Yeni Şafak: Açık konuşalım, artık savaştayız!

Harita: Milliyet

Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, Suriye'de YPG mevzilerini vurmasının ardından gündeme gelen "Türkiye savaşa giriyor mu" sorusuna "Açık konuşalım artık savaştayız" yorumu yaptı. 

"Suriye meselesi tamamlandıktan sonra ilk cephe Körfez ise ikinci cephe Türkiye'dir" diyen Karagül, "Artık bunu söylemeye, bu konu üzerinde fikiryürütmeye bile gerek kalmamıştır. Çünkü daha şimdiden Suriye savaşı Türkiye'ye taşınmış ya da servis edilmiştir" görüşünü dile getirdi.

"Suriye bir iç mesele haline gelmiştir. Bu iç meseleyi 'iç işgal girişimi' olarak Cizre ve Silopi'de gördük" diyen Karagül, "Biz o savaşı Halep'te karşılamazsak, Kobani'den gelen saldırıları Cizre'de karşılamayı tercih edersek, Kamışlı'da yapılan hazırlıkları Nusaybin'de durdurmayı denersek yarın savaş Türkiye'nin yüzlerce kilometre içlerine kadar taşınacaktır" ifadesini kullandı. 

Karagül'ün Yeni Şafak'ta "Açık konuşalım, artık savaştayız" başlığıyla yayımlanan (17 Şubat 2016) yazısı şöyle:

