Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, 'FETÖ'nün 17-25 Aralık sürecinden sonra 'devlet ve millet için büyük tehdit' olarak tanımlandığını belirterek "3,5 yılda 'Reisten çok reisçi benim. FETÖ ile en çok mücadeleyi ben verdim. Öyle mücadele ettim ki he he hey' diye haykıran rektör, bürokrat, vali, kaymakam, genel müdür, daire başkanı; ezcümle kim varsa kamuoyuna bir FETÖ karnesi açıklasalar da biz de bu isimlerin bu haykırışlarının haklı olup olmadığına karar verebilsek" dedi.
İsmail Kılıçarslan'ın "FETÖ karnesi" başlığıyla yayımlanan (18 Mart 2017) yazısı şöyle:
Biraz baştan alarak başlayayım. Geçtiğimiz salı gün, bir konferans vesilesiyle Sakarya Üniversitesi'nde idim. Sakarya Valimiz Hüseyin Avni Coş ve Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas ile uzun uzun sohbet etme imkanım oldu.
Kamuoyunun kendisine taktığı isimle söyleyecek olursak Gazi Vali Coş, devlet ve ordu işleyişinde yapılabilecek kimi pratik değişikliklerden, kimi uygulamalardan söz etti ki tamamı çok ilgi çekici idi benim açımdan. Belki uzun uzun yazarım onları da ancak şimdilik şu kadarcığını söylemekle yetineyim. Sayın Coş'un bir süredir zaten yürürlükte olan 'TSK'ya sözleşmeli subay alımı mekanizması'nın işletilmesi teklifini pek çok açıdan hayati derecede önemli buldum. Gelelim yazının başlığına, yani FETÖ karnesi meselesine. Tabii, söz konusu Sakarya Üniversitesi olunca Muzaffer Hocaya hemen Adil Öksüz isimli vatan hainini sordum. İyi ki de sormuşum. Hoca, adına 'FETÖ karnesi' ismini verdiği bir bilgi notu yansıttı odasındaki ekrana ve bu yazı öyle çıktı ortaya. Mesele şu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, en üst makamıyla FETÖ'yü ne zaman 'devlet ve millet için büyük tehdit' olarak tanımladı? 17-25 Aralık sürecinden sonra. Yani kabaca söyleyecek olursak 2014 yılının başından itibaren. Biz şimdi öyle böyle 2017'yi yarılamaya doğru gidiyoruz. Yani aradan 3,5 yıl geçmiş. Şimdi sual şu: Bu 3,5 yılda 'Reisten çok reisçi benim. FETÖ ile en çok mücadeleyi ben verdim. Öyle mücadele ettim ki he he hey' diye haykıran rektör, bürokrat, vali, kaymakam, genel müdür, daire başkanı; ezcümle kim varsa kamuoyuna bir FETÖ karnesi açıklasalar da biz de bu isimlerin bu haykırışlarının haklı olup olmadığına karar verebilsek. Olmaz mı? Olur, hem de çok güzel olur. Nasıl olacak peki bu iş? Son derece nesnel kriterlerle. İşte üniversiteler için olanını Muzaffer Elmas prototip olarak yapmış. Anlatayım. Milat ne zamandı? 2014. Peki. O halde işte ilk kriter: '2014 yılından sonra yönettiğiniz kurumda istihdam ettiğiniz kaç kişi devlet makamları tarafından FETÖ'cülük suçlamasıyla açığa alındı?' Dikkat isterim. Burada çıkan rakam fazlaysa FETÖ ile mücadelede sorun var, sıkıntı var demektir. Devlet, 'FETÖ'cüleri temizleyin' demişken kurumunda FETÖ'cü istihdam eden adam biraz şeydir yani. İşte ikinci kriter: 2014 yılından itibaren yükselmesini, kıdem almasını, atamasını sağladığınız insanlardan kaçı FETÖ'cülük suçlamasıyla görevden alındı. Burada da rakamın yüksek çıkması FETÖ ile mücadelede ciddi bir başarısızlığın, ihmalin, hatta kusurun bulunduğunu gösterir. Alın size bir başka kriter: Hizmet verdiğiniz kurumda göreve geldikten sonra yönetici, müdür, daire başkanı, genel sekreter olarak paye verdiğiniz kaç isim FETÖ'cülük suçlamasıyla görevden alındı? Söylememe gerek yok herhalde. Burada da rakam yüksek çıkarsa büyük sıkıntı var demektir. Sanırım maksat hâsıl oldu. Bu kriterlerin yanına pek çok başka kriter de eklenebilir. Dolayısıyla ben söylemek istediğime geçebilirim. FETÖ ile mücadele bana kalırsa Türkiye'nin ajandasındaki önemli değil, en önemli iştir. Bu pislik yuvasının yok edilmesi, bu aşağılık organizasyonun tarumar edilmesi Türkiye'nin hayatiyetini sürdürmesi bakımından kilit önemdedir. Dolayısıyla, 3,5 yıldır sürdürülen bu mücadele 'bunlarla en çok ben mücadele ediyorum' diye bağıranlarla değil, mücadeleyi belirli kriterlere uygun olarak sürdüren insanlarla kazanılacaktır. Soru şudur: FETÖ ile mücadele ettiğini, dövüştüğünü söyleyen insanların FETÖ karnelerinde durum nedir? Devlet aklına uygun hareket edip bu aşağılık insanları bertaraf mı etmişlerdir, yoksa sadece ses çıkarıp durmakta mıdırlar? Ve inanın, bu sorunun cevabı, Türkiye için 'hayat-memat meselesi' mesabesindedir. Şimdi merak etmişsinizdir Sakarya Üniversitesi'nin FETÖ karnesini. Yazayım madem. 2014 yılından itibaren Sakarya Üniversitesi'nde işe başlayan 345 akademisyenden FETÖ'cülükle suçlanan kişi sayısı sıfır. 25 Aralık 2013 tarihinden itibaren atama ve yükseltme yapılan FETÖ'cü çalışan sayısı sıfır. Üniversitede sayıları 260 olan yönetici kadrodan FETÖ'cülük suçlamasıyla görevinden alınan insan sayısı bir. Hatta 2011-2014 arası üniversiteye alınan 550 akademisyenden (zorunlu olarak yükseltilenler hariç) yükseltilen akademisyen sayısı altı. Bu arada söyleyeyim, Adil Öksüz denilen hain herifi 1994 yılında üniversiteye kim yerleştirmiş dersiniz? Tabii ki bazılarımızın 'kıymetli adamdır' diyerek taltif ettiği, benim gibilerinse taa okul yıllarından 'bu nasıl adam' dediği hoca müsveddesi Suat Yıldırım. Ne diyordu Malraux: 'Dayımın evladı. En küçük eleştirinde seni devletin en üst kademesine şikâyet etmekten çekinmeyen bazı büyüklerimiz de yayınlasalar ya FETÖ karnelerini. Hiç olmazsa sana eğlence çıkar.'