Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Reina'da 39 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısıyla ilgili olarak "Katilin yakalanmadığı her dakka bu meydan okumaya çarpan etkisi yapmaktadır. İstanbul'un göbeğinde onca güvenliğe rağmen katil onlarca insanı katledip sırra kadem basacak, terörün sözcüleri de alabildiğine propaganda yapacak. Böyle 'seferberlik', böyle 'olağanüstü hal' mi olur? (Sayın Cumhurbaşkanımız tevekkeli, “yalnızım” dememişti)" dedi.
Salih Tuna'nın "Ortaköy katili bunun için mi yakalanmadı" başlığıyla yayımlanan (4 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Öteden beri güvenlik birimlerinin yoğun olduğu semtte ve güvenlik önlemlerinin alabildiğine arttırıldığı bölgede bir terörist elini kolunu sallayarak onca insanı katlediyor sonra da aynı şekilde elini kolunu sallayarak kayıplara karışıyorsa, Andrey Karlov'un katili neden sağ yakalanmadı diye tekrar sormak gerekir.
Ne alakası mı var? Hiç olmaz olur mu? Reina'da çalışanlar bile o gece en az 3 polis kontrolünden geçerken o terörist oraya o silahla nasıl girebildi? Aynı şekilde, Rus Büyükelçi'sinin katili, etrafı onca polisle kuşatılmışken, yani, kaçmasının imkan ve ihtimali yokken, nasıl olur da sağ yakalanmaz? Soruları çoğaltmak elbette mümkün… Ne ki, FETÖ'nün CIA yapılanması olduğuna hâlâ kani değilseniz hiçbir sorunun cevabını veremezsiniz. Verirsiniz de, kimsecikleri ikna edemezsiniz. Terör saldırısını kimin üstlendiğinin hiç önemi yoktur. Hangi fay hatlarına kötücül enerji yüklemek istiyorlarsa ona uygun bir terör örgütünü harekete geçirirler. Zaten PKK / PYD'ye açıktan silah yardımı yapıyorlar. DAEŞ derseniz; Trump, “DAEŞ'i Obama kurdu, Hillary de yardımcı oldu” demedi mi? E'ee, geriye ne kaldı? Mahut terör örgütlerinin patronları aynıdır. Lakin FETÖ diğer terör örgütlerine nazaran çok farklıdır. Gerek elebaşının ABD'de barınmasıyla gerek “legal görünümlü illegal yapı” hüviyetiyle ve gerekse diğer terör örgütlerinin içinde timler kurmasıyla CIA tarafından “özel hizmete” alınmıştır. DHKP-C içinde FETÖ istihbaratçılarının “kaos timi” kurduğunu aklınıza düşürürseniz ne dediğini anlarsınız. Asuman Akça olayını hatırlar mısınız? FETÖ'den halen tutuklu istihbaratçılar tarafından DHKP- C'nin İstanbul sorumluluğuna getirilmiş, birçok eylemde kullanılmıştı. Deşifre olunca da ölüm emri verilmişti. Peki, “Paralel yapı, DHKP-C bağlantısı deşifre olmasın diye Akça ile beni ortadan kaldırmaya çalıştı…” diyen ajan polisin itirafını hatırladınız mı? Ya, DHKP-C'ye yerleştirdikleri “kaos timi” üzerinden “dönemin başbakanı” Erdoğan'ın evinin krokisini çıkartıp, korumalarını FETÖ'cülerle nasıl değiştirdiklerini? Lafı nereye mi getirmek istiyorum? Şuraya: FETÖ bitmiş değildir. Legal veya illegal, “kripto” yahut “kaos timi” şeklinde de olsa varlığını sürdürüyor. Uyuyan hücreleri de “hizmet emrini” bekliyor. Ne demiştik; FETÖ bir CIA yapılanmasıdır. Geçenlerde bir televizyon programında, Fetullah Gülen'in bidayetinden beri MİT'in himayesinde “hizmet” verdiğini, MİT'in de o dönemde CIA'den bağımsız hareket etmediğini, dahası CIA'ye “hizmet” veren bir kuruluş olmaktan öteye geçmediğini dile getirince, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanvekili Selçuk Özdağ “size bir sırrımı söyleyeyim mi” demişti. Sırrı neydi biliyor musunuz? Muhsin Yazıcıoğlu'yla siyaset yaptığı yıllarda bir röportaj vesilesiyle görüştüğü dönemin kudretli MİT Müsteşarı Korgeneral Fuat Doğuşöyle demiş: “Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'nın şube müdürlüğünü yaptım. Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop'a götür dese onu oraya götürmekle memurum…” İsmet Özel bir defasında, bu ülkede sosyalizmin önü sosyalistlerle, İslam'ın önü de İslamcılarla kesildi, demişti. Fuat Doğu da dönemi itibariyle bu ameliyenin mimarıydı. Mesela, malum tercüme eserler onun döneminde neşvünema bulmuştu. Demek ki, bütün bunları CIA'nın “emir eri” olarak gerçekleştirmişti. CIA'nın şube müdürü olduğunu itiraf ettiğine göre başka ne olabilirdi ki?! Aklımızdan şuncağızı çıkarmayalım: ABD'nin patronu olduğu NATO'ya bağlıyız. Ve, “Süper NATO”nun 15 Temmuz saldırısını püskürttük. Ne ki, taşlar oturuncaya değin “hayasız akınlarına” devam edeceklerdir. Kimlere karşı “istiklal savaşı” verdiğimizi bilelim. Kumda oynamıyoruz, agah olalım. Adil Öksüz kaçtı veya kaçırıldı. Karlov'un katili yakalanacağına öldürüldü. Reina katliamcısı da hâlâ yakalanmadı. Reina sadece fay hatlarına kötücül enerji yüklemekten ibaret değildir. Aynı zamanda meydan okumaktır. İstediğimiz yerde katliam yapar elimizi kolumuzu sallayarak gideriz, demektir. Katilin yakalanmadığı her dakka bu meydan okumaya çarpan etkisi yapmaktadır. İstanbul'un göbeğinde onca güvenliğe rağmen katil onlarca insanı katledip sırra kadem basacak, terörün sözcüleri de alabildiğine propaganda yapacak… Böyle “seferberlik”, böyle “olağanüstü hal” mi olur? (Sayın Cumhurbaşkanımız tevekkeli, “yalnızım” dememişti.) Güvenliğimizi behemehal artırmak mecburiyetimiz vardır.