Yeni Şafak yazarı Hüseyin Likoğlu, darbe girişiminin planlayıcısı olduğu öne sürülen Fethullah Gülen'in 2002 yılında "AK Parti gemisi sağ salim limana varamayacak" dediğini öne sürdü.
Likoğlu "Ne hikmetse Aytaç Aysal da tıpkı Dr. Ersin Yılmaz gibi DYP'den aday olur. Ama Yılmaz gibi seçilemeyecek sıradan değil, Uşak 1. sıradan aday oldu. Fetullah Gülen'in adamlarını DYP'ye yönlendirmekte amacı acaba barajı aştırıp, AK Parti'nin tek başına iktidarını önlemek miydi bilmiyoruz. Ama anlaşılan Gülen, ilk başta AK Parti'yi pek de sevmemiş" ifadelerini kullandı.
Hüseyin Likoğlu'nun "AK Parti’deki Fetö’cüler…" başlığıyla yayımlanan (26 Eylül 2016) yazısı şöyle:
Kurban Bayramı vesilesiyle sıla-i rahim için bulunduğum Samsun'da arkadaşlarla sohbetimizde konu dönüp dolaştı 15 Temmuz darbe girişim ve arkasındaki Fetö'ye geldi. Föte'ye yönelik operasyonların nasıl gittiği ve kimlerin tutuklandığı, kimlerin açığa alındığı, kimlerin arandığına ilişkin konuşmaların yapıldığı sırada dikkatimi çeken bir isim oldu. Açıkçası tanıdığım ya da daha önce duyduğum isim değildi. Sadece 2002 seçimlerinde DYP'den aday olması dikkatimi çekti. Bu isim daha çok ticaretle uğraşan Dr. Ersin Yılmaz.
Dr. Yılmaz 2002 seçimlerinde DYP'den aday olmuş. Üstelik DYP barajı aşsa da seçilebilecek bir sıradan değil. Kendisini yakinen tanıyanlar, “Ne işin var DYP'de. Senin AK Parti'den aday olman gerekir”demişler. Yılmaz da, “Burada olmam gerekiyor” diye cevap vermiş.Kimsenin tercihini sorgulayacak halimiz yok. Ancak bunu duyunca aklıma başka bir olay geldi. Hani meşhur Fetö'cü Önder Aytaç var ya işte onun babası Aysal Aytaç da çok önemli bir isimdir bu örgüt için. Aysal Aytaç, elebaşı Gülen'in en eski ve en karalık kutusudur. Gülen'e gerek yurt içinde gerek yurt dışında eğitim yoluyla sızmasına yol veren isimdir. Mesele bu değil. Anlatılanlara göre Aysal Ataç, Milli Eğitim Bakanlığı'nda üst düzey bürokratken, istifa edip AK Parti'den aday olmak ister 2002'de. Konuyu sırdaşı Gülen'e açar. Gülen de kara kutusuna, “AK Parti gemisi sağ salim limana varamayacak. Bu partiden aday olma” der. Ne hikmetse Aytaç Aysal da tıpkı Dr. Ersin Yılmaz gibi DYP'den aday olur. Ama Yılmaz gibi seçilemeyecek sıradan değil, Uşak 1. sıradan aday oldu. Fetullah Gülen'in adamlarını DYP'ye yönlendirmekte amacı acaba barajı aştırıp, AK Parti'nin tek başına iktidarını önlemek miydi bilmiyoruz. Ama anlaşılan Gülen, ilk başta AK Parti'yi pek de sevmemiş. Gülen'in kehaneti tutmadı, Mart tezkeresi, Irak savaşı, Cumhuriyet mitingleri, darbe tehdidi, e-muhtıra gibi fırtına ve tsunamilere rağmen, Tayyip Erdoğan kaptanlığındaki gemi sağ salim limana vardı. 