Yeni Şafak yazarı Bayramoğlu: Basın özgürlüğünde verdiğimiz sınav iyi değil

Yeni Şafak yazarı Bayramoğlu: Basın özgürlüğünde verdiğimiz sınav iyi değil

Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, AKP döneminde basın özgürlüğü alanında daralma olduğunu savunarak “Açık toplumların ön koşulu basın özgürlüğünün tam olmasıdır... Nerede olursa olsun, neden olursa olsun özgürlük herhangi bir başarıya, bahaneye, gerekçeye, stratejik bakışa kurban edildiği an, en vahim ve derin bir sorun başlar... Basın hareket alanının sınırlanması toplumda siyaset yerine şiddet fikrinin yerleşmesinde de belirleyici olur. Bu konuda verdiğimiz sınav iyi değil” ifadesini kullandı.

“Daralan özgürlük alanı toplumun bir sorunla ilgili bilgilenerek, bir sorunla ilgili farklı eğilimleri doğal görerek çözüme katkıda bulunabilmesinin, toplumsal meşru zemin oluşturabilmesinin önü tıkanıyor...” diyen Bayramoğlu “Fayda fikri siyaset fikrinin önüne geçiyor” değerlendirmesinde bulundu.

Ali Bayramoğlu’nun Yeni Şafak gazetesinde “Kaçınılmazlar…” başlığıyla yayımlanan (1 Mayıs 2015) yazısı şöyle:

Kapalı toplumdan açık topluma geçmek isteyen ülkelerde, özgürlük fikri, özgürlük alanı, özgürlük politikası yegane pusuladır. İstikamet açık düzense hiç bir gerekçe, hiç bir gelişme, hiç bir doğrulama bunlardan geri düşmeye vesile olamaz.

Türkiye son 10 yıldır AK Parti'yle askeri vesayet düzeninden siyasi alanı genişleterek çıkmaya çalıştı, çalışıyor.

Bu çıkış kaçınılmaz iktidar mücadeleleri, sosyolojik ve politik anlamda iktidarın el değiştirmesi üzerinden yaşandı, yaşanıyor. Dünün eksik demokrasi sorunları çözülmeye çalışılırken, yeni dönemin, el değişikliklerinin ürettiği eksik demokrasi sorunları karşımıza çıkıyor.

 

Bunları genişleyen siyasi alanın demokratik yapılanmasıyla ilgili ciddi sorunlar başlığı altında toplamak yanlış olmaz.

Bu sorunların bir kısmı iktidar sahiplerinin çoğunlukçu zihniyetinden, bir kısmı muhalefetin siyaset karşıtı reflekslerinden, bir kısmı ise “cemaat” gibi siyasi alana giren enformel aktörlerin varlığından ve onlara yönelik mücadelenin yarattığı travmadan ileri geliyor.

Siyasetten özgürlüğe “alan genişlemeleri ve daralmaları” iç içe geçiyor, birbirini takip ediyor. Siyaset alanı, açık toplum gereği özerklik fikri ile yatay ilişkiler üzerine oturması gerekirken, tersine kapalı toplumun izinden kopamıyor, dikey bir hiyerarşiyle örgütleniyor. Siyaset alan genişlemesiyle pozitif teammüleri de tahrip edebiliyor. Kuralı koyan, uygulayan, denetleyen değer ve kurum haline dönüşüyor.

Hiç bir gerekçe bunları doğruyacak güçte ve çapta değil…

Nitekim çözüm sürecine dair söylem yalpalamaları, Kıbrıs meselesinde olduğu gibi geriye çark edişlerin tahribatını ne seçimler ne konjonktür açıklamalar gölgede bırakabilir.

Boğulan ve boğulması kabul edilemez pek çok alan var.

Daralan sahası, özerkliğinin sınırlanması, siyasete bağımlılığıyla, bunlardan kaynaklanan kalite sorunuyla basın ve basın özgürlüğü bunların önde gelenlerinden.

Basın özgürlüğünün demokratik siyasi yapılanmanın kurucu unsurlardan birisi olduğu muhakkaktır.

Gazetecilik, anlama, gözleme, anlatma, aktarma, bilgilendirme, denetleme işlevlerini yerine getiren bir meslek. Bu işlevlerin varlığı ve etkinliği toplumları açık ya da kapalı olarak ikiye ayırır.

Açık toplumların ön koşulu basın özgürlüğünün tam olmasıdır...

Nerede olursa olsun, neden olursa olsun özgürlük herhangi bir başarıya, bahaneye, gerekçeye, stratejik bakışa kurban edildiği an, en vahim ve derin bir sorun başlar...

Basın hareket alanının sınırlanması toplumda siyaset yerine şiddet fikrinin yerleşmesinde de belirleyici olur.

Bu konuda verdiğimiz sınav iyi değil.

Daralan özgürlük alanı toplumun bir sorunla ilgili bilgilenerek, bir sorunla ilgili farklı eğilimleri doğal görerek çözüme katkıda bulunabilmesinin, toplumsal meşru zemin oluşturabilmesinin önü tıkanıyor...

Fayda fikri siyaset fikrinin önüne geçiyor...

Yeni bir inşaa dönemindeyiz.

Böyle dönemler mutabakat, uzlaşı, siyasi talep-siyasi karar etkileşimine kapı açma, katılım çıtasını yükseltme gibi daha derin demokratik bir iklimi icap ettirir.

“Demokratik hal” ile “ataerkil tutum”u iç içe geçiren geleneksel AK Parti siyaseti yerine katılımcı bir siyaseti devreye sokmak zorundadır.

Türkiye bu geçişin zorluğunu yaşıyor.

Yol alabilmek için yaşayan demokrasinin sahici olması gerekir.