Yeni Şafak yazarı: "Hürriyet protestosu çok yanlıştı" demek siniklik; Boynukalın yine aday olmalıydı!

Yeni Şafak yazarı: "Hürriyet protestosu çok yanlıştı" demek siniklik;  Boynukalın yine aday olmalıydı!

Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, Hürriyet'e yönelik ilk saldırıda yer alan grubun başını çeken AKP Gençlik Kolları Başkanı Abdurrahim Boynukalın'ın 1 Kasım aday listesinde yer almamasına ilişkin olarak, "Ahmet Davutoğlu'nun, kendisine 'çok yükleniyorlar, sizi zor durumda bırakmayayım, beni aday göstermeyin' diyen Boynukalın'ı aday göstermemesi doğrudur. Fakat daha doğrusu Hoca'nın 'saçmalama evlat, daha yeni başladık. Ateş olsa sinemizde söndürürüz. Yine adaysın' demesiydi bence" dedi. "Benim lafım Abdurrahim'in kendi isteği ile vekilliğe aday olmamasını sevinçle karşılayan bir takım 'ağır top' AK Partililere. 'Hürriyet'in protesto edilmesi bence çok yanlıştı' diye inleyen bir takım 'sembol' isimlere" diyen Kılıçarslan, "Hep 'belki zoru gelir' diye diye geliştirdikleri bu sinik tavrı çok pahalıya ödeyeceğiz günü gelince" ifadesini kullandı. Kılıçarslan, protesto esnasında gazetenin pencere ve kapısının camının kırılmasına "yapılmaması gereken bir şey" diye de ekledi. 

Kılıçarslan'ın Yeni Şafak'ta "Ya sayı saymayı bilmiyorlar ya hiç dayak yememişler" başlığıyla yayımlanan (22 Eylül 2015) yazısı şöyle:

Samanyolu Televizyonu'nun Filistinli mücahitlere 'terörist' dediği gün 'bir şey yapmalı' dedim. O esnada benimle aynı şeyi düşünen bir takım arkadaşlar bir protesto organize etmeye başlamıştı bile. Bu organizasyona olanca gücümle destek verdim. Bir cumartesi günü, elimizde Filistin bayrakları, dayandık STV'nin önüne. Sloganlar atıldı, basın bildirisi okundu. Protestomuzun amacına ulaştığını düşünüp 'tamamdır arkadaşlar, dağılabilirsiniz' anonsu yaptırdık. Biz alandan gittikten sonra bir delikanlının STV'nin bahçesine girip bayrak direğindeki bayrağı indirdiği ve yerine bir Filistin bayrağı astığı haberi geldi. O girişime oldukça kızdım. Çünkü son tahlilde biz, çerçevesini çizdiğimiz eylemi yapmış, insanlara da 'dağılın' demiştik. Doğrusu, etrafta bir dünya güvenlik görevlisi varken o delikanlının bayrak direğine nasıl çıktığına da aklım ermedi. En hafifinden 'göz yummak' gerekirdi buna. 

İsrail'in Gazze'yi vurduğu günlerdi. İstanbul'daki İsrail konsolosluğunun önü protesto nedeniyle ana baba günüydü. Konuşmaların yapılacağı otobüsün önünde bir grup tanımadığımız delikanlı, bir grup oldukça iyi tanıdığımız delikanlıya bıçak çekti. İncir çekirdeğini doldurmayacak bir mevzudan çıktığını sonradan öğrendiğimiz bu hadiseye güçlükle müdahale ettik ve gerginliğin büyümesini engelledik. Gece boyunca olası bir provokasyona karşı da sürekli tetikte durduk. Özellikle otobüs duraklarının üzerinde oturan bir tipi saatlerce göz hapsinde tuttuğumu hatırlıyorum mesela. 

STV ve İsrail konsolosluğu önündeki eylemler bana kalırsa gerekçeleri net, son derece haklı protestolardı. Tıpkı Hürriyet Gazetesi'nin önündeki gerekçesi belli, son derece haklı eylem gibi… 

Evet, protesto esnasında yapılmaması gereken bir şey yapılmış ve gazetenin bir iki penceresi ile kapısının camı kırılmıştı birileri tarafından. Binasının 24 saat kameralarla gözetlendiğini tahmin ettiğim Hürriyet, o anların görüntülerini paylaşmadı bildiğim kadarıyla. Belki de görüntülere ulaşamadılar. Fakat haklarını teslim etmek gerekir; bunu çok iyi kullandılar. Küba basınından Amerikan konsolosluğuna değin bir mağduriyet havası estirdiler. Bina önünde basın açıklamaları falan yapıp 'yıkılmadık, ayaktayız' mesajı verdiler. 

