Yeni Şafak Yazı İşleri Müdürü İbrahim Karagül, El Bab'ın IŞİD'den alınmasının ardından gündeme gelecek olası Rakka operasyonuyla Türkiye'nin tuzağa düşebileceğini öne sürdü. Karagül, devam eden Fırat Kalkanı harekâtının IŞİD'in elindeki Rakka'ya kadar uzanmasına ilişkin olarak "Rakka operasyonu ile Türkiye'nin tezleri NATO/ABD tezlerine dönüşürse bir kez daha tuzağa düşme riski ortaya çıkabilir" görüşünü savundu.
İbrahim Karagül'ün Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (10 Şubat 2017) nüshasında yayımlanan 'Rakka operasyonu bir tuzak mı? CIA Başkanı Pompeo niye geldi?' başlıklı yazısı şöyle:
ABD'nin Türkiye ile başlatmak istediği ortak Rakka operasyonu, ülkemizi çevrelemeyi amaçlayan Kuzey Suriye'deki terör koridorunu engellemeye dönük Fırat Kalkanı müdahalesini amacından saptırır mı, sulandırır mı?
Görünen o ki Türkiye, kendi planını yapıp ABD'ye verdi. ABD'nin tavrının ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Cevap ne olursa olsun; Rakka operasyonu da, Suriye'de yapılacak herhangi bir ortak müdahale de öncelikli olarak Türkiye'nin güvenliğini esas almak zorundadır. Bunun dışındaki her seçenek, öncelik sıralamasının değişmesi, Türkiye'yi çok tehlikeli bir geleceğe sürükleyebilir.
Bölgeye dönük bütün planlarını boşa çıkarabilir. Hayal kırıklığına yol açar, sarsıcı kayıplar yaşarız. PKK/PYD'ye daha fazla alan açıp“güvenli bölge” adı altında o koridoru gerçeğe dönüştürebilir.
Çünkü DEAŞ'la mücadele ikiyüzlülüklerle devam ediyor ve söz konusu koridor da ABD'nin bölgedeki terör örgütleriyle yürüttüğü bir plandır. ABD bu plandan vazgeçecek mi? Türkiye'ye yönelik kuşatma, çevreleme operasyonunu durduracak mı? Bu plandan vazgeçtiğini duyurmadan Türkiye'nin hiçbir ortak operasyona ikna olmaması gerekir.
CIA Başkanı'nın Ankara ziyareti, Trump'la birlikte başlayan yeni yakınlaşma çabaları, Türkiye-Rusya ilişkilerini ve Suriye ateşkesini nasıl etkileyecek? Moskova ile yeni bir soğukluğun ilk adımlarını oluşturur mu ya da bu sefer Rusya'nın “PKK kartı”nı devreye sokmasına yol açar mı?
Tam bunları tartışırken, dün Rusya'nın yanlışlıkla askerlerimizi vurması, Türkiye'nin Rus uçağını düşürmesi örneğini hatırlattı. CIA Başkanı Mike Pompeo Ankara'da iken böyle bir olayın gerçekleşmesi, yeni tür “cepheleşme”nin ön hazırlıkları olabilir mi?
Uçak krizinde Türkiye'ye komplo kurup iki ülkeyi çatışmanın eşiğine getirenler bu sefer aynı komployu Rusya tarafından servis etmiş olabilir mi? Putin'in Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı arayıp başsağlığı dilemesi, saldırının “yanlışlıkla” yapıldığını söylemesi olaya hızlı müdahale olmuştur. Ancak, uçak krizinde olduğu gibi, Rusya da bu olayı derinlikli olarak sorgulamak zorundadır.
Devam edelim: ABD-İran arasındaki yeni gerilim politikaları, Türkiye ile İran arasındaki ilişkileri nasıl etkiler? Obama döneminde PKK/PYD'ye verilen ABD desteği, Trump döneminde kesilir mi ya da Türkiye'ye böyle bir taahhüt verilecek mi? Hala PKK/PYD'ye silah aktarılırken Trump yönetiminin bu konuda Türkiye'ye esaslı güvenceler vermesi gerekiyor. Aksi takdirde hiçbir girişim başarılı olmayacak, Ankara'nın zihnini rahatlatmayacaktır.
