhafazakâr' kesimler kazandıkları bu özgürlüklerini ve bağımsızlıklarını devlet merkezli 'yeni toplum ütopyası'na feda edecekler mi?

Bana kalırsa varlıklı, eğitimli ve kentli 'yeni nesil dindarlar', tepeden projelendirilen ama alttan da 'kitle desteği' bulan bu yeni dalganın kendilerinin de özgürlük alanlarını daraltacağını bilir. Kemalist toplum projesiyle geniş platformlu mücadele dindar-muhafazakârlar aydınları, kamuoyu önderlerini, işadamlarını kendi başlarına hareket edebilen, özerk ve özgür aktörler yaptı. Şimdi bu kesimler, kazandıkları özgürlük ve özerkliklerinin 'yeni sosyal mühendislik projesiyle' homojen bir toplum ve devlet tarafından gasbedilmesine razı olacaklar mı? Ben olmayacaklarını sanıyorum, en azından etkili bir kısmının.

Özgürlük, çoğulculuk, farklıklara saygı, Kemalist projeye karşı bu insanlar tarafından kullanılan bir araç değildi sadece. Bunları kalıcı bir değer olarak görenleri azımsamamak gerek. Şimdilerde Uludere tartışmalarında bu kesimlerin itirazı 'vicdan' adına yükseliyor örneğin. Bir yazısından dolayı Yeni Şafak gazetesinden atılan Ali Akel'in başına gelen bu kesimler için bir deprem etkisi yarattı, yaratacak... Kendi mahallelerinde kendilerini ifade edemeyeceklerini gören yeni dindar elitler bütün Türkiye'nin 'o' mahalleye çevrilmesi projesini desteklemezler.

Geriye, devleti yedeğine alan bir otoriterlik, refahı tabana dağıtan 'muhafazakâr popülizm' kalır ki bu da az bir alan ve güç değildir. Yakında masaya sürüleceğini düşündüğüm 'Ayasofya'nın camiye geri çevrilmesi' fikriyle dindar popülizm tavan yapacak olsa da 'yeni toplum mühendisliği'nin otoriter yüzünün bu popülizmde gizli olduğunu bilen bilir.