Almanya'da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği'nden sonra MİT'e de "casusluk" soruşturması açılmasının ardından hükümete yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesi bugün "Alman vakıflar incelensin" manşetiyle çıktı. Gazetenin haberinde "Türkiye aleyhtarı her girişimin arkasından Alman vakıfları çıkıyor. Avrupa'da FETÖ, PKK ve DHKP-C gibi terör örgütlerinin hamiliğini yapan Almanya, bir yandan teröristleri Türk güvenlik birimlerine karşı korurken diğer yandan ajan vakıfları eliyle Türkiye'nin her yanında faaliyet gösteriyor" iddiası yer aldı.
Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (30 Mart 2017) nüshasında 'Alman vakıflar incelensin' başlığıyla yayımlanan haber şöyle:
Türkiye aleyhtarı her girişimin arkasından Alman vakıfları çıkıyor. Avrupa'da FETÖ, PKK ve DHKP-C gibi terör örgütlerinin hamiliğini yapan Almanya, bir yandan teröristleri Türk güvenlik birimlerine karşı korurken diğer yandan ajan vakıfları eliyle Türkiye'nin her yanında faaliyet gösteriyor. Türkiye'de resmi olarak faaliyet gösteren 22 yabancı vakıftan çoğu Almanlara ait ve terör gruplarının birçok eyleminde bu vakıfların olması dikkat çekiyor.
15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasıyla birlikte maskesi düşen ve Türkiye'ye karşı açıktan tavır alan Almanya, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) görevlisi imamlara yönelik 'casusluk' suçlamasıyla başlattığı istihbarat savaşını da tırmandırdı. Alman istihbarat kurumu BND'nin şefi Bruno Kahl'ın, “15 Temmuz'un arkasında FETÖ'nün olduğuna ikna olmadım” şeklindeki sözlerinin ardından, BND'nin bu ülkedeki FETÖ'cüleri MİT'e karşı uyardığının ortaya çıkması bardağı iyice taşırdı. Bu ülkedeki teröristlerin iadesi için MİT'in dosya verdiği Alman makamları, FETÖ'cüleri iade etmek yerine onları “İzleniyorsunuz, adres değiştirin” şeklinde uyarmayı, ardından da MİT hakkında soruşturma açmayı tercih etti. İki ülke arasındaki tüm istihbarat anlaşmalarını rafa kaldıran bu hareket, gözleri BND'nin Türkiye'deki faaliyetlerine çevirdi.
Türkiye'de cirit atan vakıfları aracılığıyla bir yandan terör örgütlerine milyonlarca dolar akıtan, bir yandan da 16 Nisan referandumunda 'hayır' çıkması için her şeyini ortaya koyan Almanya'nın, asıl darbeyi halkoylamasında çıkacak 'evet' sonrası yiyeceği belirtiliyor. Referandum sürecinin son bulmasının ardından Almanya'nın Türkiye'deki tüm ilişkileri mercek altına alınacak. Almanya'daki Türk imamların evlerine baskın düzenleyen BND'ye karşı güvenlik birimleri, sahadaki etki ajanlarına karşı operasyonlara başlayacak. Başta vakıflar olmak üzere, terör örgütlerini fonlayan örtülü istihbarat kurumlarına büyük darbe indirilecek.
Her biri, Türkiye'deki farklı ayrıştırma konularında uzmanlaşan istihbarat vakıfları terör örgütlerine her türlü desteği veriyor. Bu kurumların bazısı yalnızca FETÖ üyelerine destekle uğraşırken, bazısının uzmanlık alanı ise PKK oluyor. Alman istihbaratının sadece 2015'te PKK'ya bağlı derneklere aktardığı rakamın 32 milyon avro olduğu belirtiliyor. Suriye sınır hattı boyunca PKK bağlantılı bir eylem grubu oluşturmaya da çalışan Alman istihbaratı, sığınmacılara yönelik Arapça yayın yapan 4 gazete ile bir de radyoya destek veriyor. Bazı vakıflar da sadece mezhep konusuna yoğunlaşmış durumda. Hem gurbetçiler içindeki hem de Türkiye'deki Alevi vatandaşlar üzerine projeler geliştiren BND, 90'lı yıllardan buyana altyapısını oluşturmaya çalıştığı “Ali'siz Alevilik” fikrinin propagandasını yapıyor. Mezhep kavgasını körüklemek için Almanya'nın sadece 2015'te harcadığı paranın 15 milyon avro olduğu belirtiliyor.
