Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, 30 Ağustos resepsiyonununda mutsuz insan çoktu; Reis'le fotoğraf çektirenler hariç olduğunu belirterek "Ağustos resepsiyonunda gördüğüm manzara iyi değildi" dedi.
Öztürk'ün "Tatil bitti Yoğun gündeme hazırlanın" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Herkesin keyfi yerindeydi sanırım? Kurbanları kestik. Kavurmaları yedik. Tatlıları üstüne götürüp, mide fesadı geçirdik. Anne babanın, aile büyüklerinin yanına gidip biraz nostalji yaptık, hafif şımardık.
Tatil bölgelerinde deniz, kum, güneş, doğa arasında tembellik ettik. Ege’deki depremleri bile hissetmedik.
Yurt dışına kaçanlar (tatil için), ülkenin ve bölgenin krizlerini unutup, sokaklarda kaybolmanın keyfini yaşadı.
Hacca gidenler, dünyaya ait ne kadar çirkin sorun varsa unuttu, manevi dünyanın huzuru içinde yüzdü.
Velhasıl, on gün de olsa, hepimiz şöyle bir rahatladık, kendimize geldik.
Zaten Ramazan diye yapacaklarımızı ertelemiştik. Ee sonra Ramazan Bayramı. Ardından 15 Temmuz etkinlikleri. Sonra yaz sıcakları. Sonra yaz tatili girdi araya. Şimdi Kurban Bayramı. Anlayacağınız iki, üç ay meyve kokteyli gibi hafif bir hayat sürdük.
Allah kabul etsin hepsini. Lakin artık uyanma vakti geldi.
Büyük çoğunluğumuz bugün işinin başına döndü. Hayatın tatsız, sevimsiz gerçeklerini görünce, hafif bronzlaşmış yüzümüzü ekşittik biraz.
Ankara’ya dönenlerin yüzü daha fazla ekşidi sanırım. 30 Ağustos resepsiyonunda gördüğüm manzara iyi değildi. Mutsuz insanlar çoktu. ‘Reis’le fotoğraf çektirme yarışına girip, bunu başaranlar hariç!
Şimdi bu tatlı yaz akşamındaki şekerlemeden uyanma vakti geldi. Bu hafta, bilemediniz önümüzdeki hafta, her şey eski haline dönecek. Buzluğa, kurban etinin yanına koyduğumuz sorunlar tek tek çözülecek, önümüze gelecek.
Uyku düzeni, ‘geç yatıp, geç kalkmaya’ alıştığından, zor kalktığımız bu sabahtan itibaren acı gerçekleri tatmaya başlayacağız.
Okullar açılıyor. Masraf listesini yapmak için, telefonda tatil fotoğraflarının yanında duran hesap makinesini bir açın. Alt alta toplayınca insanın içi bir tuhaf oluyor mu? Şöyle tuzlu deniz suyu yutmuş gibi yani.
Ekonomi yaz dönemi etkisinden kurtulup, asıl yörüngesine dönecek bu aydan itibaren. Artık enflasyon rakamları yukarı doğru mu gider, Dolar artar mı, Euro fırlar mı, yoksa hepsi Düden şelalesi gibi aşağı doğru mu akar(?) başlarız düşünmeye.
Ödenecek çekler, taksitler, kredi kartları, borçlar falan… hepsi Ukrayna milli takımı gibi birden kontratağa geçiyor insanın kafasında. Bunun karşısında Şener gibi defans yaparsak golü yeriz. Bari çok gol yemeyelim, maç bitsin diye dua ettik maçta resmen.
Siyaset yeniden hareketlenecek. Yaz sıcağı siyasette ters etki yapar, genelde dondurur. Şimdi sezon açılıyor. AK Parti ilçe kongreleri başlıyor. Sonra il, sonra büyük kongre. ‘Metali yorgun olanlar’ (bunu kim tespit ediyor? hala anlamış değilim) kara kara düşünmeye başladı. Belediye başkanları, bürokratlar, yöneticiler hep metalürji okuyor bu sıralar. Metal nasıl yorulur, nasıl yorgunluğu giderilir? bunu öğrenmeye çalışıyorlar.
Ekim ayında Meclis Başkanlığı seçimi var. Hesap, kitap başlar yakında. Yaşı biraz kemale ermiş her milletvekilinin gönlünden başkanlık geçmeye başlar. Önce tatlı bir meltemle başlayan geçit, sonra fırtına olur, etkisi altına alır insanı. ‘Benim neyim eksik…?’ insanı öldüren soru budur. En rahatı İsmail Kahraman abimiz.
MHP, ensesinde boza pişirmeye, hatta Ergenekon destanındaki gibi, çekiçle demir dövmeye hazırlanan bir asena ile uğraşmaya ciddi biçimde bu aydan itibaren başlayacak. Meral Akşener beklenmedik bir ilgi ve güçle siyasete girerse, MHP için zor günler geliyor. Artık Niko’nun Meyhanesi gündemi değiştirmeye yeter mi? bilmem.
Niko’nun Meyhanesi yüzünden başı belada olan CHP, MHP’nin haline çok gülmesin. Meral Akşener’in en az MHP’den çektiği oy kadar, CHP’den de oy çekeceğini buraya not edeyim. Sonra Çanakkale’de şehitlik alanında değil, sabaha kadar İzmir Kordon'da içki içseler durumu değiştiremezler.
Adalet yürüyüşü ile yakaladıkları rüzgar onlara ancak bir arpa, bilemediniz bir fasulye boyu yol aldırmış gibi gözüküyor. Önlerinde üç zorlu seçim var. ‘Lidersiz muhalefet, liderini arıyor’ sözü gök kubbede çınladıkça, CHP ve liderinin uykuları kaçıyor. ‘Ana muhalefeti niye kimse iktidarın alternatifi görmüyor?’ Bu soruya cevap vermemek için Kılıçdaroğlu bu sefer Niko’nun Meyhanesi’nden Berlin’e yürüse yeridir.
Berlin’e gitmişken, "Erdoğan’ı bir kaşık birada boğmak isteyen Merkel’in desteğini alıp, iktidar olunabilir mi?" sorusunu soran CHP kurmayı vardır eminim. Ne de olsa, yeni bir AR-Ge departmanını kurdular, başına geçirdikleri kişi de bu soruları soracak kafa yapısına sahip. Yakında tivit atar. Bekleyelim.
Aaa köşede yer bitti! Daha dış politikaya giremedim. Medya durduğu dipte duruyor… daha bir sürü konu vardı… Artık onları da sonra yazarım. Nasılsa sezonu açtık.
‘Niye böyle güzelim tatilimizi murdar eden bir yazı yazdın, içimizi kararttın?’ diyenler olabilir. Ben bu on gün boyunca tatile gidemedim. Üstüne üstlük tatilden dönenlerin trafiğine takıldım 5 saatim gitti. Bunun huysuzluğu olabilir mi? Ben de insanım.