Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, "Türkiye'nin çok yönlü ve büyük bir saldırıyla karşı karşıya" olduğunu iddia ederek "2017'nin ilk saatlerinde bir eğlence merkezine saldırıldı; tam anlamıyla bir katliam gerçekleştirildi. Şimdi aradan bir hafta bile geçmeden İzmir Adliyesi'nin yanıbaşında başka bir terör saldırısı yapıldı. Yapılmak istenen şey çok tehlikeli: Türkiye'de hem 12 Eylül öncesi darbe ortamı hem de siyasî ve sosyal kaos oluşturularak askerî darbeye zemin hazırlanıyor" görüşünü savundu.
Yusuf Kaplan'ın "Dikkat! Hem 12 Eylül öncesi ortam hem de sosyal ve siyasî kaos isteniyor!" başlığıyla yayımlanan (6 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Türkiye, çok yönlü ve büyük bir saldırıyla karşı karşıya. 2017'nin ilk saatlerinde bir eğlence merkezine saldırıldı; tam anlamıyla bir katliam gerçekleştirildi.
Şimdi aradan bir hafta bile geçmeden İzmir Adliyesi'nin yanıbaşında başka bir terör saldırısı yapıldı. Yapılmak istenen şey çok tehlikeli: Türkiye'de hem 12 Eylül öncesi darbe ortamı hem de siyasî ve sosyal kaos oluşturularak askerî darbeye zemin hazırlanıyor...
15 Temmuz, yalnızca bir darbe girişimi değil Türkiye'ye diz çöktürünceye kadar sürdürülmesi planlanan çok kapsamlı bir saldırının ilk perdesidir, demiştim daha ilk yazdığım 15 Temmuz saldırısı yazımda. 15 Temmuz, olmuş bitmiş bir darbe değil; Türkiye'yi kuşatma ve durdurma süreci... İçerden ve dışardan gerçekleştirilen, sürgit yeni boyutlar kazandırılarak büyütülen büyük bir saldırı! Son aylarda, özellikle de kitlesel mekânlara yapılan terör saldırılarıyla ve ardından icat edilen yapay tartışmalarla ve gerilimlerle, Türkiye'de 12 Eylül öncesine benzer bir ortam oluşturmak isteniyor: Türkiye yönetilemez hâle getirilmeye çalışılıyor. Askerî darbeye zemin hazırlanıyor...
Büyük bir tehlikeyle karşı karşıya Türkiye: Yalnızca askerî darbe tehlikesiyle karşı karşıya değiliz. Türkiye'nin fay hatları patlatılmak isteniyor... 40 küsûr yıl belimizi büken PKK teröründen sonra şimdi de “laik yaşam tarzı” üzerinden laik-dindar gerilimi oluşturulmak ve bu gerilim Alevî-Sünnî gerilimine, -Allah korusun ama- Alevî-Sünnî çatışmasına dönüştürülmek isteniyor... Sorunu çok iyi ve net bir şekilde tespit ve teşhis etmemiz gerekiyor; tespit ve teşhiste yanlışlık yaparsak, doğru “tedavi” uygulayamayız. En genelden en özele doğru sorunu tespit ve teşhis etmeye çalışalım...
Osmanlı'nın tasfiyesiyle birlikte Türkiye bütün medeniyet iddialarını terk eden tehlikeli bir sürece girdirildi: İngilizler, burada kilit rol oynadı. Osmanlı'nın durdurulması, bin yıl üç kıtada dünya tarihini yapan, Batılılar gibi hiç bir dinin, kültürün, medeniyetin kökünü kazımayan İslâm medeniyetinin tarihten uzaklaştırılması anlamına geliyordu. Batılılar, başta İngilizler, Osmanlı durdurulmazsa, bütün kıtaları sömürgeleştiren ve dünyayı kan gölüne çeviren Osmanlı'nın toparlanmasının önüne geçilemeyeceğini çok iyi biliyorlardı. Osmanlı'nın toparlanması, Batılılar için her bakımdan “ölüm” anlamına gelecekti çünkü. Nedeni gayet açıktı bunun: Osmanlılar'ın beş asır barış yurduna çevirdiği üç kıtanın kesişme noktasını Batılılar bir asırda cehenneme çevirmişlerdi. Osmanlı'nın toparlanması, Batılıların önce üç kıtanın kesişme noktası olan bu coğrafyaya (tabiî kaynaklarına) hâkim olamamaları; sonra da tarihten çekilmeleri sonucunu doğuracaktı. O yüzden Osmanlı durduruldu; Türkiye, medeniyet iddialarından uzaklaştırıldı ve tepeden laikleştirilerek kültürel / ontolojik intiharın eşiğine yuvarlandı...
