Bu hafta İstanbul'da gerçekleştirilen “Muhafazakâr Moda Haftası” etkinliğini eleştiren ve başörtüsünün modaya 'kurban edildiğini' söyleyen Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan “Bu gidiş, gidiş değil, başaşağı gidiştir: Başörtüsü mücadelesini kazandık ama tesettürü kaybettik” dedi. Kaplan, “Biz, 30 küsur yıllık başörtüsü mücadelesini hakikati kapitalizme kurban eden bu tür soytarılıklar için mi verdik?” diye yazdı.
Kaplan’ın “Başörtüsü mücadelesini kazandık ama tesettürü kaybettik! “ başlığıyla yayımlanan (15 Mayıs 2016) yazısı şöyle;
Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (sav), "din, samimiyettir; din, samimiyettir; din, samimiyettir” diye buyurmuştu.
O yüzden “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” âyetinin kendilerini ihtiyarlattığını söyleyecekti.
Rahmet Peygamberi'nin gösterebileceği, bizim de aynı samimiyeti gösterdiğimiz zaman, bizi, hakikatten süt emen, hakikat'in hakikatli çocuklarını hiç bir gücün dize getiremeyeceğini gösteren Nebevî şuur ve hayat şartı bu.
Samimiyet, hakikate sadakat göstermek, her hâl ve şartta, hiç bir kınayıcının kınamasına aldırmadan, hakikat'in izini sürmek demek.
Bu satırları şunun için yazıyorum: Son yıllarda, sekülerleşmenin en sefih örnekleri İslâmî kesimleri kasıp kavuruyor. Samimiyetlerini yerle bir ediyor.
Samimiyetin yerini, dünyanın ayartıcı aygıtları almaya başladı: İnsanlar, kariyeri, başarıyı, parayı-pulu, makamı-mevkiyi kutsamaya başladılar.
Hakikat'in hayat bulması, hayat olması ve hakikat susuzluğu çeken, manevî boşluğun pençesinde kıvrandığı için hızın, haz'ın ve ayartının kuluna, kölesine dönüşen bütün insanlığa hayat sunması için nefes alıp vermemiz, insanlığın nefes'i, nefes borusu olmamız gerekiyor oysa.
Sekülerleştikçe, bütün kutsallarımızı yitiriyoruz; sahte, ayartıcı, dünyevî, sahte kutsallar icat ediyoruz. Müslüman olmakla Müslüman olmamak arasındaki fark ortadan kalkıyor, makas kapanıyor.
Böylelikle Müslümanlar, rotalarını buluyor ama istikametlerini yitiriyorlar. Yön'lerini buluyor ama kıblelerini kaybediyorlar.
Artık herkesin, kıblem neresi benim, diye sorması gereken zorlu bir süreçten geçiyoruz.
Unutulmaması gereken ilke şu tam bu noktada: İhlâsın ve samimiyetin olmadığı hiç bir işten hayır gelmez.
Buradan geleceğim nokta hayatî: Bu hafta İstanbul'da “Muhafazakâr Moda Haftası” diye bir etkinlik başladı! Bu olmaz işte!
Biz, 30 küsur yıllık başörtüsü mücadelesini hakikati kapitalizme kurban eden bu tür soytarılıklar için mi verdik?
Moda, örtü'yü teşhir nesnesine dönüştürür ve yok eder; kadını ise, kapitalizmin ayartıcı kölesine dönüştürür, izzetini ve şahsiyetini çarmıha gerer
Moda, kadını da erkeği de korumaz, ayartıcı bir tüketim nesnesine dönüştürmek için kullanır ve soytarılaştırır sadece!
Tesettür modası, örtü›nün kalkmasıdır. Örtü gidince, mahremiyet biter. Mahremiyet bitince de insan ruhsuz bir robota döner.
Kapitalizm, modayla, medyayla, reklamla kadının dişiliğini sömürür ve kişiliğini öldürür.
Kadının dişiliğini değil, kişiliğini ortaya koyan örtünmenin adıdır tesettür.
Tesettür, kadına da erkeğe de kişilik kazandırır.
Sen, âyet taşıyorsun başında, unutma bunu aslâ!
Ve sor kendine: Bu âyeti yaşıyor musun, satıyor musun diye!
Hâsılı kelâm, bu gidiş, gidiş değil, başaşağı gidiştir: Başörtüsü mücadelesini kazandık ama tesettürü kaybettik.