Yeni Şafak: Entelektüel terör, PKK'dan daha tehlikeli

Yeni Şafak: Entelektüel terör, PKK'dan daha tehlikeli

Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, çatışmasızlık sürecinin sona ermesi üzerinden PKK’yı eleştiride bulundu. “Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde siyasi partiler için oluşturulan çatının bu kez terör örgütleri için oluşturulduğunu” savunan Karagül, “Etnik ve dini/mezhep kimliği üzerinden biçimlendirilen örgütler ortak hareket eder oldu” dedi. Karagül “Terör örgütleriyle medya kampanyaları, entelektüel terör ortak hareket etmeye başladı. Öyle ki, entelektüel terör, eskinin iktidar kurucu oligarkları tarafından seferber edildi ve terörden çok daha vahim zararlar vermeye başladı” ifadelerini kullandı.

İbrahim Karagül’ün Yeni Şafak gazetesinde “Entelektüel terör, acımasız direniş…” başlığıyla yayımlanan (24 Ağustos 2015) yazısı şöyle:

Türkiye'nin hemen bütün zaaf alanlarını istismar ettiniz. Etnik farklılıkları, mezhep kimliklerini, sosyal huzursuzlukları, siyasi memnuniyetsizlikleri çatışma alanlarına döndürdünüz.

Birileri bu zaaf alanlarını daraltmaya, elinden geldiğince düzeltmeye çalıştıkça sizler onlara savaş açtınız. Birileri bu ülkeyi ortak vatan yapmaya çalıştıkça, ortak millet şuuru işledikçe siz daha da parçalamak için akıl almaz çirkinlikler sergilediniz.

Onların elini zayıflattınız, onlara tuzaklar kurdunuz, onları itibarsızlaştırmak istediniz, onlara karşı küstahça saldırılar organize ettiniz. Onları tasfiye etmek, yok etmek, gerekirse darağaçlarında sallandırmak istediniz. İçeride ve dışarıdaki ortaklarınızla bu ülkeyi Milli Mücadele dönemini andıran bir savunma hattına çekilmeye zorladınız.

Hiç bitmeyen ihanet geleneğiniz

Bütün kötülük duygularınızla, ülkenin ortak iyiliğine karşı ortak bir cephe kurdunuz. Düşünsel saplantılarınızla, çıkar hırslarınızla, siyasi körlüğünüzle, bu ülkeye duyduğunuz nefretle, bu millete karşı beslediğiniz küçümsemeyle başka ülkelere duyduğunuz hayranlıkla, yüz elli yıldır devam eden ve hiç bitmeyen ihanet geleneğinizle yeni ihanet halkaları eklediniz.

Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, bütün coğrafyadan çıkarılıp Anadolu'ya hapsedildikten sonra ölümüne sarıldığımız bu toprakları, Anadolu'yu bir hapishaneye çevirdiniz. Yüz yıldır devam eden vesayete yönelik ilk başkaldırıya, ilk meydan okumaya, ilk özgürleşme mücadelesine karşı sizi savaşa, cepheye sürenlerin talimatlarını harfiyen yerine getirdiniz.

Tehlike çok yakındı, PKK'dan çok büyüktü

Türkiye'yi hedef alan, kırk yıllık terör ve etnik ayrıştırma projelerini boşa çıkarmaya dönük çözüm girişimlerine karşı durdunuz. Sulandırdınız, dalga geçtiniz ve sonunda boşa çıkardınız. Çözüm için kendini ortaya koyanları, siyasi geleceğini ortaya koyanları vatan hainliği ile suçladınız.

“Ülkeyi PKK'ya peşkeş çekti" dediniz. “Vatanı bölüyor" dediniz. Oysa Selçuklu'dan beri devam eden kardeşlik geleneğini diriltmek isteyenlerin bu ülkenin tamamıyla birlikte yüceltmeye çalıştıkları bir ortak hayal vardı.

Coğrafya dağılıyordu, ülkeler parçalanıyordu, şehir savaşları yayılıyordu, yüzlerce yıldır komşu olanlar, akraba olanlar birbirini boğazlıyordu. Bir uğursuz rüzgar coğrafyamızı silip süpürüyordu. Tehlike çok yakındı. Tehlike PKK ve Kürt meselesinden çok daha büyüktü. Bir yüzyılı daha kaybedecektik.