Benim kafam bu hususlarda çok nettir. Basın hürriyetine de, basını protesto etme hürriyetine de saygım büyüktür. Yeter ki o protestolar esnasında kimsenin canı, malı zarar görmesin. Dolayısıyla Hürriyet'in estirdiği 'basın hürriyetine saygı yok' müsameresini almayayım, alana da mani olmayayım. Hürriyet'in önüne gidip, şiddete bulaşmaksızın protesto hürriyetlerini kullanan arkadaşların tamamını tebrik ederim. Yaptıkları şey doğrudur. Birilerinin 'çok yanlıştı' demelerine aldırmayıp 'sıfır şiddet' düsturu ile benzer durumlarda yapacakları protestoların en büyük destekçisiyim. 

Bu arada Hürriyet, o camlar kırıldıktan sonra oraya giden ve derhal duruma hâkim olup daha fazla taşkınlık yapılmasına engel olan milletvekili ve AK Parti Gençlik Kolları Başkanı Abdurrahim Boynukalın'ı tabiri caizse 'yemeye' çalıştı. Bir video kaydındaki sözleri üzerinden Boynukalın'ı günah keçisi ilan etmeye kalkıştı. Oysa Boynukalın'ın orada söylediği 'bunlar hiç dayak yememiş' cümlesinin doğrudan 'şımarıklıkla ilgili bir deyime atıf' olduğunu ben görüntüleri izler izlemez anlamıştım. 

Doğrudur. Hürriyet Gazetesi hiç dayak yememiştir. Zarı hep 6-6'ya ayarlı bir şımarıklık biçimidir kendileri. Mesela trenlerde mescit istedi diye bir bilim adamını manşetinden linç ederken de, Ahmet Kaya hakkında 'vay şerefsiz' başlığı atarken de, savcımızı şehit eden teröristin fotoğrafını çarşaf gibi yayınlarken de, '411 el kaosa kalktı' yazarken de o zar hep 6-6 gelir. Kimsenin gıkı çıkmaz bu durumlara. Fakat ilk kez, binalarının önünde bir protestoya şahit olunca 'dayak yediler' işte. 

Doğrusu, bu süreçte ben Hürriyet'e ve Küba'dan Amerika'ya Hürriyet'i savunan dostlarına hiçbir laf etmem. Olması gerekeni yaptılar. Dayanıştılar. Zarları yine 6-6 gelsin diye oyun kurmaya devam ettiler. 

Benim lafım, doğrudan söyleyeyim, içimizdeki İrlandalılara. Abdurrahim'in kendi isteği ile vekilliğe aday olmamasını sevinçle karşılayan bir takım 'ağır top' AK Partililere. Aday gösterildiği ilçeye belediye başkanı seçilemeyen bir takım iletişim dehalarına. 'Hürriyet'in protesto edilmesi bence çok yanlıştı' diye inleyen bir takım 'sembol' isimlere. 

Hep 'belki zoru gelir' diye diye geliştirdikleri bu sinik tavrı çok pahalıya ödeyeceğiz günü gelince. 'Aman ağzımızın tadı kaçmasın' diskuruyla alınabilecek mesafe yok. 

Şunu da söyleyeyim. Ahmet Davutoğlu'nun, kendisine 'çok yükleniyorlar, sizi zor durumda bırakmayayım, beni aday göstermeyin' diyen Boynukalın'ı aday göstermemesi doğrudur. Fakat daha doğrusu Hoca'nın 'saçmalama evlat, daha yeni başladık. Ateş olsa sinemizde söndürürüz. Yine adaysın' demesiydi bence. 

Ne diyordu Derrida: 'Kırılan camlar meselesi önemli hafız. Türkiye Camcılar Federasyonu ile konuşsak da hayrına yenileseler Hürriyet'in kırılan camlarını.' 

Benim lafım, Abdurrahim'in kendi isteği ile vekilliğe aday olmamasını sevinçle karşılayan bir takım 'ağır top' AK Partililere. Aday gösterildiği ilçeye belediye başkanı seçilemeyen bir takım iletişim dehalarına. 'Hürriyet'in protesto edilmesi bence çok yanlıştı' diye inleyen bir takım 'sembol' isimlere.

Hep 'belki zoru gelir' diye diye geliştirdikleri bu sinik tavrı çok pahalıya ödeyeceğiz günü gelince.