Yeni ABD yönetimi, 15 Temmuz'daki CIA rolü konusunda Türkiye'ye ne tür sözler verecek ya da verecek mi? FETÖ'yü besleyip Türkiye'nin üzerine salan, 15 Temmuz başarısız olunca da bütün FETÖ unsurlarını ABD'de ya da müttefik ülkelerde toplayıp koruma altına alan Washington, “müttefik” ve “stratejik ortak” vurgularını yeniden öne çıkardığı Türkiye'nin elini rahatlatır mı?
Daha çok, can alıcı soru var? Türkiye-ABD arasında korkunç bir güven bunalımı var. Trump döneminde yeni bir yaklaşım söz konusu ve elbette bazı şeyleri söylemek için erken. ABD'nin tavrı Türkiye kamuoyu tarafından çok yakından, çok dikkatlice izlenecek. Çünkü Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu yeni güvenlik sorunları, klasik sorunlar değil varoluşsal, ülkenin geleceğini birebir belirleme gücüne sahip sorunlar haline geldi.
Klasik terörle değil, terörün arkasında gizlenen devletlerle uğraşıyoruz. PKK ve DEAŞ'la değil, onları yöneten devletlerle mücadele ediyoruz. Sadece bilinen terör örgütleriyle değil, bilinmeyen yapılarla, nüfuz çevreleriyle, ekonomik kriz senaryolarıyla, referandumdan “hayır” çıkarmaya dönük tezgahlarla uğraşıyoruz.
İçerideki direnç de, dışarıdan, çevreden gelen sert rüzgarlar da aynı merkezler tarafından yönetiliyor. PKK ile DEAŞ gibi, AB'ci söylemler üzerinden servis edilen itirazlar da aynı merkezlerin kontrolünde. Şiddet kullanan örgütlerle, ılımlı siyasi söylemlerin aynı maslahat paydasında buluşabildiği tuhaf bir dönemdeyiz.
Türkiye'nin büyük yürüyüşünü durdurmak, onu yeniden içeri kapatmak, rehin almak, ülkenin yakaladığı "tarih dönüşü" ivmesini boşa çıkarmak, bir kez daha ittifak ilişkilerine bağımlı hale getirmekhatta coğrafyayı kasıp kavuran fırtınaya teslim etmek için olağanüstü bir saldırganlık, dayanışma, ittifak söz konusu.
Bu ölümcül meseleler, ülkemizin kendi içinde yürüttüğü büyük değişim ve yeniden kuruluş mücadelesi, bölge üzerinden gelen ve açıkça Batı'dan desteklenen değişimi boğma çabaları bundan sonra nasıl seyredecek?
İşte üzerinde durmamız gereken, mücadelesini vermemiz gereken alan burası. Durmak, teslim olmak yok olmaktır. Türkiye'nin Suriyeleşmesi, Iraklaşması, o malum harita taslaklarının Türkiye'yi de içene alması demektir. Mücadele bu yüzden büyüktür. Tereddüde, tedirginliğe, küskünlüğe, sızlanmaya mahal yoktur.
15 Temmuz gibi bir şok atlattık. Normalde bütün sözlerden, söylemlerden, tezlerden daha can alıcı bir tecrübe yaşandı. Ama hala ders alınmamış görünüyor, hala 15 Temmuz öncesi belirsizliklerle zihinler bulandırılıyor. Hala küçük hesaplar, çete mücadeleleriyle oyunlar kurulmaya çalışılıyor. İçeride de, Türk-Amerikan ilişkilerinde de, AB ile ilişkilerde de, Rusya ve bölgeye bakışımızda da bu büyük gerçeklerle konuşmak, aldığımız bu derslerle hareket etmek zorundayız.
El Bab operasyonu, Kuzey Suriye'de oluşturulmaya çalışılan ve tamamen Türkiye'yi çevrelemeye, kuşatmaya ayarlanan harita planını boşa çıkarmaya dönük tarihi bir çıkıştır. Türkiye'nin Kıbrıs müdahalesinden sonraki en büyük jeopolitik hamlesidir. Ülkemizin geleceğini kurtarmaktır, bütünlüğünü güvence altına almaktır.
Sadece bir terörle mücadele gibi algılanmamalıdır çünkü öyle değildir. Koridor da, Türkiye'nin müdahalesi de terörle mücadelenin çok ötesinde bir hesaptır. Çünkü “Koridor Projesi” terör örgütlerinin değil, devletlerin projesidir. Etnik değil, mezhep eksenli değil, tamamen güç mücadelesidir.
