AKP kurucuları arasında yer alan Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler, Etrafıma baktığımda çapına, konumuna bakmadan herkes ülkeyi kendisinin yönettiğini zannediyor. Herkes legal yapılardan ziyade illegal yapılara dahilmiş gibi görünmeye hevesli. Gizemli ilişkiler, komplo analizleri, siyasetin zahirini yok sayan anlayışlar, bu ülkeye yarardan çok zarar veriyor. ‘Görevimiz Tehlike’ misyonuyla yapılanların ismi hiçbir zaman ‘siyaset’ olamaz” dedi.
Böhürler, 'Sümeyye Erdoğan'a suikast' iddiasını barındıran Twitter yazışmalarının mahkemece sahte sayılması ve CHP milletvekili Mahmut Tanal'ın soru önergesinin "Lazika İslam Emirliği örgütü lideri, Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan'a evlenme teklif etti" başlığıyla gazetelere servis edilmesiyle adından söz edilen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan hakkındaki iddiaları ‘iç buhran gönüllüleri’ tarafından yürütülen bir kampanya olarak tanımladı. Böhürler "Bu vesileyle bir kez daha ne kadar çok insanın “iç buhran gönüllüsü olmaya hevesli” olduğunu gördük” ifadelerini kullandı.
Tüm partilerin bir değişime ihtiyacı olduğunu kaydeden Böhürler, “Ak Parti'nin içinde Türkiye'nin ortalamasını temsil eden 'kurucu akıl'ın bir şekilde yeniden devreye sokulduğunu da görüyorum. Parti'ye en çok zarar veren şey ise ekipler arasında dışarıdan bariz görülen çatışma görüntüsü. Hepsini toparlayacak, uluslararası konjonktürü doğru okuyarak yeni bir yorumla kendini yenileyecek bir ekibe ihtiyaç var” değerlendirmesinde bulundu.
Ayşe Böhürler’in Yeni Şafak gazetesinde “İç buhran gönüllüsü olmaya heves etmek” başlığıyla yayımlanan (29 Ağustos 2015) yazısı şöyle:
***
Bu günlerde yaşananları “tavşan kaç tazı tut” deyimi çok iyi özetliyor. Kendiliğinden sebep-sonuç ilişkisiyle, hayatın olağan akışı içinde oluşanlarla, toplumun her katmanında yer alabilen 'illegal ağlar' ve “iç buhran gönüllüleri” tarafından çıkartılan olayları ayrıştıramadığımız bir döneme girdik.
Kim kimdir? Kim kime hizmet ediyor? Kim nereden geldi ve nereye gidiyor?
Bu soruları daha fazla sormaya başladık. Özetle “oyun kurup-oyun bozma” klişesinin çokça kullanıldığı, 'herkesin kendi kurgusunun gerçekleştiğini' zannettiği bir dönemde ortak sözlerin ve olayların arka planını okumak zor.
Sözler ve eylemler artık görünenin ötesinde başka bir bütünün parçası haline gelmeye başladı.
Etrafıma baktığımda çapına, konumuna bakmadan herkes ülkeyi kendisinin yönettiğini zannediyor. Herkes legal yapılardan ziyade illegal yapılara dahilmiş gibi görünmeye hevesli. Gizemli ilişkiler, komplo analizleri, siyasetin zahirini yok sayan anlayışlar, bu ülkeye yarardan çok zarar veriyor.
Tam da böyle bir zamanda siyasetin tüm legal yapılarını ve ögelerini inadına daha çok güçlendirmek gerekiyor.
“Görevimiz Tehlike” misyonuyla yapılanların ismi hiçbir zaman “siyaset” olamaz.
…
Sümeyye Erdoğan'ın haksız yere maruz kaldığı iftiraların tekniği ve içeriği itibarıyla “iç buhran gönüllüleri” tarafından yürütülen bir kampanyanın parçası olduğuna inanıyorum. Bu vesileyle bir kez daha ne kadar çok insanın “iç buhran gönüllüsü olmaya hevesli” olduğunu gördük.
Amacına hizmet eden her türlü çirkin iftira ve saldırıyı mubah gören, kirli tezgahların tasfiye edildiği bir Türkiye'yi görebilecek miyiz acaba?
Bunun için devleti illegal yapılarla değil hukukla güçlendirmenin mücadelesini vermeliyiz.
İyi polis-kötü polis
Geçen haftalarda İngiltere Büyükelçisi Richard Moore'un Hürriyet Daily News'te yer alan bir söyleşisini okudum. Moore'a göre Türkiye IŞİD ile mücadelede mülteci akını ve yabancı savaşçılar konusunda elinden geleni yapıyor. Önemli sorumluluklar üstleniyor. “Türk otoriteleri, her yıl Türkiye'ye gelen 35 milyon yabancı ile muhatap oluyor. Bu kitlesel bir rakam… Türk otoritelerinin yaptığına dair büyük bir sempati duyuyorum ve bunun önemli insan barındırdığını düşünüyorum. 'Yaptıklarınız yeterli değil' ve 'Daha fazlasını yapmalıydınız' gibi bir oyundan hoşlanmıyorum. Bunları duymak da hoş değil.”
İngiltere'nin müttefiki ABD'nin eski Büyükelçisi Edelman ise tam tersini düşünüyor. Türkiye'nin bölgede IŞİD konusunda üzerine düşeni yapmadığını, PKK ile savaşarak PYD'yi ve dolayısıyla Amerika'yı güçsüzleştirdiğini söylüyor. New York Times gazetesinde 27 Ağustos 2015 tarihli yazısında ABD yönetimini Türkiye'ye baskı uygulamaya davet ediyor. ABD'nin elindeki kozlardan söz ederken önerilerini adeta bir 'açık tehdit' havasında peş peşe sıralıyor. ABD'nin Türkiye'den istihbarat desteğini çekmesini, uluslararası toplantılara katılımını sınırlandırmasını, olası bir ekonomik krizin finans kurumlarınca desteklenmesini istiyor… Anlaşılan o ki iyi ve kötü polis taktiği yine devrede.
LOCADAN
Biraz da siyaseti izlerken locadan gözüme takılanlar…
Tüm partiler yeniden tanzim oluyor.
Eski statükonun bir yönüyle korunduğu ama başka yönüyle de revize edildiği bir zaman diliminde değişimden nasibini almayan parti kalmayacak gibi görünüyor. Tüm partilerde siyasi kadrolar ve aktörler yer değiştiriyor.
Ak Parti içinde Milli Görüş çizgisinden gelenler ve İslamcı geçmişe sahip olanlar giderek ağırlığını yitiriyor. Parti daha çok MHP ve DYP çizgisine kısaca merkez sağa çekiliyor. Bu değişim sadece üst kademelere değil teşkilatlara da sirayet etmiş durumda.
Buna karşılık Parti'nin içinde Türkiye'nin ortalamasını temsil eden 'kurucu akıl'ın bir şekilde yeniden devreye sokulduğunu da görüyorum. Parti'ye en çok zarar veren şey ise ekipler arasında dışarıdan bariz görülen çatışma görüntüsü.
Hepsini toparlayacak, uluslararası konjonktürü doğru okuyarak yeni bir yorumla kendini yenileyecek bir ekibe ihtiyaç var.
Bu yeni dönemde sadece Ak Parti değil MHP, CHP, HDP; hepsi değişerek var olabilecekler.
Halkın arasında gözlemlediğim “açık istihbarat” bunu söylüyor.