Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, "Batı, Suriyeli iki mülteciyi kabul etmezken Türkiye 4 yıldır 2 milyon mülteciyi barındırıyor ama “Nobel Barış Ödülü”nü hak eden ülkemiz, Suriye'deki iç savaşın mimarı olarak gösteriliyor" görüşünü dile getirdi.
Selvi'nin Yeni Şafak'ta "Suriye’de üç şehir için neresi düşünülüyor?" başlığıyla yayımlanan (29 Eylül 2015) yazısı şöyle:
Yasaklı olduğu dönemlerde Demirel'e neden yurtdışına çıkmadığı sorulduğunda, ”Yabancılara devletimi mi şikayet edeceğim” karşılığını vermişti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Avrupa turunda Suriyeli mültecilerle ilgili soruya, ”Mülteciler konusunda Türkiye doğrusunu yaptı” cevabını vermesi yerinde bir tavırdı. Oysa 7 Haziran seçimlerinde Kılıçdaroğlu, ”Suriyeli kardeşlerimizi geri göndereceğiz” demişti. Başbakan Davutoğlu bu nedenle olsa gerek, Kılıçdaroğlu'nun açıklaması sorulduğunda, “Günaydın deriz ona” deme ihtiyacını hissetti. Suriye, AK Parti iktidarının yumuşak karnı oldu. Batı, Suriyeli iki mülteciyi kabul etmezken Türkiye 4 yıldır 2 milyon mülteciyi barındırıyor ama “Nobel Barış Ödülü”nü hak eden ülkemiz, Suriye'deki iç savaşın mimarı olarak gösteriliyor. 12 Eylül'de işkencelerin ayyuka çıktığı bir dönemdi. Yoğun şikayetler üzerine askeri yönetim İşkenceyi Önleme Komitesi'nin cezaevlerinde denetim yapmasına izin vermişti. Suriyelileri mülteci durumuna düşüren Esed'i değil, mültecileri barındıran Erdoğan'ı suçluyoruz. Suriye ateşi bizi yaktı. Avrupa ise ne zaman ki mülteciler kapısına dayandı o zaman işin ciddiyetinin farkına vardı. Oysa Ürdün, Lübnan, Irak ekonomik zorluklarına rağmen Suriyelilerle ekmeğini paylaşmakta tereddüt etmedi. O da yüzbinlerce, milyonlarca mülteci değil. Birkaç bin Suriyeli dahi onları korkutmaya yetti. Suriye'de iç savaşın patlak verdiği günden bu yana Türkiye, ”Güvenli bölge” tezini savunuyor. Cenevre görüşmelerinde masaya getirilen önerilerden biri buydu. Derdimizi anlatamadık. Tam aksine bir yanda ABD diğer yanda Rusya, Suriye'nin Afganistanlaşması için ellerinden geleni yaptılar. 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ”Maalesef Afganistan, Akdeniz'in kıyısına geldi” demişti. Suriye, Irak'ı da Afganistan'ı da geçti. ABD'nin Afganistan'ı işgali El Kaide'yi doğurmuştu. Irak ve Suriye'deki iç savaşın ise IŞİD gibi bir çocuğu oldu. Bu aşamada BM toplantısı nedeniyle New York'ta bulunan Başbakan Davutoğlu'nun Cerablus-Azez arasında yüzer bin kişilik üç şehir kurulması önerisi mülteci sorununda yakılmış bir umut ışığı. Suriyelileri, Suriye'de tutma esasına dayanıyor. Bu benzer sorunlar yaşayan bölgeler için de model olabilecek bir öneri. Burada iki önemli nokta var. Biri olmadan diğeri sağlanamaz.Mülteciler için yerleşim yerleri inşa edilmesi ve bunun güvenliğinin sağlanması gerekiyor. Adını, ”Tampon bölge” koymak zorunda değiliz ama birinci Körfez savaşından sonra Irak'ta olduğu gibi uçuşa yasal bölge ile desteklenmesi gerekiyor. ABD'nin Irak'ı