Yeni Şafak yazarı: Adım atılmazsa, TSK'da farklı siyasi eğilimlerin çatışacağı tehlikeli bir kapı açılabilir

Yeni Şafak yazarı: Adım atılmazsa, TSK'da farklı siyasi eğilimlerin çatışacağı tehlikeli bir kapı açılabilir

Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak " Türk adliyesi, istihbaratı, devleti, Hilmi Yavuz, Ali Bulaç gibi isimlerin değil, ekseni kaydırmadan, dikkatleri dağıtmadan, yeni sorunlar yaratmadan, bu dokunun peşine düşmelidir" dedi. 

"Bu koşullarda Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik ise iki adım atılmalıdır. İlki, bu yapının kuvvetli ve etkin bir denetim mekanizması üzerine demokratik standartlara uygun reformudur. İkincisi ise, bugün itibariyle 39 bin subay, 97 bin astsubaydan oluşan, ordunun yeni askeri teşkilat ve komuta modeliyle, içeriden etkin ve sivil denetim ilkesiyle yeniden kurulmasıdır" görüşünü dile getiren Bayramoğlu, "Aksi halde, silahlı kuvvetlerin içinde Gülencilerin yeniden palazlanacağı ya da sanılanın aksine farklı siyasi eğilimlerin yarışacağı, çatışacağı tehlikeli bir kapı açılmış demekti" diye yazdı.

Ali Bayramoğlu'nun, "Ordu ve iki reform" başlığıyla yayımlanan (29 Temmuz 2016) yazısı şöyle:

Genelkurmay Başkanı birkaç gün önce, “asker elbiseli teröristlerin sayısı 8 bin 651, bu rakam TSK'nın sadece yüzde 1,5'ini oluşturuyor” diyordu. Er ve erbaşları bir kenara koyarsak, bu oran daha da düşecektir. Peki bu durum geleceğe dair nispeten rahatlatıcı bir tabloya mı işaret ediyor? Veya ordudaki Gülencilerin yaklaşık sayısını mı gösteriyor? Bilmiyoruz. Bunu Genelkurmay'ın da, hükümetin de, tam olarak bildiğini sanmıyoruz. Nitekim Genelkurmay ve istihbarat teşkilatları ordu içindeki Gülen yapılanmasının bu denli geniş olduğunu bilselerdi, her halde 15 Temmuz darbe girişimi yaşanmazdı. Malum, dün, Yüksek Askeri Şura öncesi, silahlı kuvvetlerde büyük bir temizlik yapıldı. 149 general/amiral, 1099 subay, 436 astsubay ordudan ihraç edildi. Bu kişiler darbe girişiminde rol alanlar ve muhtemelen haklarında bu konuda (Akın Öztürk gibi) çok kuvvetli şüphe bulunanlardan oluşuyor. Ancak ihraçların ortaya çıkardığı tablo bu haliyle bile endişe verici ve yeni sorular akla getirmektedir. İhraç edilen subaylar, toplam subayların 2,8'ini, astsubayların ise 0,5'ni oluşturuyor. Bu oran, general/amiral rütbesine çıkılınca yüzde 40'ı aşıyor. Neden bu fark? 1994'ten sonrası sızma imkanını her yıl biraz daha arttırdığı iddia edilen, 2000 sonrası okullara girişler açısından kontrolü ele geçirdiği söylenen Gülen örgütünün alt rütbelerde daha yüksek oranda olması gerekmez mi? Bunu bir ölçüde, generallerin darbe girişimi sırasında aktif rol oynamaları, alt rütbelerin ise kısmen geride ve gizli kaldığı varsayımı açıklayabilir. 15 Temmuz'dan önce kaleme alınan, bir kaç gün önce ise kabul edilen, 73 sanıklı FETÖ Çatı iddianamesi, Gülencilerin TSK içindeki yapılanmasına dair çarpıcı iddialar bulunuyor. Bir kısmına göz atalım: “FETÖ, TSK içinde astsubay, subay ve diğer personel olmak üzere her kademede kadrolaşmıştır (...) orduda albay ve alt rütbelerde bu örgütten olmayan kimse bırakılmamaya çalışılmaktadır.” “1994 yılında harbiye giriş sınavı öncesi Türkçe sorularını çalıp ele geçirmiştir. Mensuplarını harp okullarına o yıl bu sayede kitlesel şekilde sokmuştur. FETÖ üyeleri bundan sonraki her yıl daha fazla sayıda soruyu temin etmiş ve seçtiği öğrencilere verip sınavı kazanmalarını sağlayarak askeri lise, harp okullarında hakim bir güç haline gelmiştir. Son yıllarda bu örgütten olmayan neredeyse hiç kimse bu okullara girememektedir...” “Kadrolarını general ve amiral yapmak, TSK'nın üst yönetimini ele geçirmek için soruşturma ve davalar açtırmıştır. Kendisinden olmayanları düşman kabul ederek özellikle TSK içinden ayıklamıştır.” “Harp okullarından en çok öğrenci 2007-2013 yılı aralığında atılmıştır. Bu tarih aralığı FETÖ'nün TSK'nın içerisine en fazla öğrenci yerleştirdiği dönem olmuştur. Harp okullarından 2007-2013 yılı arası atılan öğrenci sayısı 2007 yılına kadar atılan öğrenci sayısından daha fazladır. Sebebi sivil liselerden harp okullarına öğrenci alıp Fetullah Gülen Cemaatine kadro açmak arzusudur.” Bu iddiaların bırakın doğruluğu, akla getirilmesi bile endişe vericidir. Türk adliyesi, istihbaratı, devleti, Hilmi Yavuz, Ali Bulaç gibi isimlerin değil, ekseni kaydırmadan, dikkatleri dağıtmadan, yeni sorunlar yaratmadan, bu dokunun peşine düşmelidir. Bu koşullarda Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik ise iki adım atılmalıdır. İlki, bu yapının kuvvetli ve etkin bir denetim mekanizması üzerine demokratik standartlara uygun reformudur. İkincisi ise, bugün itibariyle 39 bin subay, 97 bin astsubaydan oluşan, ordunun yeni askeri teşkilat ve komuta modeliyle, içeriden etkin ve sivil denetim ilkesiyle yeniden kurulmasıdır. Aksi halde, silahlı kuvvetlerin içinde Gülencilerin yeniden palazlanacağı ya da sanılanın aksine farklı siyasi eğilimlerin yarışacağı, çatışacağı tehlikeli bir kapı açılmış demektir.