Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, Paris’te eş zamanlı olarak 6 farklı noktada gerçekleşen saldırıların Türkiye’ye de bir mesaj taşıdığını savundu. Saldırının dikkati IŞİD’in üzerine çekerek Suriye rejiminin unutturulmaya çalışıldığını iddia eden Karagül, “Mesaj Suriye içeriklidir. Batı'yı hem mülteci krizinden koruyacak hem de dikkatlerini IŞİD üzerine çekip Suriye meselesinden uzaklaştıracak bir saldırı türüdür” ifadesini kullandı.
Karagül, “Örgütler üzerinden yürütülen operasyon gözlerimizi kör etme operasyonudur. Birileri “IŞİD'le savaşın Suriye yönetimine müdahale etmeyin” mesajı vermektedir” görüşünü öne sürdü.
İbrahim Karagül’ün Yeni Şafak gazetesinde “Paris’i vuran terör ihalesini kim verdi?” başlığıyla yayımlanan (15 Kasım 2015) yazısı şöyle:
Dün gazetemizin birinci sayfasının hemen tamamını, “G20 liderleri, bu çağrı size” şeklinde Türkçe ve İngilizce hazırladığımız bir metne ayırdık. Antalya'ya gelecek olan, dünya nüfusunun üçte ikisine, ekonomisinin merkezine, siyasi gücünün tamamına hükmeden liderlere, coğrafyamız adına bir vicdan çağrısıydı yaptığımız. Bu bölgede ülkelerin parçalandığını, kadim şehirlerin yok edildiğini, insanların ve değerlerin aşağılandığını, yüzlerce yıla dayanan toplumsal birlikteliklerin dağıtıldığını, ortaya çıkan boşluğun da örgütler üzerinden doldurulduğunu, bu felaket sürecin oluşmasında özellikle Batılı ülkelerin belirleyici olduğunu söyledik. Çünkü bütün bunlar, sadece coğrafyanın zaaflarından değil, o ülkelerin politikalarından, çıkar hesaplarından kaynaklanıyordu. Coğrafyanın yaşadığı bütün kötülüklerin ana suçlusu o ülkelerdi. Avrupa'nın her yeri hedef olur Ve şunu ekledik. “Bir an önce harekete geçmezseniz, bu kötü gidişi durdurmazsanız, insan onurunu aşağılayan bu felaketin yarın Avrupa başkentlerini de vuracağını, şehir savaşlarının kıtalar dolaşacağını bilin..” Gazetenin taşra baskısı gitti. Metin yayınlandı. Daha şehir baskıları hazırlanmadan Paris'te ardı ardına o dehşet saldırılar gerçekleşti. Fransa terörle vuruldu. Bir başkent terör üzerinden hizaya sokulmak istendi. Bu bir kehanet değildi. Bunu bilmemek mümkün değildi. Mümkün olmayan tek şey, bu kötü gidişe müdahale edilememesiydi. Gözlerimizin önünde, ülkelerimiz işgal edilirken, açgözlü politikalar yüzünden milletler ağır travmalar yaşarken, milyonlarca vatansız orada oraya savrulurken ellerimizden hiçbir şeyin gelmemesiydi. Coğrafyamızda ve dünyada neler olduğuna dair azıcık bilgisi olanlar bu ihtimali tahmin edebilirdi. Yine edebilir, etmeli de. Çünkü tehlike devam ediyor. Avrupa'nın başka başkentleri de aynı saldırı tehdidi altında. Yarın bu saldırıların hangi ülkede, hangi şehirde gerçekleşeceğini kimse öngöremez. Ülkemizi, insanımızı, onurumuzu korumak İnsanın; “Bizim ülkelerimiz için, topraklarımız için beslediğiniz terör şimdi sizi vuruyor” diyesi geliyor. Ama demeyeceğiz. Ahlaki zemini asla kaybetmeyeceğiz. Onlar terör üzerinden bize diz çöktürmeye çalışsa da, onlar milyonlarımızı bu emperyal hırsları yüzünden yok etse de, biz insan ekseninde bakmaya devam edeceğiz. Vicdan ekseninde ama kendi topraklarımızı, insanlarımızı, şehirlerimizi ve onurumuzu kurtarma yolunda hiçbir tereddüt göstermeden, direncimizi daha da artırarak yol almaya devam edeceğiz. Bize ait olan, o tanıdık coğrafyada neler hazırlandığını, planlandığını, nasıl uygulamalar yapıldığını, ne tür örtülü operasyonlar yürütüldüğünü, ülkelerin terör üzerinden nasıl terbiye edilmeye çalışıldığı, bölge toplumlarının nasıl paramparça edildiğini bilerek, bu büyük mücadelede hem coğrafyamızı hem de ülkelerimizi korumak için amansız bir mücadele vereceğiz. Bu terör değil, örtülü dünya savaşı Paris'i vuran terör sadece terör değildir. Dar anlamda, teknik anlamda terör kavramı artık anlamını yitirdi. Terör nitelik değiştirdi, kendi bağlamından koptu ve küresel ölçekte bir çatışmanın, örtülü dünya savaşının en önemli yöntemlerinden biri haline geldi. Bu, 11 Eylül saldırılarından bu yana hep böyleydi. Soğuk Savaş döneminin terör kavramı ya ideolojik ya da yerel çatışma alanlarından