Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, “Türkiye Suriye meselesine doğrudan müdahil olmalıdır. Buna askeri harekat da dahil” diyerek, “Bu müdahale olmazsa, birkaç yıl sonra Türkiye'nin parçalanmasını tartışıyor olacağız” iddiasını dile getirdi.
“Bugün cesur karar verenler ise, yarının Türkiye'sinin kurucu unsurları olarak anılacaklardır” diyen Karagül, “Tahran ve Moskova'nın Suriye’de yürüttüğü savaş Türkiye'ye karşı bir savaştır. Bu iki ülke aslında doğrudan Türkiye ile savaşmaktadır. Bunun gizlenecek hali kalmamıştır” ifadelerini kullandı.
İbrahim Karagül’ün Yeni Şafak’ta “Türkiye Suriye’ye müdahale etmeli!” başlığıyla yayımlanan (8 Şubat 2016) yazısı şöyle:
Türkiye, Suriye'ye doğrudan müdahale eder mi? Açık bir savaşa girer mi? Suriye'nin bugünkü durumunu Türkiye için tehdit kabul edip radikal önlemlere girişir mi?
Suudi Arabistan'ın başını çektiği, Körfez ülkeleri ile Mısır ve Ürdün gibi ülkelerin de destek vereceği yeni bir Suriye savaşı mı başlıyor? Rusya ve İran'ın işgal ettiği Suriye'de, örgütler üzerinden yürütülen vekalet savaşları bitti ve devletler savaşı dönemi mi başladı?
Riyad yönetiminin ardı ardına yaptığı açıklamalar, asker hazırlandığına dair söylentiler, bölge ülkelerinden gelen destek açıklamaları, İran'dan yükselen tehdit ve şantajlar önümüzdeki haftalarda Suriye üzerinde yaşanacak büyük restleşmenin habercisi olarak okunabilir mi?
Halep'te kıyım, acı kararlar vermek
Hele hele yüzbinlerce insanın Halep ve çevresinden Türkiye'ye doğru kaçması, yaşanacak insani trajediler, Rusya ve İran'ın Halep'te başlatacağı kıyım coğrafyayı ayağa kaldırır mı? İnsani durum ve Türkiye gibi diğer bölge ülkelerinin tehdit algılamaları birleştiğinde ortaya nasıl bir reaksiyon çıkar?
Hayati sorular bunlar ve cevabı ya da yaşanacak olanlar da coğrafyada her ülkenin tarihine iz bırakacak şeyler olacaktır. Olay bu noktaya dayanmıştır; mesele Suriye olmaktan çıkmıştır; özellikle Türkiye için vahim bir gerçekle yüzleşme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Hem Suriye'deki gelişmeler hem de terör üzerinden içeriye servis edilen işgal girişimleri ülkemizi acı bir karar vermeye zorlamaktadır.
Alınacak karar ne olursa olsun, Türkiye'nin geleceğini biçimlendirecektir. Bugünün vahametini kavrayamayanlar yarın tarihin yargılamasına maruz kalacaklar, bugün cesur karar verenler ise, yarının Türkiye'sinin kurucu unsurları olarak anılacaklardır. Çünkü ilk kez hem içeriden hem dışarıdan saldırı altındayız. Ve bu asla, bugüne kadarki ezberlerle savuşturulacak bir tehlike değildir.
Suriye'den vuracaklar!
Şu ön kabulle hareket ediyorum: Türkiye bu yeni durumu kabullenmeyecek, kabullenmemeli de. Moskova ve Tahran'ın Suriye'yi Türkiye'yi tehdit edecek şekilde dizayn etmesine, burayı bir garnizon ülkeye çevirmesine, bu ülke üzerinden onlarca yıl Türkiye'yi vuracak şekilde planlar yapmasına asla müsaade edilmemeli, edilmeyecek de.
