Yeni Şafak yazarı: Binali Yıldırım, oyunun bir parçası olacağına gerçekten aday olsaydı

Yeni Şafak yazarı: Binali Yıldırım, oyunun bir parçası olacağına gerçekten aday olsaydı

Yeni Şafak yazarı Yusuf Ziya Cömert, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın danışmanı Binali Yıldırım’ın AKP kongresinde parti genel başkan adayı olacağına ilişkin iddialarla ilgili olarak “Bir siyasi manevra olarak geliyormuş gibi yapıp gelmeyeceğine, gerçekten aday olsaydı. Yani, bir 'oyun' olacağına, bir oyunun 'parçası' olacağına, bir 'gerçek' olsaydı” dedi.

Gerçekten kongrede Yıldırım’ın Davutoğlu’na rakip olup olmayacağını bilmediğini söyleyen Cömert, iddiaların yalan olmasını dilediğini söyledi.

“Yalan olsun da ben ilgililerin hepsinden ayrı ayrı özür dileyeyim” diyen Yusuf Ziya Cömert’in Yeni Şafak’ta “‘Siyasette her şey olur’muş” başlığıyla yayımlanan (14 Eylül 2015) yazısı şöyle:

Balıkesir'deydik. Milli Selamet'in Yüksel Cicibaş adında bir il başkanı vardı.

Rahmetli Erbakan, Vakıf Gureba'nın başhekimi Mazhar Özmen'i 1. sıra adayı yapmıştı.

Balıkesir'de teşkilat sorun çıkardı. Yüksel Cicibaş toplantı yaptı.

Ben ne anlarım toplantıdan. Biz aşağıda minibüsün içinde bekliyoruz.

Mustafa Akyan'la beraberiz. Dedi ki Mustafa, 'Mazhar Hoca gelmesin diye toplanıyorlar.'

Haydiii. Bu ne?

Biz ne biçim adamlarız?

Öyle öfkelendim.

Nasıl canım istiyor, yukarı çıkıp ağzıma geleni söylemek.

Mazhar Hoca'yı hiç tanımıyorum. Hesabın hiç bir tarafında değilim. Buna rağmen, bizimkilerin arasında böyle fitne fesat çıkmasından fena halde rahatsızım.

Mazhar Hoca rahmetli, 'Balıkesir'de fitne var' diye adaylıktan sarf-ı nazar etmiş.

Onun yerine, Cevat Ayhan Hoca'yı 1. sıradan aday gösterdiler.

O sene, -1977 seçimleri- teşkilat iştahsızdı. Çalışanlar vardı ama, şöyle böyle.

Daha çok Sakarya'dan gelip çalıştılar. Cevat Hoca'nın talebeleri, Akademi'den gençler... Maalesef o sene Cevat Ayhan kazanamadı.

Ve benim zihnimde, kötü bir parti resmi kaldı, daha 15-16 yaşlarındayken.

Ömrüm, böyle ufak numaralar seyretmekle geçti.

Hiçbir şeyi ıskalamadım.

İstanbul'a mitinge giderken, bize otobüste zeytin ekmek dağıtıp kendileri restoranda yemek yiyen ağabeyler dahil...

Veya, Erbakan'ın konferansını dinleyip, çok tatlı bir Ege şivesiyle “Hoca didi ki, doğuda bir dağ vaamış. Dağda bi maden vaamış. Madeni sattığın zaman Türkiye'nin borcu ödeniyomuş” diye, ahkam kesen ağabeyleri de.

Adını unuttum o 'ağabey'in. Fakat, Maruf'la ikimize, 'Biz bu davanın gomutannarıyız, siz askerlerisiniz' dediğini unutmadım.

Dedim ki ağabey'e, 'Sen komutansın, tamam. Fakat, 'doğu'da bir yer' dediğin, Mardin. 'Bir dağ' dediğin Mazı dağı. 'Bir maden vaamış' dediğin, fosfat.'

Yanlış anlaşılmasın, hikayelerde adı geçen geçmeyen insanlarla sorunum yok. Yaşıyorlarsa Allah selamet versin. Göçtülerse Allah Rahmet etsin.

Adamları da hala seviyorum. İçimde bir garez yok.

Fakat bu üslubu hiçbir zaman es geçmedim, hiçbir zaman unutmadım. Affettiysem de unutmadım.

Böyle çok hikayeye tanık oldum.

Kiminde akçeli işler var, kiminde sandalye, kiminde akrabayı taallükat.

Kiminde 'ihvan' menfaati.

Bir gün önce gıyabında küfrettiği adama ertesi gün 'beni aday yap' diye yalvarmalar.

Bir saat önce sadakat yemini edip bir saat sonra bozmalar.

Hayatta, böyle şeylerin envayı çeşidini gördüm, görmekle kalmadım, bazen böyle şeylere maruz kaldım.

Sorun değil.

Bu hikayelerin hepsini, küçük olanlarını da büyük olanlarını da, kendi hayat tecrübem, kendi birikimim olarak taşıyorum. Hiçbirini, hiçbir şey için suiistimal etmedim.

'Siyasette olur'muş böyle şeyler. Böyle bir siyaset mezhebi var, herşeyi tolere ediyor.

O mezhebe hiç girmedim.

Geçen hafta, AK Parti kongresi öncesinde meydana gelen bazı hadiseler, bana işte bu hikayelerin hepsini yeniden hatırlattı.

MKYK'nın teşkiliyle ilgili söylentiler.

Binali Yıldırım'ın imza toplamasıyla ilgili haberler.

Bilmiyorum, Binali Yıldırım, Davutoğlu'na rakip olarak gerçekten aday olacak mıydı?

Derim ki, bir siyasi manevra olarak geliyormuş gibi yapıp gelmeyeceğine, gerçekten aday olsaydı.

Yani, bir 'oyun' olacağına, bir oyunun 'parçası' olacağına, bir 'gerçek' olsaydı.

Diliyorum hepsinin yalan olmasını. Yalan olsun da ben ilgililerin hepsinden ayrı ayrı özür dileyeyim.

Veya, yine geçen hafta, kurucuların istihdam edildiği ufak tefek hadiseler.

'De ja vu' diyorlar.

İnsanda, 'ben bunu daha önce görmüştüm' hissi uyandıran şeyler.

40 yıl öncenin Balıkesir'i nasıl da büyümüş, serpilmiş.

Böyle şeylerin, insanlarda iz yapacağı, herhalde düşünülmüyor.

Böyle şeylerin, bir 'kalite'yi bir 'standard'ı ortaya koyduğu, herhalde hesap edilmiyor.

Herşeyi, daha doğru dürüst icra etmenin bir yolu var, bundan eminim.

Yeni MKYK'da, bir iki tane 'teamül değişikliği'ni saymazsak, yabancı yok. Yani, aynı sonuca, sağlıklı bir yolla ulaşılabilir.

Ama demek ki, 'siyasette olur böyle şeyler' ilkesi, hatta 'siyasette her şey olur' ilkesi geçerliliğini koruyor.

Neyse, oldu bitti.

Kongre'ye gitmedim. Köyde babamı ziyaret ettim. Dönüşte, kongrenin tamamını arabanın radyosundan dinledim.

Atmosfer iyiydi.

Herkes sonuçtan memnun görünüyordu.

Kongrenin havası sisi-pusu dağıtmıştı.

Yeni MKYK üyeleri de, -birkaçıyla röportaj yaptılar, dinledim- oldukça heyecanlıydılar.

Allah işlerini rast getirsin.

Biz vatandaşlar, aynı yerdeyiz. 40 yıl önce olduğumuz yerde.