Anadolu Ajansı eski Genel Müdürü Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, Türk Lirası'nın dolar karşısında değerini kaybetmesiyle esnaf, ticaret odası ve iş adamlarının son 1 aydır sıkıntı yaşadığını belirterek "Ekonominin bozuk olduğu yerde insanlar motive olmaz" dedi. Öztürk, konuştuğu ekonomistlerin "ülke içindeki olağanüstü şartların, yaşadığımız olayların iç piyasaya daha çok etki ettiği kanaatini de" aktardı.
Öztürk'ün Yeni Şafak'ta yayımlana yazısı şöyle:
İstanbul'a 1988'de ilk geldiğimde, Perşembe pazarında şerit testere satan bir iş yerinde çıraklık yapmıştım. İstanbul'da ticaretin en önemli merkezlerinden biriydi. Patronlarım sık sık Perşembe Pazarı'ndaki esnaf arkadaşlarını dolaşırdı. Piyasayı, ekonomiyi sanırım böyle kontrol ederlerdi. Ben de sonraki yıllarda ticaret yapmasam da, Perşembe Pazarı'nda, Mercan'da, Küçük Pazar'da esnaf arkadaşlarımı dolaşmayı adet edindim bir süre. Sahada ticaret yapanlar ne diyor? Son bir aydır, bu eski alışkanlığım nüksetti. O yıllarda iş yerini ziyaret ettiğim dostlarımı yeniden ziyaret ediyorum, telefonla arıyorum. Ticareti, pazarı, piyasayı konuşuyorum onlarla. Sanırım en iyi nabız tutma yöntemlerinden biri bu. Sahada iş yapanların yanıldığını pek gören olmadı şimdiye kadar. Şu sıralar mutlu değiller. Ekonominin son dönemde yaşadığı sıkıntıları, en çok onlar hissediyor. Önceki yıllara göre ticaret erbabı daha bilinçli, daha çok dünyayı, global ekonomiyi ve siyaseti takip ediyor. Bu açından analizleri ve tespitlerinin gerekçeleri de son derece rasyonel ve sağlıklı. Hükümetin de bu kesimin sesine özel dikkat verdiğini biliyorum. Esnaf ve ticaret odalarının, iş adamları derneklerinin toplantılarına, taleplerine ayrı önem verir. Ekonomi ve siyaset ilişkisi son derece güçlü ve birbirini besleyen iki kuvvet. Türkiye'de ekonomi kadar siyaseti ve iktidarı belirleyen başka bir güç yoktur. Sanırım dünyada da bu böyledir. İnsanın cebi, mutfağı, aşı, işi sahip olduğu ideolojiden, fikirden ve ait olduğu sosyolojiden önce gelir. Orada bir sorun varsa, başka hiç bir şeye bakmaz. Ekonomik kriz neden hiçbir şeye benzemez? Toplumun öncelikli sorunu anketlerinde, başörtüsünden, Kürt sorunundan, insan haklarından, hukuk sisteminden önce işsizlik ve ekonomik kriz hep önce gelirdi. Bugün de bir anket yapılsa, Avrupa Birliği, Suriye savaşı, terör ve olağan üstü hal gibi konulardan önce yine ekonomik sorunlar önde çıkacaktır. Sosyolojinin değişmez kuralıdır bu. Ekonominin bozuk olduğu bir yerde, retorikle insanlar motive olmaz. Milliyetçilik, dindarlık, hemşericilik gibi güçlü duygular da, solculuk, sağcılık, İslamcılık gibi ideolojiler de, bozuk ekonomilerde insanların tepkisini önleyemez. Ekonomi bu açıdan hiçbir şeye benzemez. AK Parti hükümetlerinin tamamında, ekonomik istikrar hep ilk sırada gelirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonominin siyasetteki rolünü ve etki gücünü en iyi bilen siyasetçilerden biriydi çünkü. Ekonomik kalkınma ve refah yükseldikçe, güçlü oldukça iktidarlar da her