Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, Irak'ın en büyük ikinci kenti Musul'u IŞİD'in elinden almaya yönelik başlatılan operasyonla ilgili olarak "Batılılar, DEAŞ'la filan savaşmıyorlar! DEAŞ, sopa!Çok amaçlı kullanılan bir İngiliz anahtarı! Batılıların başlıca üç hedefi var: 1-Müslümanları kırdırmak, 2-PKK devleti kurdurmak, 3-Ve sonunda Türkiye'yi kuşatmak ve boğmak! Şunu aslâ unutmayalım: Batılı emperyalistlerin nihâî hedefleri Türkiye'yi boğmak!" dedi.
Yusuf Kaplan'ın "Dimdik duracağız ama tuzaklara karşı da dikkatli olacağız!" başlığıyla yayımlanan (17 Ekim 2016) yazısı şöyle:
Bütün Batılı emperyalistler, Türkiye'nin güneyine üşüştü.
Niçin? İki temel nedeni var bunun: Birincisi, Türkiye'nin, bizzat Batılı emperyalistler tarafından tezgâhlanan 15 Temmuz saldırısını püskürtmesi ve ardından sınır-ötesi harekâtlara girişmesi... İkincisi, Türkiye'nin, (Erbakan'ın D-8 Projesi'yle, hatta ondan önceÖzal'ın Karadeniz İşbirliği projesiyle başlayan süreçte)Erdoğan'ın içerde yapılan ekonomik atılımlarla, dışarıda atılan stratejik adımlarla korunaklı bir duvar örmesi ve böylelikle hem kendi kaderini hem de iki asırdır Batılıların kölesi olan İslâm dünyasının kaderini Türkiye'nin bölge halklarıyla birlikte belirleme iradesi göstermesi... İşte iki başlık altında özetlediğim bu önemli adımlar, Türkiye'nin tarihî yükümlülüğünü üstlenmeye, bunu da içerde ve dışarda gerçekleştirdiği atılımlarla mazlum halkların umudu olduğunu göstermeye başladığını gözler önüne serdi; ve bütün bunlar, Batılıların hesaplarını, oyunlarını yerle bir etti!
Türkiye'nin, Erdoğan'ın kararlı duruşuyla ve liderliğiyle 15 Temmuz saldırısına karşı halkı sokaklara dökmeyi başarması ve bu asil milletin de tankların önüne yatmakta bir an bile tereddüt etmemesi, Batılı emperyalistlerin büyük bir şok yaşamalarına yetti. Türkiye, bu noktaya kolay gelmedi. Bu somut adımların atılmasının aslâ gözardı edilemeyecek çok yönlü bir arkaplanı var. Bu süreçte, en önemli kilometre taşlarından biri, Özal'ın, Türk cumhuriyetlerine koridor açmamıza yol açan Karadeniz İşbirliği Projesi'dir. Bu proje hayata geçirilmeye başlandığı zamanlarda Londra'daydım veİngilizlerin nasıl çıldırdığına bizzat tanık oldum. Karadeniz İşbirliği Projesi, o zamana kadar bu ülkenin geliştirdiği en büyük bölgesel ve küresel projesiydi. Bu projeyle birlikte, Türkiye, ilk defa Anadolu yarımadasına hapsedilmesine yol açan sınırlarını yıkıyor ve medeniyet coğrafyasının bir parçasına fiilen açılma iradesi beyan ediyordu! Rahmetli Erbakan'ın Özal'dan tam 10 yıl sonra geliştirdiği son yüzyılın en büyük projesi D-8 Projesi ise, bizim medeniyet coğrafyamıza yeniden açılma irademizi ilan ediyordu! Bu olamazdı, böyle bir şeye göz yumulamazdı! Ve son olarak Erdoğan'la birlikte, özellikle de 2008'den itibaren Türkiye, ekonomik, siyasî ve stratejik atılımlarla, Türkiye'nin Türkiye'den daha fazla bir ülke olduğunu, bölgenin geleceğinde emperyalistlerin artık yeri olmayacağını, bölgenin geleceğinin bin yıl önce olduğu gibi yeniden Türkiye'nin öncülüğüyle bölgenin Müslüman halkları tarafından belirlenebileceğini gözler önüne serdi. Türkiye'de, 5-6 yıl önce, tam da bu nedenle, Türkiye'de Batılıların gönüllü acentalığını yapan Batıcı laikçiler, Türkiye eksen mi değiştiriyor, diyerek ortalığı velveleye verdiler!