besleniyordu. Çok azı başka gerekçelere dayanırdı. Oysa yeni dönemde terör, bir küresel güç mücadelesinin en çirkin aracıdır. Ülkeler birbirleriyle savaşlarını terör üzerinden, örgütler üzerinden yürütür oldu. 21. yüzyılı “terörle mücadele çağı” ilan edenler kimse, bugün dünyada, özellikle de bizim coğrafyada örgütleri besleyenler de, terörü finanse edenler de onlardır. Coğrafyamızda demokratik devrimlerden ödü patlayan, besledikleri otoriter rejimler zayıflayınca da onların yerine ülke sınırlarını aşan örgütler inşa eden, bu örgütler üzerinden ekonomik ve siyasi güç hesapları yapan ülkeler veya güçler, yaşadığımızterör çağının en ağır suçlularıdır. ABD, Avrupa ülkeleri, Asya'nın merkez güçleri bu konuda ahlaki bir sorgulama yükümlülüğü altındadır. “Esad'ı bırakın, IŞİD'e bakın” Türkiye'ye karşı sık sık kullanılan terörle dize getirme, terör üzerinden ayar verme yöntemi bu sefer Fransa'ya uygulanmıştır. Ne için? G20 zirvesi öncesi bu saldırının anlamı nedir, kimlere ne tür mesajlar verilmektedir? Mesaj Suriye içeriklidir. Batı'yı hem mülteci krizinden koruyacak hem de dikkatlerini IŞİD üzerine çekip Suriye meselesinden uzaklaştıracak bir saldırı türüdür bu. Hatırlayın, 11 Eylül'den sonra korkunç bir El Kaide paranoyasına teslim ettiler dünyayı. Nerede El Kaide? Unutturuldu? Yerine IŞİD ikame edildi. Örgütler üzerinden yürütülen operasyon gözlerimizi kör etme operasyonudur. Şimdi de “mesele IŞİD'dir” diyerek dikkatlerimiz gerçek sorunlardan, bölgeye yönelik istila projelerinden uzaklaştırılmaktadır. Birileri “IŞİD'le savaşın Suriye yönetimine müdahale etmeyin” mesajı vermektedir. Hatta IŞİD gibi örgütlere karşı Baas rejimi gibi seküler yapılara ihtiyacınız var” mesajı vermektedir. Ayrıca; Suriye meselesinde dünya ikiye bölünmüş, iki ana cephe şekillenmiştir: Rusya ve İran'ın başını çektiği ülkeler, askeri olarak da Suriye'de savaşmaktadır. Türkiye, S. Arabistan ve Katar gibi ülkeler de karşı saftadır. Fransa, Esad'ın gitmesi yönünde bir pozisyon belirlemişti. Bu saldırı ile burnunu sürttüler. IŞİD'i kim kurduysa Fransa'yı o vurdu IŞİD'i kim var ettiyse Fransa'yı o vurmuştur. Çünkü bu örgütlere, arkasındaki güce yol açma dışında bir misyon yüklenmedi. Onlar şantaj aracı olarak kullanılmaktadır. Küresel ölçekte devam eden, gerçek anlamda bir dünya savaşı olan ve örtülü yürütülen savaşta örgütler tetikçilerdir. Birileri Fransa'ya Suriye işine karışma, öyle operasyon falan da düşünme” demiştir. Öyleyse bu mesajın bir bölümü de Türkiye'ye verilmiştir. Saldırı ile Suriye meselesi küreselleşmiştir. Artık bu aşamadan sonra iki ana cephe arasındaki çatışmalar daha da derinleşecektir. Suriye, ülkelerin örgütler üzerinden birbiriyle savaştığı bir bölgeye dönüşmüştür. Avrupa ülkeleri, Suriye konusunda aynı pozisyonda değildir. Aslında bu ülkeler, Avrupa kıtası dışında birbirleriyle çatışmaktadır. Bu çatışmanın ne zaman ayyuka çıkacağı, umulmadık ölçüde yakın bir gelecekte ortaya çıkabilir. Bu stres birikimi bir yerde patlayabilir. Sizce bu terör ihalesini kim verdi? Viyana'daki Suriye zirvesinden dün biraz olumlu, yumuşatıcı mesajlar geldi. Bir geçiş süreci ve müzakere ihtimali ortaya çıktı. Tabii bu kararlar bir gün sonra etkisini yitirebilir. Viyana'daki hesap da bir başka terör saldırısıyla sıfırlanabilir. Suriye'den kaynaklanan mesele çözülemezse, bu dram, felaket devam ederse, Batı'nın örgütler üzerinden iş yürütme yöntemlerine bir son verilmezse, daha çok Avrupa şehirleri saldırı altında kalacaktır. Coğrafyamız için felaket senaryosunu devreye sokanlar.. Asıl felaketin kendilerini vuracağını bir gün çok acı bir şekilde öğreneceklerdir! Evet, IŞİD'i kim büyüttüyse Fransa'yı o vurmuştur. Suriye'de demokratik dönüşümü, özgürlüğü kim istemiyorsa, Paris'i o vurmuştur. Son bir yıldır Türkiye'yi hem PKK üzerinden hem de IŞİD üzerinden kim dize getirmeye çalışmışsa, kim terörü Türkiye içlerine servis etmeye kalkışmışsa, kim ülkemize karşı iç işgal girişimlerine yeltenmişse, Paris saldırılarını da onlar yapmıştır! Sanırım bu kadar açık olmak yetecektir… O zaman bu terör ihalesini kim vermiş oluyor?