Osmanlı toparlanamadı ama son yarım asırda Türkiye, Osmanlı'nın medeniyet iddiaları ekseninde adım adım toparlanmaya başladı. Medeniyet iddialarına sahip çıkmaya başladı. Medeniyet iddialarıyla donanmaya, mazlumların umudu olmaya başladı. İşte bu, Batılıları çileden çıkardı! Batılılar, 15 Temmuz saldırısıyla Türkiye'nin toparlanmasına, ayağa kalkmasına ve Osmanlı coğrafyasına yeniden sahip çıkmaya kalkışmasına büyük bir darbe vurmak istediler. Ama Türkiye, yeni Endülüs olmayacaktı. Halk bilenmişti. O yüzden 15 Temmuz saldırısına destansı bir şekilde direndi ve püskürttü bu aşağılık saldırıyı.
15 Temmuz gecesi gerçekleştirilen saldırı püskürtülünce, Batılılar, terör örgütlerini üzerimize saldılar! Bu arada Türkiye'nin medeniyet iddialarına yeniden sahip çıkmasına karşı çıkan Türkiye içindeki çevreleri de kışkırtmaya başladılar. Türkiye'de, bir asır içinde, bütün iktidar aygıtları Batıcılarca gaspedildi ve İslâm'dan arındırıldı. Ülkenin ekonomisi, hukuk sistemi, kültür dünyası, hâriciyesi küçük bir elite teslim edildi: Batılılar, dışardan teslim alamadıkları Türkiye'yi, bu Batıcı elitler vasıtasıyla içerden teslim aldılar ve bu ülkeyi medeniyet iddialarından uzaklaştırmayı başardılar. Artık köprülerin altından çok su aktı... Toplum toparlandı; şuurlandı; yeniden medeniyet iddialarına iyi kötü sahiplendi. Yaşadığımız sorun, Türkiye'nin medeniyet iddialarına sahip çıkmasının şiddetle engellenmesi girişimidir. Türkiye'nin seküler elitlerinin akıllarını başlarına devşirmelerini zamanı gelmiştir: Türkiye ya medeniyet iddialarına sahip çıkarak yeniden tarih yapacak, tarihi sürükleyecek bir medeniyet yolculuğuna çıkacak... ya da Batılıların uydusu olmayı tercih ederek bir süre daha tarihte tatil yapacak ama bu süre dolacak ve tarihten silinecek... Batı uygarlığının felsefî olarak çöktüğü, o yüzden de yalnızca kaba güçle varlığını sürdürmeye çalıştığı tarihin gündönümü vaktinde Türkiye'nin bütün kesimleri, şu entelektüel muhasebeyi yapmak zorundalar: Dünyanın bizim bir şekilde temsil ettiğimiz herkese hayat hakkı tanıyan medeniyet iddialarına şiddetle ihtiyaç hissettiği bir zaman diliminde artık ödünç akılla, ödünç bir dünyada Batılıların palyaçoluğunu yapmaktan başka bir şey yapmış olmuyoruz. Kendi geleceğimizi tarihî derinliğimizi ve dünyanın gebe olduğu hakikat medeniyetini yeniden hayata ve harekete geçirdiğimiz zaman kendimiz belirlemeye başlayabiliriz! Yaşanan terör hadiselerini, oluşturulmak istenen kaosu ve patlatılmak istenen iç savaşı, ancak ortak medeniyet tecrübemizle donanarak püskürtebiliriz. O yüzden ülkede güvenlik önlemlerinin artırılması, toplumun bütün kesimleri arasında ortak aklın, akl-ı selim'in yaygınlaştırılması gerekiyor. Bunun için de, zaaflarımızı ve farklılıklarımızı büyütmek yerine ortak noktalarımızı ve erdemlerimizi büyütmemiz gerekiyor... Yoksa bu topraklardaki varlığımızı bile koruyamayız -Allah muhafaza.