Suriye coğrafyanın düğüm noktasıydı. Düğümü çözmek kolay, tekrar düğümlemek imkansıza yakın bir şeydi. Düğüm çözüldü. İstikrarın yeniden tesisi uzun yıllar alacaktır. Türkiye dahil, bütün bölge ülkelerini yönetilmesi çok zor bir dönem bekliyor. Sadece bölge ülkeleri değil, dünyanın belli başlı merkez ülkelerinin hepsi şu an bu cephede pozisyon alıyor. Dolayısıyla durum Suriye meselesi olmaktan çoktan çıkmış, Şam yönetimi ana aktör olma özelliğini kaybetmiştir. Şimdi durum, bölge meselesi olmanın da ötesine geçiyor ve küresel güç hesaplaşmasına doğru gidiyor. İran-Rus cephesi ülkeyi fiilen işgal ederken Batı cephesibelirsizliklerle dolu, sadece mülteci meselesine indirgenmiş bir gerçeğe göre pozisyon alıyor görünüyor. Ancak onların ülkenin geleceğine ilişkin artık gizlenemeyen bir gündemleri daha var: Bunu başarırlarsa yıllarca devam edecek bir savaşı Türkiye'nin içlerine servis etmiş olacaklar. S. Arabistan ve Basra Körfezi'ni vuracaklar Suriye PKK'sı (PYD) üzerinden yürüttükleri harita çalışması, bu çalışmaya İran ve Rusya'yı da ortak etmeleri kaçınılmaz bir savaşın ön hazırlıklarına benziyor. Mesela Almanya'nın, bütün Avrupa adına, mülteci meselesine ilişkin hassasiyeti, güvenli bölge ya da yeşil bölge olarak bir sığınma alanı oluşturulmasına yönelik son destekleri oldukça pozitiftir. Ancak aynı Almanya'nın ve bir çok Avrupa ülkesinin PKK/PYDpolitikaları artık doğrudan Türkiye'yi hedef almaktadır ve son derece tehlikeli bir geleceğe işaret etmektedir. Bu noktadan sonra her ülke kendi jeopolitik hamlelerini yapacaktır. İnsani trajedinin dışında, Türkiye dahil her ülke, kendi gelecek pozisyonlarına göre tavır alacaktır. Dolayısıyla ilginç ittifaklara, cephelere tanık olacağız. Suriye içi örgütler konjonktüre göre yer değiştireceği gibi biraraya gelemeyecek ülkeleri aynı cephede görebileceğiz. S. Arabistan, Katar gibi Arap ülkelerinin askeri seçeneğe yönelmeleri öyle çok da basite alınmamalı. Çünkü Suriye'den sonraki hamle Basra Körfezi'ne yapılacak, Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan doğrudan tehdit altında kalacaktır. Riyad yönetimi ve Körfez'deki müttefikleri bunun bilincindedir. Tehlikeyi uzunca zamandır “Tanklar Kabe'ye dayanmadan” başlıklı yazılarla gündeme getirmeye çalıştım. Türkiye cephesi zaten açıldı Bölgenin bugünkü durumunu okumak yetmiyor, bir sonraki aşamaya dönük gerçekçi okumalar acil önem arzediyor. Öyle ezberlenmiş barış nutukları ve girişimleriyle bir yere varılması mümkün değildir. Hepimiz biliyoruz ki, bölge için bir dizayn vardır, bu dizayn harita çizimleriyle devam etmektedir. Suriye meselesi bir yola girdiği andaBasra Körfezi patlayacak, bir çok ülke tehdit altında kalacak, S. Arabistan'ın parçalanması gündeme gelecektir. Bugün bunları yazsak da, o gün geldiğinde şaşırmış gibi yapmaya devam edeceğiz. Çünkü biz en az yirmi yıldır şaşırmış gibi yapıyoruz. Oysa yirmi yıldır hep aynı yol yürünüyor, her ülke tuhaf bir basiretsizlikle sıranın kendisine gelmesini bekliyor. Suriye meselesi tamamlandıktan sonra ilk cephe Körfez ise ikinci cephe Türkiye'dir. Artık bunu söylemeye, bu konu üzerinde fikiryürütmeye bile gerek kalmamıştır. Çünkü daha şimdiden Suriye savaşı Türkiye'ye taşınmış ya da servis edilmiştir. Cephe açılmıştır. Bu cephe aslında Gezi isyanı ile açılmıştı, ardından 17 Aralık darbe girişimiyle devam ettirildi, sonrasında yeni terör dalgasıyla fiilen çatışma haline sokuldu. Açık konuşalım artık savaştayız Açık konuşalım, savaştayız. Suriye meselesi, Türkiye'yi çevrelemeprojesine dönüştü. İran'la dolaylı bir çatışma halindeyiz. Kuzeyimizde Rusya ile hasımız. Şimdi uzun güney sınırımız boyunca bir koridor oluşturuluyor ve bu koridor gelecekte Türkiye'ye karşı verilecek savaşın cephesi olarak biçimlendiriliyor. Suriye bir iç mesele haline gelmiştir. Bu iç meseleyi “iç işgal girişimi” olarakCizre ve Silopi'de gördük. Şimdi İdil ve Nusaybin'de benzer bir girişim söz konusu. PKK üzerinden savaş Türkiye içlerine ilerliyor. Yarın PYD üzerinden Suriye sınırı boyunca benzer girişimler olacak ve belki yirmi yıl bu çatışmalarla yüzleşeceğiz. Türkiye tarihinin en önemli jeopolitik hamlesi, bir küresel koalisyon üzerinden sabote edildi. Bütün bunlar Türkiye'yidurdurmaya ayarlı bir çabadır. Çok büyümüş, çok güçlenmiş, siyasi aklı olgunlaşmış, tarihi ve coğrafyayı yeniden kavramış bir Türkiye, sadece bazı Batılı ülkeler için değil, coğrafyayı dizayn eden her güç tarafından bir tehdit olarak okunmuştur. İşte bugün yürüttükleri, terörle bile ortaklık kurmaktan çekinmedikleri stratejik hamleler, Türkiye'nin