Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, "Başbakan evinde öldürülecekti, öldürülemezse ellerine kelepçe vurulacaktı" iddiasını dile getirdi. "Evini basmaya silahlı birlikler göndermeye kalkanların medyadaki kalkanları siz değil miydiniz?" diyen Karagül, "O gece neler olduğunu, kimlerin ne tür cinayetlere hazırlandığını bilmiyor muyuz sanıyorsunuz" dedi. "Onlar gibi siz de silah üzerinden iktidara ayar vermeyi, silah üzerinden milleti yönlendirmeyi deniyorsunuz" diyen Karagül, "O kalemler bu ülkeye yönelmiş bir kurşundur artık. O kalemler PKK için yazıyor ve doğrudan Türkiye'ye saldırıyor artıkO kalemler bu ülkeye yönelmiş bir kurşundur artık" ifadesini kullandı.
Karagül’ün Yeni Şafak'ta “Utanmaz adamlar” başlığıyla yayımlanan (4 Eylül 2015) yazısı şöyle:
Bir ülkenin Cumhurbaşkanı'na “katil” dersiniz, “zalim” dersiniz, “Hitler” dersiniz, “Seni oradan indireceğiz” dersiniz, ailesini hedef alırsınız, her türlü hakareti ve tehdidi yaparsınız. Ona oy veren yüzde elliden fazla kitleyi mahkum edersiniz,küçümsersiniz, insan yerine koymazsınız, onlara hakaret edersiniz. Eski azınlık cuntanızın devamı için her türlü tetikçiliğiyaparsınız, eskinin iktidar kurucu oligarklarını ayakta tutmak için her türlü çirkefliği yaparsınız. Meşru kanalları zorlayıp, işlemez hale getirerek, “kısa devre iktidar” hesapları için bütün ilkeleri bir tarafa itersiniz? Yalansöylersiniz, senaryo yazarsınız, başkalarının hesapları için, iktidara muhalefet görüntüsü altında Türkiye ile, coğrafya ile, millet ile, geleceğimizle kıyasıya bir hesaplaşmaya girersiniz. Hiçbir ahlaki ölçü, ilke, tutarlılık sizi sınırlayamaz. Süslü cümleleriniz, kötü niyetli hesaplarınız dışında hiçbir şeyiniz yoktur. Bu gazetecilik olur. Başbakan'ın evini basacaktınız! Bir ülkenin Başbakan'ını sokak terörüyle devirmeye çalışırsınız. Terör üzerinden linç etmeye girişirsiniz. Evini ofisini basmaya kalkarsınız. Oradan PKK şovu gibi, Savcı Kiraz'ın kafasına dayanan silah görüntüsü gibi, dünyaya fotoğraf vermeye çalışırsınız. Bunu yapan terör gruplarını bayraklaştırırsınız. Elleri silahlı maskeli örgüt mensuplarını sayfalarınızda, köşelerinizde pazarlarsınız. Türkiye'de bir Ukrayna denemesi yaparsınız, ülkeyi iç savaşın eşiğine getirirsiniz. Elinize bir Kaleşnikof almadığınız kalır. Bu açığı da terör örgütlerinin silahlarına dayanarak kapatırsınız. Bunun adına devrim dersiniz. Bir taraftan Kürt milliyetçiliğini, diğer taraftan Alevi kimliğini provoke edersiniz. Bütün kimlikleri çatışmaya dönüştürüp bunun üzerinden ülke biçimlendirmeye kalkışırsınız. Türkiye'den çok Almanya gibi konuşursunuz, Avrupa başkentleri gibi konuşursunuz, onlar gibi bakar, onların durduğu yerdedurursunuz. Sokak terörü üzerinden darbe planlarınız tutmayınca cazgırlığa başlarsınız. Millet oyunu bozunca, ülkesine sahip çıkınca,günahlarınız sorgulanınca kıyameti koparır, milleti de ülkeyi de o başkentlere şikayet edersiniz. Bir taraftan ağlak ağlak kamuoyu açıklamaları yayınlar diğer taraftan iki yüzlülüklerinize