Türkiye'deki Alman ajanlarının yoğunluğu, yaşanan birçok olayda kendini gösterdi. 2015 Eylül'ünde İstanbul'da polis ile sığınmacılar arasında yaşanan arbedede gözaltına alınan 5 kişiden 2'si ajan çıkmış, şüpheli Fransız ve Alman'ın 2013 Haziran'ında başlayan Gezi olaylarında da çeşitli grupları provoke ettiği belirlenmişti. 16 Nisan referandumu öncesi Türk bakanlara 'evet' için konuşma yapmalarına izin vermeyen Almanya, Türkiye topraklarında ise 'hayır'ı finanse ediyor. Mart ayı başında Friedrich Naumann Vakfı'nın ev sahipliği yaptığı toplantıda 16 Nisan Anayasa Değişikliği Referandumu öncesinde 'hayır' propagandası yapıldığı ortaya çıkmıştı.
Türkiye'de kaos ve karmaşa yaratmayı amaçlayan birçok olayın perde arkasında rol oynayan vakıflar, Gezi olaylarının yanısıra PKK'nın hendek kazıp barikat kurma eylemlerinde, hatta Artvin-Cerattepe olaylarında da başrolde bulundu. Yerel yönetimlere altyapı çalışmaları için kredi sağlayan 'Kauf-W' adlı 'yardım' kurumu, HDP'ye bağlı belediyelere iş makineleri alımında aracılık etti. Bu makineler daha sonra PKK'nın mayın döşeme 'iş'lerinde kullanıldı. PKK'nın çukur ve hendeklerinde parmağı olduğu ortaya çıkan ve gözaltına alınan 5 Alman uyruklu ajan, operasyonlar sırasında tutuklanmıştı.
Kültürel anlamda Türkiye'nin bölünmesi, istikrarsızlaşması alanında 'uzmanlaşan' Konrad Adenaur Vakfı, ismini, ABD ajanı olduğu İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki dönemde İngilizler tarafından açıklanan Konrad Adenauer'dan alıyor. Adenauer, Alman Hıristiyan Demokrat hareketinin kurucusu ve CIA'in bu partide yuvalandığı biliniyor. Adenauer, 1931-1933 yılları arasında Deutsche Kolonialgesellschaft (Alman Sömürgecilik Derneği) Başkan Yardımcılığını yaparken, bu bile Alman vakıflarının Türkiye'deki işlevini anlatmaya yeterli görülüyor. Bu vakıf, birtakım etkinliklerle yerel basını kontrol ediyor, medya gücünü kullanmak için gazetecilere 'ödül' adı altında rüşvet de dağıtıyor.
Türkiye NATO'ya üye olduktan sonra piyasaya çıkan Alman vakıfları arasında Conrad Edenauer Vakfı, Friedrich Ebert Vakfı, Heinrich Böll Vakfı gibi önemli kuruluşlar var. Türkiye'de etkin faaliyet gösteren bu vakıflar sık sık 'ajanlık' iddialarının muhatabı oldu. Sahadaki 'vakıf personeli' kanalıyla her bölgeden bilgi toplayan bu kurumlar, Anadolu'nun kültürel kodlarında ayrışmaya yol açacak her unsuru terör örgütlerine jurnalledi. PKK, DHKP-C, MLKP, Ermeni diasporası ve Ezidilere istihbarat bilgisi servis ederek tahrip etmek istediği alanlarda bu örgütlere mühimmat taşıyan Alman vakıfları, arazide görevli elemanlarıyla suçlamaların odağına yerleşti. Alman vakıfları olarak bilinen kuruluşların Alman istihbarat servisi BND tarafından kontrol edildiği ve vakıflarda görev alanların neredeyse tamamının BND elemanı olduğu belirtiliyor. Vakıfların finansmanı Alman federal bütçesinin örtülü ödeneğinden karşılanıyor. Vakıflar, elde ettikleri bu bütçeyi, Türkiye'de menfaatleri doğrultusunda kullanmak istedikleri STK'ları fonlamak için kullanıyor. Türkiye'deki her bir vakıf, Almanya'daki mevcut siyasi partilerin de birer yan kuruluşu olarak çalışıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2011 yılında bazı Alman vakıflarının BDP ve BDP'li belediyeler üzerinden PKK'ya para aktardığını söylemişti. KCK operasyonlarında belediye yöneticilerinin gözaltına alındığını belirten Erdoğan, bölgeye gönderilen paranın yatırıma dönüşmediğine dikkat çekmişti. Alman vakıflarının belediyeler ile kredi sözleşmesi yaptığını söyleyen Erdoğan “Hangi müteahhitlerle iş yapmaları gerektiğini söylüyorlar. Bu yolla resmen PKK'ya para gönderiyor o vakıflar” demişti.