bu gücünü kırmaya, nüfuz alanını daraltmayadönüktür. Bu yüzden kuşatılmakta, çevrelenmektedir. Savaşı Halep'te durdurmak Öyleyse bizim için yeni bir durum söz konusudur. Bu yeni durumu iyi okuyacağız. Ona göre pozisyon alacağız. Acımasız direnişimizdevam edecek. Güç daralmasını engelleyeceğiz. Asla pes etmeyecek, savaşı sınırlarımıza kadar getirenlerle sınırlarımızın çok ötesinde hesaplaşmayı bileceğiz. Biz o savaşı Halep'te karşılamazsak, Kobani'den gelen saldırıları Cizre'de karşılamayı tercih edersek, Kamışlı'da yapılan hazırlıkları Nusaybin'de durdurmayı denersek yarın savaş Türkiye'nin yüzlerce kilometre içlerine kadar taşınacaktır. Bu yüzden Türkiye, artık etnik kimlikle alakası bile olmayan, doğrudan bir dış müdahale argümanı haline gelen PKK/PYD tehditlerini Suriye içlerine geri püskürtmeli, o sınırın cepheye dönüşmesini engellemeli, Suriye topraklarında çok geniş bir alanı tehditlerden arındıracak formüllere yönelmelidir. Ayrıca bu formülleri sadece müttefiklerinin katılımına ayarlamayı da bırakmalıdır. Çünkü iş, o konfordan çoktan çıkmıştır. Dünya Ortadoğu merkezli tehlikeli bir cepheleşmeye sürükleniyor. Merkez güçler, en açık hamlelerini bizim coğrafyada yürütüyor. Hepimiz kendimizi bir bölgesel savaşın içinde bulabiliriz. Hatta bu bölge merkezli bir küresel hesaplaşmaya tanık olabiliriz. Ama merkez güçler arası hesaplaşma hem Baltık hem de Pasifik bölgesinde çatlamalara, ayrışmalara yol açıyor. Belki bizim coğrafyadan çok daha büyük kapışmalar başka coğrafyalarda patlayacaktır. Suriye değil Türkiye meselesi Her ne olursa olsun, bizler bugünkü gelişmelere bakarak, yirmi yıl geriye bakarak, belki 20. yüzyılın başlarında yaşananları iyi okuyarak yola devam etmek, öz savunma refleksimizi olgunlaştırmak zorundayız. Bunu bugün yapamazsak, birkaç yıl sonra çok acı gelişmelerle yüzleşeceğiz. Her geçen zaman bu işin faturasını ağırlaştırmaktadır. Buradan hareketle Türkiye'nin Suriye meselesine bakışı, Suriye merkezli olmaktan acilen çıkmalı, Türkiye merkezli hale getirilmelidir. İşin esası da budur. Suriye krizinin iki ülkeyi vurması an meselesidir; S. Arabistan ve Türkiye. Bu yüzden bu iki ülkenin agresifliği anlaşılabilir bir durumdur. Göründüğü gibi ortada birmezhep bölünmesi, bir kimlik savaşı yoktur. Bütün coğrafyaya dönük bir harita çalışması vardır. Rusya da ABD de bu işin içindedir. İran pragmatizmi, bugün için Tahran'ın lehine gibi görünse de, etnik zaafiyeti en fazla ülke olduğu için yarın kendileri için çok tehlikeli hale gelecektir. Saflarınızı net belirleyin Suriye meselesi içeride siyasi cephelere göre pozisyon alınacakbir mesele değildir. İç politika malzemesi yapılacak, bir tür iç hesaplaşma için kullanılacak kadar kolay bir mesele değildir. Hükümetle hesaplaşma malzemesi yapılacak ölçüde ucuzlatılabilecek bir mesele de değildir. Aklımızı başımıza almazsak, ölümcül tehditleri bugünden okuyamazsak, kim olursak olalım, bu gerçeklere göre sağlam bir zeminde tavır alamazsak, en fazla bir yıl sonra çok daha keskin tanımlar yapmak zorunda kalacağız. İşte o zaman, bugün “sorumsuzluk” örneği gösterenler, kendi dar sokaklarından meseleye bakanlar, içeride hesaplaşma adına Türkiye karşıtı pozisyon alanlar, çok büyük bir ihanetin adamları olarak ortada kalacaktır. Dahası, bu kişiler o zaman açıktan karşı cephede;düşman cephede yer almaya, Türkiye düşmanı ittifakların parçası olmaya doğru savrulacaklardır. Ya da birileri tarafından o cephelere sürükleneceklerdir. Bugün muhalefet gibi görünen pozisyon alışlar o günlerin karşı cephe inşasının ön hazırlıklarıdır. Bu oyunu bozacağız Tekrar edelim: Türkiye içinde terörle mücadele yapmıyoruz, açıktanbir dış müdahale ile savaşıyoruz. Cizre, Silopi, Nusaybin'de terör adı altında karşılaştığımız saldırganlık bir işgal girişimidir ve Kandil'den, Kobani'den, Kamışlı'dan, Afrin'den beslenmektedir. Cizre'de operasyon yapıp sınırın diğer tarafını başka ülke olarak gördüğümüz sürece savaş Türkiye'nin çok daha içlerine kadar servis edilecektir. Türkiye için artık Suriye meselesi yoktur, Halep'e kadar olan bölgede bir Türkiye meselesi vardır. Ve Suriye, çokuluslu çözümler kadar hatta ondan daha öncelikli olarak Türkiye'ninbütünlüğü meselesidir. Buna doğrudan müdahil olamazsak, ikinci aşamada hem S. Arabistan hem de Türkiye vurulacaktır. Birileri savaşı evlerimize kadar taşımaya hazırlanırken sınırın diğer taraflarına müdahil olmaktan kaçınmak, bizi çok ağır bir pişmanlığa sürükleyebilir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, biz bu oyunu bozacak güçteyiz. Bozacağız da…