İşte ondan sonradır ki, Batılılar, maşaları terör örgütlerini, DEAŞ, PKK-PYD ve FETÖ'yü vesaire harekete geçirdi; böylelikleTürkiye'yi hem içerden hem de dışardan kuşatma altına aldı. Bütün bunlar, Türkiye'nin yılmadan yoluna devam etmesini engelleyemedi. Oysa Batılılar, laik Türkiye'den aslâ böyle bir meydan okuma beklemiyorlardı: Laik Türkiye, Batılıların uydusu olacak, uslu uslu oturacak, dışardan fiilen sömürgeleştirilemeyen Türkiye, içerden laikçi elitlerin marifetiyle zihnen sömürgeleştirecek, bu topraklarda yaşayan insanlar zamanla medeniyet iddialarını bütünüyle unutacak, böylelikle bu ülke içerden uyutulacak, yutulacak ve tarihten bütünüyle uzaklaştırılacaktı! Sonuçta, Türkiye, dünyanın büyük bir krizin eşiğinden geçtiği, tarihin yeniden yapıldığı bir süreçte, tarihin yapılmasında yeniden kilit rol oynayacak bir yolculuğa -iyi kötü- soyunmuştu bir kere... Bu aradaSuriye'de, Rusya'yla ve Mısır'la ilişkilerde, Türkiye'ye tuzak kuruldu. Türkiye, başlangıçta bu tuzaklara düştü ama gelinen noktada çabuk toparlandı: Rusya'yla ilişkilerini rayına oturttu; Cerablus harekatıyla stratejik üstünlüğü eline geçirdi; Mısır'la ilişkileri yeniden kuracak zemini oluşturmaya başladı.
Batılılar, Mazlumların umudu olduğunu gösteren, bütün mazlumlar tarafından da son kale olarak görülen Türkiye'nin tarihin yapılmasında kilit rol oynayacak bir medeniyet yolculuğuna adım atmaya başladığına kesinkes kanaat getirdiler. Ve resmen Batı ittifakının ve belli başlı bütün Batılı kurumların üyesi olan Türkiye'nin böyle bir medeniyet yürüyüşüne soyunmaya kalkışmasının kendileri için kâbus olacağını, Osmanlı'nın altı asır barış yurdu yapmayı başardığı bu bölgeyi kendilerinin bir asırda cehenneme çevirdiklerini görerek bölgeden defolup gitmek zorunda kalacaklarını anladılar. Batılılar, Türkiye'yi içerde ve dışarıda boğacak ama bölgeyi, hatta dünyayıbüyük bir küresel savaşın, yeni paylaşım savaşlarının eşiğine sürükleyecek iğrençlikler yapmaktan, maşa örgütleri ve taşeron devletleri kullanarak etnik savaşları, mezhep savaşlarını kışkırtmaktan, özetle bölgeyi yangın yerine dönüştürecek barbarlıklara soyunmaktan çekinmediler!
Toparlayacak olursak... Batılılar, DEAŞ'la filan savaşmıyorlar! DEAŞ, sopa! Çok amaçlı kullanılan bir İngiliz anahtarı! Batılıların başlıca üç hedefi var: 1-Müslümanları kırdırmak 2-PKK devleti kurdurmak 3-Ve sonunda Türkiye'yi kuşatmak ve boğmak! Şunu aslâ unutmayalım: Batılı emperyalistlerin nihâî hedefleri Türkiye'yi boğmak! Atmamız gereken üç önemli stratejik adım var: 1-Dimdik durmak 2-Tuzaklara karşı dikkatli olmak. Unutmayalım: Koskoca Osmanlı'yı, kurulan tuzağı göremediğimiz için Birinci Dünya Savaşı'na sürüklenmemiz nedeniyle kaybettik. 3-Oyun bozmak!