Tarihin en uzun istilasına direnmek

Rüzgarı tersine çevirmek en büyük mücadeleydi, tek yoldu. Başka hiçbir çözüm yoktu. Bunu başarmak sadece Türkiye'yi değil coğrafyayı da kurtarmaktı. Bunu başarmak Atlantik kıyılarından Pasifik Okyanusu'na uzanan yeryüzünün Müslüman Orta Kuşağı'na yönelik kabus senaryosunu tarihe gömmekti, yepyeni bir umut ışığı yakmaktı, parçalanan ve parçalanmanın eşiğine gelen ülkelere ilham kaynağı olmaktı.

Tıpkı Haçlı Savaşları sonrasında olduğu gibi, tıpkı Moğol istilası sonrasında olduğu gibi Birinci Dünya Savaşı sonrası, o “Üçüncü şok dalgası" sonrası neden bir kez daha mümkün olmasındı. Bu topraklar, Anadolu derinliği neden milletlerin, ülkelerin, coğrafyanın önüne yeni bir yol haritası sunmasındı. Buna gücü vardı, imkanı vardı, tarihi ve siyasi birikimi, tecrübesi vardı.

Bu, belki yüz elli yıldır durmaksızın devam eden, coğrafyamızı liflerine ayıran, milletleri birbirine yabancılaştıran, aynı sokakta yaşayanları acımasız düşmanlara dönüştüren tarihin en büyük ve en uzun süreli istila projesine karşı coğrafyanın keşfettiği en büyük kurtuluş mücadelesiydi.

Türkiye'yi durdurmak için bu millete kurşun sıktınız

İstilayı acımasızca sürdürenlerle birlikte hareket ettiniz. Onların cephesinde yer aldınız. Onlarla birlikte bu ülkeye, bu büyük projenin mensuplarına yıkıcı saldırılar başlattınız. Size göre vesayet devam etmeliydi. Yeni monarşiler, yeni zorba yönetimler, Baasçı ideolojiler, Sisi tarzı askeri yönetimler devam etmeliydi.

Çünkü bölgenin yönetilmesi ancak bu tür rejimler üstünden sağlanabiliyordu. Aynı şeyi Türkiye'de defalarca denediler. Siz de her denemede onların yanında oldunuz. Onların silahını kendi ülkenize doğrulttunuz, ülkenin ve milletin geleceğini kurşun yağmuruna tuttunuz, başınız sıkışınca da onlara sığındınız.

Proje büyüktü. Türkiye kendi iç barışını sağlayamazdı. Sağlarsa coğrafyaya yeni bir umut olurdu. Türkiye direnirse, dirilirse coğrafya direnir, dirilirdi. Yeni bir tarih başlardı. Hiçbir şey eskisi gibi olmazdı. Yüz elli yıllık düzen bozulurdu. Buna izin verilemezdi. Terör ve ayrıştırma yeniden başlatılmalı, Türkiye'nin yüz yıllık vesayetin defterini dürmesinin önüne geçilmeliydi.

Entelektüel terör PKK'dan tehlikeli

Öyle de oldu. Bütün örgütler birleştirildi. Siyasi partiler için oluşturulan “Çatı" bu sefer terör örgütleri için biçimlendirildi. Etnik ve dini/mezhep kimliği üzerinden biçimlendirilen örgütler ortak hareket eder oldu. Çatışma dağlardan şehirlere yönlendirildi.

Terör örgütleriyle medya kampanyaları, entelektüel terör ortak hareket etmeye başladı. Öyle ki, entelektüel terör, eskinin iktidar kurucu oligarkları tarafından seferber edildi ve terörden çok daha vahim zararlar vermeye başladı. Çünkü bu alanda kitlelerin zihinsel savunmaları çok zordu.

Türkiye güneyden çevreleniyordu. Sınırları kontrol altına alınıyor, sınırın hemen sonrası Türkiye karşıtı cepheye dönüştürülüyordu. Yüzlerce kilometrelik cepheler inşa edildi. Onlar Türkiye-Suriye sınırının tamamını bizi içeride boğacak bir cepheye dönüştürmek istiyordu. Dışarıdan çevreleme içeriden işgalle devam ettiriliyordu.

