Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, aylar sonra dün AKP grup toplantısında çekilen; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve Ahmet Davutoğlu'nun aynı karede yer aldığı fotoğrafın hikayesine yazdı. Geçen hafta Davutoğlu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan randevu istediğini ve görüşmede Türkiye'nin iç ve dış meselelerin görüşüldüğünü belirten Acet, birlikte fotoğraf verme fikrinin de bu sırada doğduğunu yazdı.
Davutoğlu'nun Afrin operasyonu konusunda Erdoğan'ın yanında olduğunu göstermek istediğini söyleyen Acet, "Bir takım çevrelerde, özellikle de CHP mahfillerinde Abdullah Gül, 2019’da aday olur mu, Davutoğlu ne yapar gibisinden ‘umut içeren’ soruların sorulduğu bir dönemde ortaya böyle bir resmin çıkmış olması, AK Parti tabanında heyecanla karşılanacaktır.
Öbür yandan Abdullah Bey nasıl düşünür bilemem ama bu yeni durumun Erdoğan’dan kurtulmak isteyen çevrelerde çatık kaşla karşılanacağı da kesin" dedi.
Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet'in "Erdoğan/Davutoğlu/üçlü resim" başlığla yayımlanan (31.01.2018) yazısı şöyle:
"TBMM’de grup toplantılarının yapıldığı Salı günleri, salonlara giden koridorlarda bir süredir turkuaz renkli şeritler kullanılıyor.
Hem güvenliği, hem de düzen-intizamı sağlamak için.
Milletvekilleri, bakanlar bu şeritlerin ortasından ödül törenine giden film starları gibi geçerken, biz de şeridin arkasından “Buradan oraya geçiş için pasaport gerekiyor” diye takılıyoruz.
Günün sürprizi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir yanına Başbakan Binali Yıldırım’ı, diğer yanına onun selefi 64. dönem Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nu alarak önümüzden geçişi oldu.
Dikkat çekici olan, Davutoğlu’nun o üçlü resimde yerini almış olmasıydı.
Bu resmin bir hikâyesi de var.
Geçen hafta Ahmet Davutoğlu Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmek için randevu istiyor.
Görüşme gerçekleşiyor ve 3 saat sürüyor.
Afrin harekatı dahil, memleketin iç-dış sorunları uzun uzun konuşuluyor.
Devamında Erdoğan, Yıldırım ve Davutoğlu’nun Salı günü yapılacak grup toplantısına birlikte gidip ortak resim vermeleri konusunda bir fikir gelişiyor.
Cumhurbaşkanı, ekibine talimat veriyor, grup salonunda Yıldırım ve Davutoğlu’nu sağına ve soluna alarak oturacak şekilde bir düzen ayarlanıyor.
Sanıyorum, bu ara başlık ortaya çıkan resmin bir tercümesi olarak düşünülebilir.
“Ahmet Hoca, Afrin harekatı başlamışken, içeride harekat ile ilgili geniş bir konsensüs yakalanmışken, artı Türkiye ve İslam dünyası büyük gaileler ile yüz yüze iken Tayyip Bey’in yanında olduğunu göstermek istedi” denilebilir.
Erdoğan’ın da bundan memnuniyet duyduğu, gösterdiği refleksten anlaşılabiliyor.
Şunu söyleyeyim:
Bir takım çevrelerde, özellikle de CHP mahfillerinde Abdullah Gül, 2019’da aday olur mu, Davutoğlu ne yapar gibisinden ‘umut içeren’ soruların sorulduğu bir dönemde ortaya böyle bir resmin çıkmış olması, AK Parti tabanında heyecanla karşılanacaktır.
Öbür yandan Abdullah Bey nasıl düşünür bilemem ama bu yeni durumun Erdoğan’dan kurtulmak isteyen çevrelerde çatık kaşla karşılanacağı da kesin.
Türkiye, 2015 yazında başlayan, 2016’da 15 Temmuz darbe girişimiyle zirveye çıkan büyük güvenlik tehditlerine Erdoğan’ın liderliği ile kararlı bir şekilde karşı koydu, koymaya devam ediyor.
Fırat Kalkanı operasyonu ile benim adını “Güvenlikte Yeni Erdoğan Doktrini” diye koyduğum, tehdidin üzerine gelmesini beklemeden kaynağında yok etme stratejisi, Türkiye’ye önce soluk aldırdı, şimdi de sınır ötesinde yeni imkânlar sağlıyor.
Öbür taraftan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, satır aralarına bakınca kulağına üflendiği izlenimi veren tehditvari açıklamalar yapıyor.
Türkiye’nin bugün Osmanlı'nın son dönemini yaşadığını söylüyor, 2019’u kastederek Erdoğan’ın kaybetmesi halinde büyük bir hesaplaşmanın yaşanacağını ima ediyor.
Ben bu lafları yeni bir 28 Şubat, hatta Takrir-i Sükun’a kadar giden acımasız geri dönüş planlarının bir işareti olarak okuyorum.
Bu okumayı Kılıçdaroğlu’nun yetersiz kalibrasyonu üzerinden değil, 4,5 yıldır Türkiye’ye karşı dümenler çeviren üst akıl üzerinden yapıyorum.
Böyle bir zeminde Davutoğlu’nun Erdoğan’a yakınlaşmasını, Erdoğan’ın da kendisine sahip çıkmasını değerli buluyorum.
CHP’nin ajandasının, memleketin selametini önceleyen değil, bütünüyle Erdoğan’ın kaybetmesi üzerine inşa edilmiş bir angajmana sahip olduğunu artık kabul edelim.
15 Temmuz darbe girişimi olduktan sonra, bir ay ancak dayanabildiler.
7 Ağustos bittikten hemen sonra, FETÖ’nün yanında hizalanarak kontrollü darbe, darbe 20 Temmuz’da başladı söylemine yöneldiler.
Şimdi görüyoruz ki, Afrin harekatında bu tutum çok daha kısa sürdü.
CHP yönetimi daha şimdiden Özgür Suriye Ordusu’na dönük aşağılayıcı/tahkir edici tutumuyla Zeytin Dalı Harekatı'nı boşa düşürme çabası içine girdi.
Kılıçdaroğlu, kimsede öyle bir duygu uyandırmadığı halde, “Bu operasyonun ÖSO ile paralel adlandırılması büyük rahatsızlık yaratıyor. Giden ordumuz, şehit olan askerimiz efendim bunu neredeyse ÖSO’nun kahramanlığına bağlayacağız” diyor.
Kimsede öyle bir intiba yokken, “Ya bizim ordumuz, ya bizim şehitlerimiz. Neredeyse onlar ikinci sınıf” gibisinden laflar ediyor.
Kimsenin kafasında oy kaygısı olmadığı halde, memleketin güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir operasyonun oy devşirme amacıyla yapıldığını iddia ediyor.
İçinden “Bu operasyon fiyaskoyla bitse de, Erdoğan kaybetse”demediğinin de bir garantisi yok."