Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump'ın dün (16 Mayıs 2017) gerçekleştirdiği görüşmeyle ilgili olarak "Trump dönemi ABD'sinden yüksek beklentiler içinde olmanın bir anlamı olmadığı kanaatindeyim" dedi. "3 Kasım 2002 seçimleri sonrası, o dönem acemi olduğunu düşündükleri Erdoğan'dan ileride önüne koyulmak üzere bir takım vaatler almayı hesap eden çevreler, Bush'la yaptığı görüşmede Erdoğan'ın bunun farkına varıp, 'tongaya düşmemesi' yüzünden hayal kırıklığı yaşamıştı" diyen Acet, "Aynı çevreler, 15 yıllık devlet deneyimine sahip Erdoğan'ın Trump'ı etkilemesinden endişe ediyor" ifadesini kullandı.
Mehmet Acet'in "Oval Ofis’te karar zirvesi" başlığıyla yayımlanan (17 Mayıs 2017) yazısı şöyle:
Washington'da, Başkan Trump ile 'Müesses Nizam' arasındaki kavgayı takip etmenin en kestirme yolu, CNN INT tv'yi izlemektir. Ben öyle yapıyorum. Hemen her gün, bu televizyon kanalında, Trump'ı yıpratma amacı güttüğünü sadece alt yazılara bakarak anlayabileceğiniz haberler çıkıyor. Haberlerin büyük bölümü, 'kaynaklar diyor ki' alt başlığıyla aktarılıyor. İsim verilmeyen 'kaynaklardan' gelen haberlerin, kurulu düzenin koridorlarından sızdırıldığını bu şekilde kolayca anlayabiliyorsunuz. Mesela CNN' de dün gün boyu, “Kaynaklar, Trump'ın Rusya'ya gizli istihbarat bilgilerini sızdırdığını söylüyor” haberi dönüp durdu. Beyaz Saray haberi yalanlasa da, geri adım atıldığını göremedik. Son günlerde Trump'a karşı sürdürülen 'haber sızdırarak yıpratma'savaşının ön cephesinde 'Kahrolası Federaller' var. Trump, kendisiyle birlikte verdiği görüntüde bile burnundan kıl aldırmamaya özen gösteren FBI Başkanı Comey'i 'Bir gece ansızın'kapı önüne koyuverdi. Galiba CNN'in Trump'ın üzerine son günlerde daha fazla çullanmasının sebebi de buydu.
Bana kalırsa, FBI Başkanı gibi bir sürü adama aynı muameleyi çekse, Trump'ın eli daha güçlenecek. Ama o bunu yapamıyor. Kurulu düzenin aktörleri üstüne üstüne geldikçe, çoğunlukla geri adım atıyor, bocalıyor, kendisi bocaladıkça da yürüttükleri gürültülü kampanyadan sonuç aldıklarını görenler, daha fazla saldırganlaşıyor. Birebir örtüştüğünü söylemek mümkün olmasa da, bir takım çağrışımlarıyla bizdeki 28 Şubat'ı andırıyor Washington'daki durum. Bu işin, bugün için bizi birebir ilgilendiren yönü ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın böyle bir iklimde Oval Ofis'teki kritik görüşmeye gitmiş olması. Şöyle bir sorumuz var. Trump Erdoğan'ı dinlerken, ülkesinde karşı karşıya olduğu tablo nedeniyle, anlatılanlara yeterince kulak verebildi mi? Yoksa kendi Oval Ofis'te, aklı başka bir yerde mi idi?
Hatırlayalım… ABD basınında 16 Mayıs takvimi yaklaşırken, Erdoğan ile yapacağı görüşmenin, Trump açısından bugüne kadar yaptıklarının en zorlusu olacağı yönünde haberler çıktı. Hatırlatmamız gereken bir şey daha var. 3 Kasım 2002 seçimleri sonrası, o dönem acemi olduğunu düşündükleri Erdoğan'dan ileride önüne koyulmak üzere bir takım vaatler almayı hesap eden çevreler, Bush'la yaptığı görüşmede Erdoğan'ın bunun farkına varıp, 'tongaya düşmemesi' yüzünden hayal kırıklığı yaşamıştı. Şimdi roller değişti. Aynı çevreler, 15 yıllık devlet deneyimine sahip Erdoğan'ın Trump'ı etkilemesinden endişe ediyor. Öyle ya. Unpredictable/öngörülemeyen vasıflara sahip iki başkanın kafa kafaya verip arzu edilenin hilafına bir takım anlaşmalar yapmasından daha korkutucu ne olabilir? Sırf bu korku nedeniyle Erdoğan'ın bir öfke ile Washington gezisini iptal etmesine bile umut bağlamıştı bu çevreler.
Trump dönemi ABD'sinden yüksek beklentiler içinde olmanın bir anlamı olmadığı kanaatindeyim.
Her durumda, uluslararası ilişkilerde sahadaki durumunuz masadaki pozisyonunuzu birebir etkiliyor. Trump'ın önceki gün görüştüğü ABD Eski Dışişleri Bakanı Kissinger'ın bir zamanlar dediği gibi; “Sahadaki gücünüzün gölgesi diplomasi masasına düşmediği sürece, masada konuştuklarınız lakırtıdan öteye geçmez.” Ankara, önce Fırat Kalkanı Operasyonu, devamında Sincar/Karaçok harekatı ile, aynı yerlere “Bir gece ansızın yeniden gidebileceğini”göstererek sahadaki pozisyonunu güçlendirdi. Bu böyle olmasaydı, ABD basınında Trump'ın göreve geldikten sonra yapacağı en zorlu görüşme yorumları çıkmazdı. Trump döneminin görece iyimser bakabileceğimiz yönü şurası: Hiçbir şey, Obama döneminin son 3,5 yılı kadar kötü olmayacaktır. 2013'ün yine Mayıs ortasında aynı Oval Ofis'te Erdoğan'ın Obama ile yaptığı görüşmeyi hatırlatayım size. O gün Türk heyeti adına masada yer alan bir ismin ifadesiyle bütün meşum hadiseler bu görüşmeden sonra başladı. ABD yönetiminin fiili politikasının “Erdoğan gitsin, Esat kalsın”biçiminde eksen değiştirmesi, o görüşmenin devamında karşımıza çıkmıştı. Gezi olayları, 17/25 Aralık süreci, 'üst akıl' kavramının ortaya çıkışı, Suriye savaşını Güneydoğu'ya, metropollere taşıyıp Türkiye'yi bölme planları ve 15 Temmuz fiili darbe kalkışması… Hepsi, bir önceki ABD yönetiminin iradesiyle kesişen hadiselerdi.