işgalinde Kürtlerin bulunduğu hemen sınırımızdan başlayan 36. paralelin üstü ile Şiilerin yer aldığı 32. paralelin altı uçuşa yasak bölge ilan edilmiş, böylece mülteci sorunu yaşanmamıştı. Suriye'de ilk başta yapılması gereken buydu. Oysa mülteci sorunu, Suriye iç savaşını aşan bir ölçekte dünya sorununa dönüşürken dahi üzerinde durulmuyor. Başbakan Davutoğlu'nun yüzer bin kişilik üç şehir kurulmasından söz ettiği Cerablus-Azez hattına gelince. Uzunluğu 90, derinliği 55 kilometre olan bir hat. Mare dağı haricindeki yerler düz bir ova. Yerleşim yeri inşa edilmesine uygun bir arazi yapısı var. Yüz bin nüfuslu üç şehir kurulması için üç nokta üzerinde duruluyor. 1-Cerablus-Münbiç arası 2-Mare bölgesi 3-Öncüpınar'ın hemen karşısında Azez bölgesi Üç şehir kurulduğunda Şanlıurfa, Kilis ve Gaziantep'deki kamplarda kalan Suriyeli mültecilerin buralara nakledilmesi planlanıyor. Güvenli bölgenin havadan güvenliğinin sağlanması için ulusla arası koalisyonun görev üstlenmesi gerekiyor. Ama karadan güvenliği Özgür Suriye Ordusu'nun sağlaması düşünülüyor. Bu arada Cerablus-Azez arasında üç mıntıka var. Soran Kürtlerin, El Bab IŞİD'in elinde. Ama daha da önemlisi Handarat. Suriye rejiminin askeri üssü var burada. Son istihbarat bilgiler Handarat'ta Rus askeri varlığının bulunduğu yönünde. Hem de kısa bir süre önce bölgeye yerleşti Rus askeri. Bilgiler Rusların bir grup askeri Handarat'a kaydırdıkları yönünde. Suriye'de sadece Lazkiye'de, Tartus Deniz Üssü'nde Rus kuvvetleri yok. Handarat'ta askeri varlık bulundurarak Rusya, sınırımıza yakın bir bölgede, “Bayrak gösterdi.” Rusya, Suriye-Irak üzerinden Ortadoğu'ya geri döndü. İran ve Irak'la kurdukları üçlü mekanizma kapsamında Bağdat ve Erbil'de de koordinasyon merkezi kuruyor. Bunun en büyük müsebbibi ise ABD… O nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önerdiği, ABD-Rusya ve Türkiye'den oluşan “üçlü mekanizma” ve Başbakan Davutoğlu'nun gündeme getirdiği,” Yüz binlik üç şehir” projesi konusunda umutlu değilim. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun'un, ”Özellikle beş ülke Suriye konusunda anahtar konumda. Bunlar Rusya, ABD, Suudi Arabistan, İran ve Türkiye. Taraflardan biri uzlaşmaya yanaşmadığı müddetçe sahada değişiklik beklemek faydasız” sözleri bu isteksizliği ortaya koyuyor. ABD Başkanı Obama'nın BM'deki konuşmasında Suriye'de kontrollü bir geçiş sürecinden söz etti. Bunun için, Rusya ve İran dahil bütün ülkelerle çalışmaya hazır olduklarını açıkladı. Tam bir hayal kırıklığı. Obama asıl niyetini ise şu cümleyle ortaya koydu: ”Yeni bir lider gerekli” Az gittik uz gittik tekrar başa döndük. Bunca yıl bir lider hazırlanmadı mı? Çünkü burada niyet farklı. Niyet, çözüm değil. Tam aksine sorunun derinleşmesi hedefleniyor. İş artık Suriye ve Esed işi olmaktan çıktı, önce IŞİD'e dönüştü. Son 1 ayda ise Rusya faktörü daha ön plana çıkmaya başladı. Suriye ve Irak üzerinden sınırımız dizayn ediliyor. Benim için ürkütücü olan nokta da bu…