zaman güçlü olmuştur. Sahada aktif ticaret yapanlarla konuşmalarımın tamamında gördüğüm şey, insanların içinde bulunduğumuz durumun farkında olmasıdır. Yani darbeler, terör ve savaşlarla uğraşan bir ülkenin şu andaki ekonomik durumuna şükrediyorlar. Bununla birlikte hükümetten krizin gelişini önleyecek ciddi adımlar atılmasını da bekliyorlar. Ekonomiyi yöneten ekibin insicam sorunu Ekonomiyi iyi takip eden bir kaç ekonomist yazar arkadaşımı aradım. Onlar kadar konuya hakim değilim. Bilmediklerimi ve ticaretle uğraşanların söylediklerini sordum. Hak verdiler, hatta biraz daha fazlasını söylediler. Global ekonomideki daralmanın ve dünya siyasetindeki dalgalanmanın etkisini göz ardı edemeyiz diyorlar. Lakin ülke içindeki olağanüstü şartların, yaşadığımız olayların iç piyasaya daha çok etki ettiği kanaatindeler. Hükümet kanadından önemli bir danışmanla görüşmemde tüm bunları yakından izlediklerini gördüm. Ekonomideki bozulmadan onlar da ticaret çevreleri gibi korkuyorlar. Bu yüzden de ekonomi konuları her zaman ilk gündem maddesi olması gerektiğini söyledi o danışman arkadaşım. Bunlara rağmen ekonomiyi yöneten aktörlerin açıklamalarını inceledim. Bir insicam sorunu burada kendini gösteriyor. Ticaret yapanlar, “kafamız karıştı” diyor. Ekonomistler ise “yaraya merhem olmak yerine, kanırtacak şekilde sorunlu açıklamalar” olarak görüyorlar. Olay yine geldi, siyasal iletişimdeki insicam sorununa, söylem birliğine, ortak noktaya odaklanma konusunda dayandı. Merkez bankasından başlayarak, ekonomiyi yöneten kadroların söylemlerinde, tutumlarında ve çözüm önerilerinde bir bütünlük sorunu herkesin dikkatini çekiyor. Hele kamuoyuna demeç veren danışmanların tuhaf söylemlerine hiç girmiyorum. Darbe geçirmiş bir ülkenin ekonomisi çöker aslında. Allah'a çok şükür ki, ülkemizin ekonomik alt yapısı, toplumsal direnci güçlü olduğu için çökmedik. Bu nedenle, 'ekonomide büyük yapısal sorunlar var' diyen ekonomistlere katılmıyorum. Ancak son dönem ekonomi yöneticilerinin çelişkili, karmaşık ve belirsiz açıklamalarına yöneltilen eleştirilere hak veriyorum. 'Ekonomi batsın' diyenlere karşı rasyonel tavır 'Ekonomi batsın, AK Parti de altında kalsın' diyen ve bunun için elini ovuşturan, hatta krizi körüklemek için uğraşanların varlığını da buraya not etmeliyiz. Sanki kendisi bu gemide değil ve o da batmayacakmış gibi, öfkesinin ve nefretin esiri olmuş. Lakin hem dışarıdan ekonomiye saldırılarda bulunan, hem de içeride öfkesinin esiri olmuş odaklar üzerinden geliştirilecek bir retorikle, ekonomideki krizi aşamayacağımız da aşikar. Ekonomi matematik gibi, rasyonel sayılarla hareket eder. Dolayısı ile hükümetin rasyonel ve akılcı adımlarını bekliyor herkes. Dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip bu ülkenin, bu adımları atacak tecrübesi ve gücü var. Yeter ki insicam, ortak akıl, bütünlük ve bir arada hareket edelim. Çarşı, pazar, esnaf, tüccar ziyareti kadar öğretici bir şey olmaz. Siz de deneyin, televizyondan ve sosyal medyadan daha çok şey öğrenirsiniz.