Yeni Şafak yazarı Kaplan: Laikliğin anayasa ile teminat altına alınması vahim!

Yeni Şafak yazarı Kaplan: Laikliğin anayasa ile teminat altına alınması vahim!

Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, "devletin her bakımdan Batılıların ve onların adamlarının güdümüne girdiğini" iddia etti. "Türkiye, Batılılar tarafından işgal edilemedi ama devlet, Batılıların adamları Batıcılar tarafından 'laiklik tasması'yla gasp edildi" iddiasını ileri süren Kaplan, "Ve en vahimi de, dünyada laikliğin, değiştirilmesinin bile teklif edilemeyecek kadar anayasa ile teminat altına alındığı tek ülkenin Türkiye olmasıdır dünyada" görüşünü savundu.

Yusuf Kaplan'ın "Türkiye’yi hafife almayacaksınız!" başlığıyla yayımlanan (3 Şubat 2017) yazısı şöyle:

Önce İngiltere başbakanı May'in, Amerika ziyaretinin ardından koşa koşa Türkiye'ye gelmesi, bir hafta sonra da Almanya başbakanı Merkel'in Türkiye'ye damlaması önemlidir. Neden önemlidir? Şundan: Dünyada güç dengeleri yeniden kurulmaya çalışılıyor. Türkiye, bu dengelerin kurulmasında tıpkı yüzyıl önce Sultan Abdülhamid'in yaptığı gibi yine dengeleri kuran bir aktör rolüoynamaya başladı: Belki de yüzyıllık Cumhuriyet tarihinde ilk kez yaşanıyor bu. Bütün bunlar, bir kaç aydır izlediğimiz denge-stratejisinin ve ardından gerçekleştirdiğimiz Fırat Kalkanı operasyonunun meyveleridir.

Tarih, dalga-kırma ve dalga-kurma yolculuğudur...

Tarih, dalga-kırma ve dalga-kurma yolculuğudur. Önce dalga kırılır, çakıl taşları temizlenir; sonra da dalga-kurulur, yapı taşları döşenir. Gücün başka aktörlerin elinde olduğu bir zaman diliminde, dalga-kurmaya kalkışmak felâketle sonuçlanabilir. Böyle zamanlarda, karşılaşılan engellerin aşılabilmesi için önce dalga kırma yolculuğu yapılması gerekir. Engeller aşılmaya başlandıkça, dalga-kırma hareketi, zamanla dalga-kurmaya imkân tanıyacak zeminler sunar. Osmanlı'nın durdurulmasından sonra her bakımdan tarihten çekildi Türkiye. Hatta tarih yapmasını mümkün kılan ve varlık nedenini oluşturan medeniyet iddialarını terketmeye kadar vardırdı işi. Tarihin akışını değiştirmiş bir toplumun medeniyet iddialarını terketmeye kalkışması, intiharın eşiğine sürüklenmesi demekti. Ortaya çıkan tablo her bakımdan ürpertici oldu: Türkiye, tarihi sürükleyen bir ülke olma özelliklerini yitirdi; Batılıların yaptığı tarihin önünde sürüklendi durdu...

Türkiye'nin güçlenmesi, Batılıları ürkütmeye yetti...

Sonuçta, Türkiye, yörüngesini yitirdi. Devlet, her bakımdan Batılıların ve onların adamlarının güdümüne girdi: Türkiye, Batılılar tarafından işgal edilemedi ama devlet, Batılıların adamları Batıcılar tarafından “laiklik tasması”yla gasp edildi.

Laikliğe dokunulamamasının nedeni burada gizlidir. Ve en vahimi de, dünyada laikliğin, değiştirilmesinin bile teklif edilemeyecek kadar anayasa ile teminat altına alındığı tek ülkenin Türkiye olmasıdır dünyada. Ülkede “ipler”, bu ülkenin has çocuklarının elinde değildi hâlâ! Ama bunun böyle devam etmesi, elbette ki, mümkün değil. Çünkü bu, bizim varlığımızı bile yitirmemizle sonuçlanabilir. Bütün bunlara rağmen bu toplum büyük bir basiret ve feraset örneği sergiledi; adım adım toparlandı, yeniden –iyi kötü–medeniyet iddialarını kuşanmaya başladı. Türkiye'nin güçlenmesi bile Batılıları ürkütmeye yetiyordu. Ama Türkiye'nin medeniyet iddialarını kuşanarak güçlenmeye başlaması, Batılıların Türkiye'ye her bakımdan düşmanca tavırlar, tutumlar ve stratejiler geliştirmeleri için kâfiydi: O yüzden Batılı ülkeler, bir yandan terör örgütlerini besliyor ve kışkırtıyorlar, öte yandan da Türkiye'nin etrafını kuşatıyor, işgal ediyor, haritaları yeniden çiziyor ve Türkiye'yi nefes alamaz hâle getirmek istiyorlar/dı.