2007'de yapılan seçimlerde yüzde 47 oy alarak, yeniden tek başına iktidara geldi. İşte Gülen'in AK Parti ilgisi ondan sonra başladı. Gidişatın düşündüğü gibi gitmediğini anlayan Gülen, kontrollü kriz yöntemiyle AK Parti'ye yanaşmaya başladı. Önce AK Parti hakkında kapatma davası açıldı. Ardından ekonomik kriz söylentileri ve tabii ki kumpas davaları. Gülen örgütü görünürde kapatma davası konusunda AK Parti'ye çok destek oldu. Kumpas davaları ile de askeri vesayete son verildiği izlenimi oluşturuldu. Kontrollü kriz yöntemiyle oluşturulan temas sayesinde artık birçok bakanın özel kalem müdürleri, yakın korumaları ve basın danışmanlarını örgüt belirlemeye başladı. Özellikle emniyet, yargı, TİB gibi stratejik birimler ele geçirildi. Ve bugünlerin temelleri atılmaya başlandı. Bu süreçte AK Parti'de de soru işaretleri oluşmaya başladı. 2007 öncesi teşkilatlarda görev alma tekliflerine, “Siz siyaset yoluyla, biz farklı yoldan hizmet ediyoruz” diyerek hayır diyen Fetö'cüler, birden siyaset yarışına girdiler. 2011 seçimlerinde tahmini 110-120 kadar Fetö'cü AK Parti'den aday adayı oldu. Durumu önceden beri gören Erdoğan, Gülen'e bir mesaj gönderir. Bu kadar ismin kendi bilgisi dahilinde başvurup vurmadığını sorar. Gülen'den gelen sadece iki isim vardır. İlhan İşbilen ve Muhammet Çetin. Erdoğan Hakan Şükür, Hami Yıldırım, İdris Bal gibi bir kaç ismin dışında bütün Fetö'cüleri çizer. Yurt dışından gelip aday olan ekabir Fetö'cüler çok bozulur. “Bu partiden bir cacık olmaz” diyerek, geldikleri yere dönerler. İşte kavga o zaman başladı. Yasa dışı dinlemeler, 7 Şubat MİT krizi, Gezi ayaklanması, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz işgal girişimi. Bugünlerde Fetö'nün siyasi ayağından özellikle de AK Parti içindeki Fetö'cülerden dem vuranlar var. Hepsine bakıyorum istisnasız hepsi 17-25 Aralık'ı avuçları çatlarcasına alkışlamış tipler. Bu kişiler, Fetö'nün siyasi ayağının temizlenmesini mi istiyor yoksa bu sayede AK Parti'de bir çatlama meydana gelmesi için Fetö'nün değirmenine su mu taşıyor? Kocaman bir soru işareti. Eğer siyasi bir koas oluşturulabilirse, yani Fetö gerekçesiyle AK Parti'den bazı milletvekilleri baskı altına alınıp istifaları sağlanabilir ve siyasi belirsizlik olursa, Fetö'cülerin başaramadığı darbeyi NATO'culara yaptıracaklar. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendini müstemleke valisi zanneden ABD'nin Büyükelçisi'yle görüşmesinin ardından ağız değiştirmesini de böyle okumak lazım. Peki, AK Parti'de Fetullahçı milletvekili yok mu? Olmaması imkansız. Ama örgütün mahrem kadrosunda yer almış bir ismin vekil olma olasılığı çok düşük. Sonradan devşirilen bazı vekiller olabilir. Fetö'nün devşirme yöntemleri malum, kız vermek, kız almak, ticari ortaklık, olmadı şantaj, olmadı montaj. Bu yöntemle çok kişinin devşirildiğini biliyoruz. İşte tam da bu nedenle AK Parti içindeki Fetö'cülere merak salanlar var. Bu meraklılara sufleyi de kripto Fetö'cüler yapıyor. Milletin şanlı direnişi karşısında kerhen darbeye karşı çıkanların Fetö'nün siyasi ayağının temizlenmesi talepleri çok iğreti duruyor. Herkes kendi evinin önünü süpürsün. AK Parti de kendi evinin önünü süpürür.