devam edersiniz. Bunun adı da hak aramak olur. Başbakan öldürmeye kalkmadınız mı siz? Senaryonuz çoktur. Biri tutmadı diğerini başlatırsınız. Gezi tutmadı, sokaktan darbe sonuç vermedi sistemi içinden çökertmeye kalkarsınız. Kullanılacak insan da çevre de çoktur nasılsa. Paralel istihbarat ağı üzerinden bir Mısır denemesi yaparsınız. Başka ülkelerin istihbarat servislerinden ihale alan bir yapı ile ortaklık kurar, onlar üzerinden hükümet devirmeye, binlerce insanı hapislere tıkmaya, fişlemeye, tasfiye etmeye kalkarsınız. O istihbarat ağı ile sizin medya karargahlarınız arasında nasıl bir bağlantı var, nasıl bir ortaklık kurdunuz? Ne olacaktı? Başbakan evinde öldürülecekti, öldürülemezse ellerine kelepçe vurulacaktı. Evini basmaya silahlı birlikler göndermeye kalkanların medyadaki kalkanları siz değil miydiniz? O gece neler olduğunu, kimlerin ne tür cinayetlere hazırlandığını bilmiyor muyuz sanıyorsunuz. Siyasi soykırım yapacaktınız Darbe ile, cinayet ile Türkiye tarihinin en büyük siyasi soykırımına hazırlandınız. Neler planlandığını hepiniz biliyordunuz, hepinize görevleriniz tevdi edildi, hepiniz üzerinize düşeni fazlasıyla yaptınız. Bütün o siyasi kadroyu tasfiye edecek, hapislere dolduracaktınız. Yetmedi gazetecileri, yetmedi işadamlarını, yetmedi STK temsilcilerini, yetmedi öğrencileri sıraya koyacak, 28 Şubat'tan çok daha feci bir siyasi cinayetler zinciri başlatacaktınız. Siz bunları biliyordunuz, bunların içindeydiniz, bunlarla ortaktınız. Mısır'da olduğu gibi mahkemeler kuracak, düzmece duruşmalarla idam kararları verecek, Türkiye'de bir siyasi geleneği toprağa gömecektiniz. 21. yüzyılda bu ülkede yeniden darağaçlarıkuracaktınız. Bunlar olurken zevkten çığlıklar atacaktınız. Aklınızaadalet gelmeyecekti, demokrasi gelmeyecekti, insan haklarıgelmeyecekti, insan onuru gelmeyecekti, diktatörlük, zorbalık gelmeyecekti. İhale almıştınız ve hepiniz ihale için seferber oldunuz. Biz sizi 28 Şubat'tan beri tanıyoruz Şimdi süslü cümlelerle, ağlak açıklamalarla, sızlanmalarla dolu yazılar yazanların o günlerde zihinlerinde, vicdanlarında adaletten eser yoktu. Zihinleri bulanmış, kalpleri kararmış, korkunç bir intikam duygusuyla ellerindeki listeleri uzattıkça uzatıyorlardı. Hepimiz için dosyalar tutuyordunuz, hepimiz içinsuçlar ihdas ediyor, nasıl yargılanacağımızdan ne ceza alacağımıza kadar karar veriyordunuz. Biz sizi tanıyoruz. Biz sizi 28 Şubat'tan beri tanıyoruz. Hükümet kurup hükümet yıktığınız günlerden, sokakları ikiye böldüğünüz günlerden, başörtüsü diye hak arayanları hedef gösterip “Kara Cuma” manşeti attığınız günlerden, İsrail'in emir eri bazı generallerden aldığınız talimatlarla insanları hedef gösterdiğiniz günlerden, koca ülkeyi İsrail'e peşkeş çektiğiniz, ülkenin Başbakanı'na ağız dolusu küfürler ve hakaretler ettiğiniz günlerden tanıyoruz. O günlerde ve sonrasında yazdıklarınızla, bugün yazdıklarınız arasında hiçbir tezat olmadığını itiraf edelim. Hep aynıydınız, yine öylesiniz, yine “sadece biz” derdindesiniz, yine