Denge stratejisinden dengeleri kuran bir aktöre doğru...

Ama son tahlilde Batılıların tasarladıkları planlar teker teker püskürtüldü... Türkiye diz çökmedi. Denge stratejisi izlemeye başladı: Düşmanlarını azaltacak, müttefiklerini çoğaltacak bir denge stratejisi. Gerek bu sütunda gerekse televizyonlarda, küresel kapitalist sistemin her yeri cehenneme çevirdiği bir zaman diliminde Türkiye'nin tıpkı denge dehâsı Abdülhamid gibi denge stratejileri izlemesinin kaçınılmaz olduğunu haykırdım. Önce dengeleri gözetelim sonra adım adım dengeleri biz kurmaya başlarız, dedim. Allah'a hamdolsun olsun, izlemeye başladığımız denge stratejileri meyvelerini vermeye başladı. Bu stratejinin uzantısı olarak –özellikle Rusya'nın desteğini yanımıza alarak– gerçekleştirdiğimiz başarılı Fırat Kalkanı operasyonuyla hem oyun bozmaya hem de dengeleri kurmaya başladık. İşte önce İngiltere başbakanı May'in, yeni seçilen ABD Başkanı Trump'ı ilk ziyaret eden Başbakan olarak soluğu Türkiye'de alması, ardından Almanya başbakanı Merkel'in bir kez daha Türkiye'ye damlaması, bu izlediğimiz denge stratejisinin kazanımlarıdır. Bu kazanımlar, artarak hatta katlanarak devam edecektir...

Küresel sistemde Yahudi-İngiliz kapışması yaşanıyor

Daha önce de söylemiştim: Küresel sistemde Yahudiler ile İngilizler arasında bir çatışma yaşanıyor çeyrek asırdır. Yahudiler'den kastım Amerika'yı ele geçiren neo-con'cu Yahudi gücüdür. Trump'ın seçilmesiyle birlikte bu kapışma öncelikle Amerika'da yaşanmaya başlandı. Trump, bu Yahudi gücünü tasfiye etmek istiyor... Onun için de gelen saldırıları göğüslemek amacıyla İsrail'le daha derin ilişkiler kuracak... Sonuçta, Anglo-Amerikan gücünün de, Yahudi gücünün de, ortak hedeflerinden biri, İslâm'ın yeniden tarih sahnesine çıkışının durdurulmasıdır. İslâm'ın yeniden tarih sahnesine çıkmasını sağlayacak, dolayısıyla İslâm dünyasını etrafında toparlayacak tek ülke, derin tarih ve medeniyet tecrübesiyle Türkiye'dir. Bunu Batılılar biliyor ama bizim metamorfoz yemiş Batılı entelijansiyamız göremedi bile hâlâ! Ya da işine gelmiyor... O yüzden Yahudi gücünün de, Anglo-Amerikan gücünün de, Avrupa gücünün de, yegâge ortak hedefleri, Türkiye'nin kuşatılması ve durdurulmasıdır.

Fırat Kalkanı operasyonu dengeleri bozdu

Fakat burada enteresan bir sorun var: Türkiye, üç tarafla da oynamaya başladı.

Fırat Kalkanı operasyonuyla da bütün oyunlarını başlarına yıkacak, maskelerini düşürecek yegâne güç olduğunu gösterdi. Önce May'in, ardından Merkel'in Türkiye'yi art arda ziyaret etmeleri, Batılı güçlerin Türkiye'yi hafife alamayacaklarını göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Güzel hareketler bunlar... Vesselâm.