Türkiye; bu iki ülkenin Sünni Arapları, ılımlı muhalifleri, ülke nüfusunun ezici çoğunluğunu yok sayıp, onları tasfiye edip, milyonlarcasını dışarıya sürüp, PYD-IŞİD ve rejim üzerinden kontrol edilebilir bir cephe ülke inşa etme projesinin nasıl bir intihar saldırısı olduğunu bilmeli, biliyor da. Suriye'nin insansızlaştırılmasının, mülteci krizinin bir proje olduğunu biliyor, bilmeli de. Bu hazırlıkların, projenin Türkiye'ye yönelik saldırı kampanyasının ilk adımları olduğunu biliyor, bilmeli de.
Böyle giderse, müdahil olamazsak, birileri müdahil olmamızın önünü kesmeyi başarırsa, bugün Cizre'de yaşadıklarımızın çok daha vahim olanıyla yüzleşeceğiz. Bugün terör olmaktan çıkan, iç işgal denemesine dönüşen saldırılar, yarın açık saldırılara, sınır ötesinden gelen taarruzlara dönüşecektir. O gün sadece ilçeleri değil illerin durumunu, bölgeleri tartışıyor olacağız.
Bizi PYD ile ortak yapacaklar
Uzun Suriye sınırı boyunca yoğun saldırılara maruz kalacağız. Yeni örgütler çıkacak, planlanacak, sahaya sürülecek. Bugün PKK derken o gün onlarca örgütle mücadele etmek zorunda kalacağız. O örgütlerin her biri bir ülkenin kontrolünde olacak, o vekalet savaşının yönü Türkiye'ye döndürülecek.
Kuzey Irak'ta yıllarca uygulanan, her altı ayda bir bizim meclisimiz tarafından görev süresi uzatılan, hiçbir siyasi partinin engelleyemediği Çekiç Güç benzeri bir proje, çok daha kapsamlı şekilde Kuzey Suriye'de uygulanacaktır. O zaman bizler, PYD ile ortaklık yapmaya, onun üzerinden yürütülen programa teslim olmak zorunda kalacağız. Böyle giderse, bizi buna razı edecekler. PYD üzerinden, çokuluslu müdahaleye tanık olacağız, bütün güney bölgelerimiz, Kuzey Koridoru'nun Türkiye tarafı tartışmalı bölge haline gelecektir.
Rusya ve İran aslında Türkiye ile savaşıyor
Türkiye ile Suriye'nin kaderi birleşmiştir. Milyonlarca insan bu ülkede misafirimizdir. Suriye'nin ana omurgası artık Türkiye'dedir, Türkiye'dir. İran'ın Suriye ile hiçbir bağı yoktur. Rusya'nın Suriye ile hiçbir bağı yoktur. Suriye'deki savaştan İran hiçbir zarar görmemiştir, Rusya hiçbir zarar görmemiştir. Ama iki ülke, sınırları bile olmayan bu ülkeye yerleşmiş, onu işgal etmiştir. Şimdi de demografik tasfiyeler yapmakta, Suriye'yi Türkiye'ye karşı cephe ülke olarak dizayn etmektedir.
Bu iki ülke de hem Suriye halkına hem de Türkiye'ye savaş açmıştır. Tahran ve Moskova'nın bu ülkede yürüttüğü savaş Türkiye'ye karşı bir savaştır. Bu iki ülke aslında doğrudan Türkiye ile savaşmaktadır. Bunun gizlenecek hali kalmamıştır.
Elbette biz, bu iki ülke ile savaşmayacağız. Ama Suriye üzerinden Türkiye'nin vurulmasına, Suriye'nin Türkiye karşıtı bir garnizona dönüşmesine de göz yummayacağız. Hiçbir ülke, böyle bir halde suskunluğa gömülüp tehlikenin yaklaşmasına, bir süre sonra kendini vurmasına rıza göstermeyecektir.
Kimse Türkiye'den bu tavrı beklemesin ve kimse bu tavrı bir olgunluk göstergesi olarak bize pazarlamasın. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için, bir yerde durdurmak için Türkiye gerekirse açık savaşa girmelidir, girmek zorunda da kalacaktır. Geç kalmış her günün ülkeye faturası çok ağır olacağı gibi, bir süre sonra tehlikeyi bertaraf etme fırsatı da kalmayacaktır.
