Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, dokuz ülkenin "terör örgütüne destek veriyorlar" iddiasıyla Katar ile ilişkilerini kesme kararı sonrası başlayan tartışmalarla ilgili olarak "bizim ‘özgür’ basına ne oluyor? Onlara, ‘verin mehteri, yürüyün Arapların üzerine’ diyen biri mi var? Yok. Değilse, neden gaza gelmeye bu kadar hevesliyiz acaba?" dedi.
Kemal Öztürk'ün "Katar krizinde derdi olan bir adam" başlığıyla yayımlanan (14 Haziran 2017) yazısı şöyle:
Benim de işim gücüm yok, böyle kriz anlarında sürekli strateji, politika, plan, programdan bahsediyorum burada. Krizlerde kurumların aldığı pozisyon, yapacağı stratejik hamle ve global oyun planlarını falan soruyorum.
Aslında kimsenin öyle stratejik planlamalarla uğraştığını sanmıyorum. Meşguller!
Krizi nasıl aşacağımızı, en az zararla nasıl çıkacağımızı, hangi kuruma, ne görev düştüğünü düşünen, kurgulayan, bunu stratejik plana döken biri varsa canı gönülden tebrik etmek isterim şahsen.
Ancak umudum pek.
Aslında uzun zamandır, “stratejimiz nedir?’ türü yazıları bırakmıştım. “Verin mehteri. Nasılsa olayı çözecek biri var başımızda” diye yan gelip yatanlardan olmak istiyordum. Ancak bir telefon geldi, duramadım yine.
Önceki gün, sabah güneşin doğmasına yakın eski bir dostum mesaj attı. Müsaitsen arayayım diye. Konuştuk. Devlet kurumlarından birinde çalışıyor. Görev yeri Suudi Arabistan.
Katar krizi ile başlayan süreçte Suud-Türkiye ilişkilerinin çok kötü bir yere doğru gittiğini anlatmak için aramış. Türkiye aleyhine, Suud ve diğer Arap medyasında başlayan büyük kampanyanın çığ gibi büyüdüğünü, buna karşı acil bir şeyler yapmak gerektiğini söyledi.
İslam dünyasının iki büyük devletinin kavga etmesi halinde, Müslümanlar arasında büyük bir kaosun çıkacağını, bunun da İslam’a çok büyük zarar vereceğini anlattı.
Binlerce Suudlunun Türkiye’de, on binlerce Türkiyelinin Suud’da ticaret yaptığını, ev satın aldığını, bir ticari ilişki içinde olduğunu ve bu krizin buna çok ağır bir darbe vurabileceğini söyledi.
Hükümetler anlaşamasa da, kriz yaşasalar da bunun ülke halklarına yansımaması gerektiğini, Arap düşmanlığının, Türk düşmanlığının yoğun olarak körüklendiğini, buna engel olacak bir şeyler yapılması gerektiğini anlattı.
Aklı selim yazılara, öfke ve nefret kusmayan mesajlara, meseleyi iyi anlatacak insanlara ihtiyacımız var dedi. Onları Arap coğrafyasında her yana yayabiliriz dedi...
Daha çok şey anlattı. .
“Çok şükür ki hala derdi olan devlet görevlilerimiz varmış”dedim. Sabahın 4’ünde bir gazeteciyi arayıp, ülkenin derdine çare bulmaya çalışan kaç kişi kaldı etrafımızda? Arkadaşımın canla başla ülkesi, Müslüman kardeşleri için bir şeyler yapma arzusunu ve çabasını çok takdir ettim.
Bu samimi çabaya ortak olmak, destek olmak ve arkadaşımın sesini sizlere, Ankara’ya duyurmak için bu yazıyı yazıyorum. Gerisi okuyana kalmış.
Katar krizinden sonra iletişim sahasına bakmaya insanın içi el vermiyor gerçekten. Arap düşmanlığının körüklendiği, Suud düşmanlığının ise en dip seviyelerde dolaştığını siz de görüyorsunuzdur.
Kriz, politik bir kriz olmasına rağmen, Vahhabilikten girip, Şiilikten çıkanlar, IŞİD’den başlayıp El Kaide’ye, oradan Haşdi Şabi’ye ulaşan ilginç tipler var. Herkesin içindeki ideoloji öyle bir kabardı ki, Katar’ı unutup, ideolojilerinin savaşını vermeye başladılar.
“Fırsat bu fırsat, aradan iki yumruk da ben atayım” diyen PKK’lı, FETÖ’cü, IŞİD’ci, mezhepçi ne kadar karanlık tip varsa işin üzerine tüy dikti.
Tüm bu tartışmalar, sosyal medya yazıları, televizyon programları boşa gitmiyor merak etmeyin. Birileri bunları alıp Arapçaya çeviriyor, sonra da Arap-Türk kavgasında, Şii-Sünni savaşında mühimmat olarak kullanıyor.
Arap medyası, Türkiye medyası ayarında, çıldırmış gibi hareket ediyor. En çok da buradaki tartışmalara reaksiyon verirken tozutuyorlar.
Hadi diyelim onlar Birleşik Arap Emirlikleri’nden, Suud’dan, bir yerlerden emir alarak bu deli kampanyayı yürütüyorlar. Peki bizim ‘özgür’ basına ne oluyor? Onlara, ‘verin mehteri, yürüyün Arapların üzerine’ diyen biri mi var? Yok. Değilse, neden gaza gelmeye bu kadar hevesliyiz acaba?
Türkiye’nin İslam dünyası ile ilişkilerinin ne kadar önemli, ne kadar hassas ve ne kadar kırılgan olduğunu bilen birilerinin, aklıselimle meseleyi izah etmesine ihtiyaç var. Filleri zücaciye dükkanına gönderenlerin, devlere hendek atlatmaya çalışanların, ülkeye yarardan çok, zararı var.
Ankara’nın bu meseleye bir el atması icap eder. Devlet politikası başka, kişisel tepki vermek başka bir şeydir. Ancak kişisel tepkiler krizi domine etmeye başladı.
Devletin kurumlarında bu krize dair, varsa bir iletişim planı, bir strateji, bir kriz politikası anlatmakta fayda var. Herkes öğrensin, ona göre yazsın, konuşsun. Faydası olur memlekete.
Yoksa başına kefiye takılmış deve karikatürleri ve mehter marşı üzerinden dış politika analizleri okumaya, bunu da Arap dünyasına ihraç etmeye daha çok devam ederiz.
Dostumun gayretini takdirle karşıladım. Umutlarımı arttırdı. Umarım karşılığını bulur. Benim görevim bunu yazmaktı. Yazdım.