Orada devletler hesaplaşmaktadır, örgütler değil. Bu hesaplaşma, bölgesel ve küresel güç haritalarıyla, coğrafyanın yeniden biçimlendirilmesiyle, sınırların yeniden çizilmesiyle, bazı ülkelerin parçalanması ve yeni devletlerin inşa edilmesi planlarıyla alakalıdır.
Elbette ABD ile ilişkilerin geliştirilmesi gerekiyor. Elbette Obama döneminin yol açtığı o derin güven uçurumunun kapatılması gerekiyor. Elbette Türkiye ile ABD ve NATO arasındaki ittifak ilişkilerinin tamiri gerekiyor. Ancak Doğu-Batı arasında yaşanan keskin ayrışmanın da dikkatlice izlenmesi, bu ayrışmanın zararlarından mümkün olduğunca uzak durulması, Türkiye'nin yeniden tek yanlı bağımlılık ilişkilerine mahkum edilmemesi, bu ayrışmanın yol açtığı boşlukta manevra alanını alabildiğine genişletmesi gerekiyor.
Trump'ın gelişi, küresel politikaları derinden sarstı. ABD içindeki vesayet odaklarına, küresel ölçekte vesayet çevrelerine bayrak açması umut verdi, doğru. Türkiye'nin vesayete karşı verdiği mücadele ile kıyaslanabilir mi? Zamanla göreceğiz. Ancak bir tehlike var. Rakka operasyonu ile Türkiye'nin tezleri NATO/ABD tezlerine dönüşürse bir kez daha tuzağa düşme riski ortaya çıkabilir.
ABD yönetimi, FETÖ konusunda taahhütlerde bulunmazsa, 15 Temmuz'un izlerini silme yönünde çaba harcamazsa, bu konuda Türkiye ile ortak çalışmazsa, PKK/PYD'ye silah aktarmaya devam ederse, onlar üzerinden Türkiye'yi çevreleme planlarından vazgeçmezse, yeni 15 Temmuz'lar yaşarız, yeni terör dalgasıyla yüzleşiriz, hükümet devirmeye dönük yeni senaryolarla yüzleşmek korunda kalırız.
Türkiye ile Rusya'nın arasını bozmak, iki ülkeyi birbirinden uzaklaştırmak, İran'la çatışma ortamına sürüklemek çok ağır sonuçlar doğurabilir. Hatırlarsanız, Rus uçağının düşürülmesinde amaç buydu. FETÖ'nün tüm mücadelesi Türkiye ile İran'ı kapıştırmaktı. 15 Temmuz sadece iktidar devirmek değil, Türkiye'yi ABD eksenine hapsedip Rusya ve İran'a karşı cepheye hazırlama planıydı.
FETÖ üzerinden, PKK/PYD üzerinden servis edilen senaryo, bu sefer Türkiye-ABD yeniden yakınlaşma çerçevesinde servis edilmesin! Bunu başarırlarsa, ne El Bab kalır ne Cerablus, ne Suriye ateşkesi.. Koridor da gerçeğe dönüşür, Türkiye'nin gelecek hesapları da suya düşer, Türkiye-Arap dünyası arasına kalın duvarlar örülür, terör Silopi'de değil Orta Anadolu'da kendini göstermeye başlar.
Ama bunların üstesinden gelineceğini, ilişkilerin yumuşatılmasının yeniden yeni tür bağımlılığa yol açmayacağını, Türkiye'nin çok boyutlu güçler hesaplaşmasında manevra alanlarını iyi kullanacağını düşünüyoruz. Endişelerimizi paylaşıyor ama siyasi akla da güveniyoruz. Bugüne kadar engelleri aşa aşa yoluna devam eden Türkiye, bunları da aşacaktır.
Son not olarak eklemek isterim: ABD ile yeniden yakınlaşma bölgesel ilişkilerde derin bir ayrışmaya neden olabilir. Trump'ın gelişi küresel politikaları sarsarken en çarpıcı etkisini bizim coğrafyada gösterecektir.
Türkiye'nin Rusya ile yeniden mesafeli duruma gelmesine izin verilmemelidir. Dünkü saldırı, bu konuda endişelerimizi arttırdı. Rus uçağı düşürülmesinin arkasında nasıl bir plan olduğunu anladıktan sonra, haklı değil miyiz?