Öz savunma kimseye, 'ittifaklara' terk edilemez
Hiçbir ülke, ulusal egemenliğini ve toprak bütünlüğünü, iç barışını, bölgesel güvenliğini içinde bulunduğu ittifakların, uluslararası organizasyonların mutlak denetimine terkedemez. Onların inisiyatifine bel bağlayamaz. Ülke olmanın, devlet olmanın, millet olmanın, bağımsız olmanın en önemli şartı budur. Bu yoksa öyle bir ülke de, devlet de yoktur.
Bu büyük bir stratejik körlüktür. Bu, bir başka vesayet türüne teslim olmaktır. Öz savunma dediğimiz şey, sadece ülkenin kendi dinamikleriyle sağlanabilir ve asla başkasına emanet edilemez. Türkiye'nin kaderi de başkalarının inisiyatifine, merhametine terkedilemez.
İçinde bulunduğumuz ittifak çevreleri, bugün açıktan terör örgütleriyle ortaklık kurup Türkiye karşıtı hareket ediyorsa, bu ülkeyi içten vuruyorsa, o örgütlere silah sağlıyorsa, Suriye savaşını Türkiye içine servis ediyorsa, Suriye'de çözümü imkansızlaştırıyorsa, bu sürüncemede bırakma haliyle bizi kötü bir sona sürüklüyorsa, onlara bel bağlamamız, onlardan destek beklememiz, bu ülkenin geleceğini karartmak olacaktır.
O vesayet bize yeni harita dayatacak
Bize bunları dayatan hiçbir ülke, böyle bir durumda, kendi kaderini o ittifak halkasına emanet etmezdi. Biz, bu durumda bile onlara bağlı olarak hareket ekmeyi bekliyorsak, onlara göre hareket edeceksek, çok büyük bir hata yapıyoruz demektir. Böyle bir lüksümüz yok. Şartlar bu lüksü çoktan ortadan kaldırmış durumda.
Buna rağmen hala o noktadaysak, yıllardır vesayete karşı mücadele eden Türkiye, kendini bir başka vesayetin kollarına atmış sayılır. Üstelik bu vesayet, Türkiye'ye yeni bir harita dayatacak kadar tehlikeli adımlar atmaktayken.
Türkiye müdahale etmezse bölünmeyi tartışacak
Türkiye Suriye meselesine doğrudan müdahil olmalıdır. Buna askeri harekat da dahil. İran ve Rusya'nın gerekçeleri bu kadar zayıfken bu ülkeye girebiliyorlarsa, sınırımızın sıfır noktasını bile bombalayabiliyorlarsa, Suriye halkını Türkiye'ye kovuyorlarsa, Suriye'den Türkiye'yi de vuruyorlarsa Türkiye'nin onlardan çok daha fazla ve gerçekçi gerekçeleri vardır.
Kimse açıktan savaş istemez. Kimse Rusya ve İran'la Türkiye arasına savaşın girmesini istemez. Bunu temenni bile etmez. Ama bu sefer durum çok ciddi. Bugün adım atılamazsa yarın bugünkü müdahaleden çok daha zor şartlarla mücadele etmek zorunda kalacağız. Suriye rejimi, Şam yönetimi diye bir şey kalmadı artık. Orası yeniden dizayn ediliyor, bu durum bizi açıkça tehdit ediyor, savaş Türkiye'ye yöneliyor ve biz bunu kabullenip suskun kalacağız! Böyle bir şeye hangi ülke teslim olabilir? Müdahale için hem tehdit, hem fiili durum, hem de hukuki gerekçe vardır.
Buna savaş çığırtkanlığı diyecekler, biliyorum, ama bu müdahale olmazsa, birkaç yıl sonra Türkiye'nin parçalanmasını tartışıyor olacağız. Bir yere not edin!