kendinizden başkasını “öteki” yapma derdindesiniz. Yine önünüzde diz çökmeyenleri vurma, size itaat etmeyeni devirme, sizinle hareket etmeyene itibar suikastleriyle mahvetme çabası içindesiniz. Çılgınlığın son safhasına geçtiniz Mısır senaryosu, darağaçları senaryosu, devlet sistemini devletle vurma senaryosu da tutmayınca çılgınlığın son safhasına geçtiniz. Bu sefer ortağınız doğrudan terör oldu. Örgütlerle ortaklık kurdunuz, onlara ihaleler vermeye başladınız. Askerlerimizi, polislerimizi, doktorlarımızı, masum insanları şehit eden terör mensuplarını ise aklamaya giriştiniz. Gazeteleriniz, televizyonlarınız, köşe yazılarınız teröre övgü platformlarına dönüştü. Türkiye tarihinde hiçbir zaman terörle bu kadar açık ortaklık örneği sergilenmemişti. Kandil ile sizin medya karargahlarınız birleşti. Artık örgüt, artık terör Kandil'den değil sizin karargahlarınızdan yönetilir oldu. Son denemeydi bu. Ya başaracak ya ülkeyi Suriye'ye çevirecektiniz. O kalemler ülkeye yönelmiş kurşundur Elinde terörün silahını tutan, onu millete doğrultan adamların utanmadan diktatörlükten söz etmeleri sadece bu ülkeye özel bir şey olmalı. Şu an durduğunuz yer, benimsediğiniz pozisyon Irak'ta her hangi bir silahlı örgütün pozisyonundan hiç de farklı değil. Onlar gibi siz de silah üzerinden iktidara ayar vermeyi, silah üzerinden milleti yönlendirmeyi deniyorsunuz. O kalemler bu ülkeye yönelmiş bir kurşundur artık. O kalemler PKK için yazıyor ve doğrudan Türkiye'ye saldırıyor artık. Bu ülke, bu devlet, bu millet, tarih, değer hepsi bir örgüt kadar anlamlı değil sizin için. Onun kadar saygın değil sizin için. Ama tarih, ama gelecek, ama bu milletin hafızası sizin buikiyüzlülüğünüzü, bu ihanetinizi, bu çarpık anlayışınızı sorgulamayı bilecektir. Terörün safında olanların bu ülkeye ayar verme lüksleri yoktur. Önce o gönüllerinizdeki kiri, zihinlerinizdeki bulanıklığı, ellerinizdeki kanı giderin. Giderin ve gelin bu ülkeye ne katabilirsiniz, o zaman konuşalım. “Acımasız direniş” bu yüzyıla yayılacak Türkiye çok kısa bir süre içinde iki büyük darbe girişimi atlattı. Şimdi üçüncü darbe girişimi terör üzerinden servis ediliyor. Bunu da atlatacak, kısa devre iktidar beklentileriniz ne kadar yüksek olursa olsun, yine hayal kırıklığı yaşayacaksınız. İhaneti bol olan ülkem, vicdansızları bol ülkem, yalnız ve onurlu ülkem, kendi direnciyle hem içeriden hem dışarıdan servis edilen bu son senaryoyu da boşa çıkaracak. Yine üzüleceksiniz, yine bunalıma gireceksiniz. Hayır, biz darbeci değiliz, paralel değiliz, PKK için de, diğer terör örgütleri için de kalem oynatmıyoruz, oynatmayacağız. Milletin, ülkenin, kadim şehirlerimizin dizi dibindeyiz. Anadolu ile, coğrafya ile, bugünlerde acı hikayelerine katlanmaya çalıştığımız muhacirlerimizle el eleyiz. Bizler, Selçuklu'dan Osmanlı'ya ve Türkiye Cumhuriyeti'ne ruh veren ana damarız. Bu ülkeyi hiçbir şekilde size ihale edilen o ısmarlama projelere mahkum etmeyecektir. “Acımasız direniş” bu yüzyılın tamamına yayılacaktır.