Türkiye saldırı altında

PKK saldırıları, diğer örgütlerin saldırıları, medya kampanyaları, örgütlere verilen açık destek.. Yeni bir durumdu ve Türkiye saldırı altındaydı. Ülkemiz topyekün saldırı altına alınmıştı. Kendileri terör örgütlerini yönetirken, nasıl hareket edeceği, nasıl saldıracağı, nasıl şehir savaşları başlatacağı, nasıl silah sevkiyatları yapılacağı kendileri tarafından belirlenirken terör saldırıları üzerinden yeni bir kampanya başlatıldı. Terörü destekleyenler hükümeti terörü azdırmakla suçluyordu.

Çözüm sürecine karşı “Ülkeyi sattınız" yaygaraları koparanlar, terör örgütleri ile ortak bir şekilde bütün uzlaşma çabalarını boşa çıkaranlar, ülkeyi teröre boğanlar şimdi de terör üzerinden saldırı kampanyası başlattı, ülkenin savaşa sürüklendiğini, iç savaş çıkacağını söyleyip bundan barış isteyenleri sorumlu tutar oldu.

Böyle bir çirkinlik görülmedi

Nasıl bir çirkinlik, nasıl bir hainlik nasıl bir şeytanlık bu! Bir zamanlar PKK'yı şeytanlaştıranlar şimdi onu kahramanlaştırıyordu. ABD'nin Afgan mücahitleri önce kahramanlaştırıp sonra şeytanlaştırması ve bu şeytanlaştırma üzerinden ülkeyi işgal etmesi gibi. İran'a karşı ittifak yaptığı Saddam Hüseyin'i şeytanlaştırıp bunun üzerinden Irak'ı işgal etmesi gibi.

Bunlar da önceleri şeytanlaştırdıkları PKK'yı şimdi kahramanlaştırıyorlar. Anadolu insanlarının kanı üzerinden siyasi hesaplar güdüyorlar. PKK üzerinden devleti, ülkeyi, milleti terbiye edip, istedikleri yönetimi, istedikleri siyasi ve ekonomik payı almaya çalışıyorlar. Büyük proje Türkiye'yi bitirmektir. İşte bunlar da önlerine atılan küçücük parçalarla yetiniyor, bunun için ülkeye ve millete savaş açıyorlar.

Türkiye çok kötülükler gördü. Ama bu kadar çirkinini görmedi. Çeteleşen ve devlet iktidarını ele geçirmeye çalışan bir grup açıkça terörü yönetiyor, Anadolu evlatlarının kanı üzerinden tarihin en büyük ihanetlerinden birini sergiliyor.

Bizler, Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana çok büyük ihanetlere tanık olduk. Öyle acı verici olaylar yaşandı ki, bunların tarihte kaldığını düşünüyorduk. Ama hiçbir şey eskimezmiş. Birinci Dünya Savaşı dönemindekiler kadar vahim bir ihanet daha yaşanıyor şimdi. Türkiye büyümeye, özgürleşmeye çalışırken, içeridekiler tam tersine bu ülkeyi Suriyeleştirmek, Iraklaştırmak, Ukrayna'ya benzetmek için ihaleler almış. PKK'nın aldığı ihale ile bu iç işgalcilerin aldığı ihale aynıdır.

Acımasız bir direniş dönemi başlayacak

Öyleyse geriye tek bir yol kalıyor: Acımasız bir direniş…

PKK ile mücadelenin aynısını bu iç işgalcilere karşı yapmak bu ülke için bir onur, namus meselesidir. Yüz yıldır devam eden büyük hesaplaşmanın karşı cephede yer alan bu iç figüranlarına karşı da bir tür milli mücadele, arınma başlatılmalıdır. Bu yerli işgalcilerin defteri dürülmeden, onların iktidar hevesleri kırılmadan, onların taşeronluklarına son verilmeden bu ülkenin ayakta kalması mümkün olmayacaktır.

Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlike iç işgaldir. Öyleyse en büyük mücadele iç işgale karşı başlatılmalıdır. Ve bu acımasız direniş başladığında bu ülkenin direncinin nasıl bir şey olduğunu görecekler.