Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 40 günün ardından teslim ettiği hükümeti kurma görevinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na vermemesini değerlendiren Yeni Şafak yazarı Yusuf Ziya Cömert, “Kılıçdaroğlu'nun hükümet kurması, teorik olarak da aritmetik olarak da imkansız. Alıp 'vazife'yi dolaşsaydı iki gün, ne olurdu? Bana göre, hoş olurdu. Bir senedir ettiği 'saray' laflarını 'yemiş' olurdu Kemal Bey” dedi.
Yusuf Ziya Cömert'in Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (24 Ağustos 2015) nüshasında, "Aynı kağıtlar aynı partilere" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Bir laf var, daha çok siyaset için kullanılır ama, şans oyunlarından, bilhassa 'poker'in 'jargon'undan ödünç alınmıştır.
'Kartlar yeniden karılıyor.' Kartlar yeniden karılınca ne olur? Doğal olarak, yeniden dağıtılır. Peki bunu siyasette neye denk düşürmemiz gerekiyor? Kartların yeniden karılmasını, seçime gitmeye, kartların dağıtılmasını da herhalde seçim sonuçlarına. Üçkağıtçılar vardır, bir tezgah kurarlar, şimdi pek rastlamıyorum, -şimdi tezgahlar, mezbeleleliklerde değil, daha nezih yerlerde kuruluyor. 'Bul karayı al parayı.' Safın birisi, takılıyor oltalarına. Gözüyle görüyor, işte, şu kart. Hayır, değil. Gitti on lira... Sonra yirmi, otuz. Ben böyle yolunmuş adamlar çok gördüm. Üçkağıtçının eli, garibanın gözünden daha hızlı çalışıyor. Gariban, görüyor, doğru, fakat doğruyu görmesi hiç bir işe aramıyor. Ne yaparsan yap, bulamıyorsun 'kara'yı. Yeniden seçim yapılacak. Demek kartlar yeniden karılıyor. Şimdi AK Parti'ye daha iyi kağıtlar mı gidecek? Yoksa, 'aynı kağıtlar, aynı adamlara, değişen bir şey yok' mu? 'Oynamaktan maksat, ütmektir' derler kumarcılar. Kim 'ütülecek' bu seçimin sonunda? Kim 'ütecek'? 'Ütecek' demeyelim, anlayan var anlamayan var. Kim kazanacak? Bilemem. Ben, 'şöyle şöyle olacak' diye araya 'kesinlikle' gibi, 'kalıbımı basarım' gibi laflar sıkıştırarak yazamıyorum. Seçim bitti, Cumhurbaşkanı kronometreyi çalıştırdı. (Kronometre mi, kum saati mi? 45 gün olduğuna göre, kum saati.) Saati ters çevirip koydu masaya. Bir tutam kum kalmıştı saatin üst gözünde. Son taneler dökülürken, Davutoğlu vazifeyi iade etti. 'Şu son kumlar dökülene kadar' diye bir çığlık attı Kılıçdaroğlu... Sanki unuttu, Beştepe'yi, Saray'ı, Reisicumhur'u tanımadığını. 'Şu vazifeyi bana da ver. Beş güncük.' Cumhurbaşkanı, görevi Kılıçdaroğlu'na verse, bir şey olur muydu? Heyecanlı olurdu. Kemal Bey saraya giderdi, sarayın yolunu öğrenirdi. Veya resmi adıyla 'Külliye'nin. Herhalde, Cumhurbaşkanı, boyu Kemal Bey'e göre çok uzun, yukarıdan, şöyle bir bakardı, (bence) tebessümle. Ne çağırdı ne baktı. Normal bir şey. Bahçeli'nin açık beyanı var. 'HDP'nin içinde olduğu bir şeye oy vermem.' Kılıçdaroğlu'nun hükümet kurması, teorik olarak da aritmetik olarak da imkansız. Alıp 'vazife'yi dolaşsaydı iki gün, ne olurdu? Bana göre, hoş olurdu. Bir senedir ettiği 'saray' laflarını 'yemiş' olurdu Kemal Bey. Kumpas? Yani HDP-MHP aynı pakette bir CHP hükümeti? 'İhtimal, yüzde sıfır da olsa ihtimaldir' diye düşünmüş olabilir Cumhurbaşkanı. (Bu laf da, daha önce kimse söylemediyse benim olsun.) Niye, 'Hükümet kurma ihtimali yok' demek yerine, 'Beştepe'nin yolunu bilmeyenle kaybedecek vaktimiz yok' dedi? Zannediyorum, sözü öyle söylemenin bir hazzı var. Yadırgadık, Cumhurbaşkanı'nın 'seçim 1 Kasım'da' diye ilan etmesini. Sonra düşündüm, şu son seçim süreci, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yönetiminde bir seçim süreci. Oflu hoca demiş ya hani, 'Kitap oyle yazayi.' 'Beyler' diyor Cumhurbaşkanı, '45 günü doldurdunuz, biletiniz yandı, haydi yeniden seçime.' Anayasa öyle yazıyor. Sadece anayasal olarak değil, vicdani ve siyasi olarak da, sorumluluğun büyüğü Cumhurbaşkanı'nda. Peki kartlar yeniden dağıtılınca ne olur? Düz soralım. Seçimde kimin oyu artar, kimin eksilir? Aklım şu kadarına eriyor. PKK'nın asker, polis öldürmesi HDP'ye oy veren CHP'lilerin bir kısmında pişmanlığa sebep olmuş olabilir. Yüzde yarım mıdır, yüzde bir midir. Belki onlar CHP'ye döner. MHP'nin, her şeye 'olmaz' demesi Anadolu'da pek sevilmedi. Belki yüzde yarım, belki yüzde bir. Güneydoğu'da, devlet 'göründü.' Bunun seçim güvenliğine faydası olabilir. Belki, AK Parti, aday listelerinde daha mantıklı, daha doğru tercihler yapar. 'İstanbul'da doğru dürüst Kürt aday bile yok, oylar HDP'ye gitti' kaç kişiden işittim bu eleştiriyi. Sahayı dolaşsınlar, seçim sonrası, taşra, merkez, hep bu 'yanlış adaylar'ın hikayeleriyle dolu. Belki onlar düzelir. Üç dönemliklerden, geçen seçimde dürüst davranan, elini taşın altına koyan siyasetçiler vardı. 40-50 değil, 3-5 bilemedin 7-8... Belki onlarla liste güçlenir. Başka ne vardı eleştirilen? Cumhurbaşkanı çok miting yaptı. Başka? Başbakan çok 'selam olsun' dedi. Bunların muhasebesi yapılabilir. Başka? Seçim bildirgesinde, icraat, kalkınma, ekonomik gelişme, maaş vesaireyle ilgili somut ifadeler yok veya çok az... Belki onlar düzelir. Eh, o zaman belki AK Parti için iyi şeyler olur. Belki. Farkında olmadan bir sürü eleştiri yaptım galiba. Olsun, eleştiri yapmak değil, yapmamak ayıp.