Bugün Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısı sonrası açıklanacak faiz kararına yönelik değerlendirmelerde bulunan Yeni Şafak yazarı Levent Yılmaz, Türk ekonomisine yönelik, "Ancak ekonomi içindeki bazı aktörler krizleri severler. Çünkü krizler aynı zamanda bir servet transferi mekanizması olarak çalışırlar. Sermayelerini üretim ve istihdam yerine, dövizde veya banka faizli mevduatında tutanlar, reel kesimin üretimi ve oluşturduğu katma değeri yüksek faiz ve kur artışları ile sömüren mekanizmalara dönüşür. Bu bakımdan Türkiye’nin yaşadığı mevcut ekonomik şoka bir an önce “kriz” adını koymak isteyenleri yakından izleyin" diye yazdı.
Levent Yılmaz'ın "Faiz kararı, büyüme ve servet transferi" başlığıyla yayımlanan yazısı şu şekilde:
"Zaten hali hazırda bir süredir çeşitli rakamlar havada uçuşuyor. Taylor Kuralı’nı uygulayandan tutun da 2 yıllık tahvil faizleri ile politika faizini eşitlemeye çalışanlara kadar yelpaze geniş. 250 baz puan artış diyen de var, 1000 baz artmalı diyen de. Örneğin bir kurum 425 baz hesaplamış bir diğeri 375. Mesela 725 baz olmalı diyen eğer dediği olmazsa kriz çıkar diyor. Yani anlayacağınız ilginç bir ortam oluştu. Elbette biz Merkez Bankası’nın kararını bekleyeceğiz. Zira bankanın elindeki veri seti hiç kimsede yok ve doğru olan banka adına ahkam kesmek yerine kararı beklemek.
Tabii ki burada hatırlatmamız gereken şeyler var. Örneğin yerleşik finansal sistem olayı sadece tahvil faizleri, döviz kuru ve politika faizi üzerinden okuyor. Yani reel sektörün durumu ve başta KOBİ’ler olmak üzere üreten ve istihdam sağlayan kesim bu hesaplamaların dışında.
Krizleri pek çok farklı şekilde tanımlamak mümkün. Bu konuda literatür oldukça zengin. Zira dünya ekonomi tarihi yerleşik ekonomik sistemin bir çıktısı olarak krizlerle dolu. Biz krizlerin bir diğer özelliğine bakalım. Krizler elbette ekonomiler için istenmeyen durumlardır. Ancak ekonomi içindeki bazı aktörler krizleri severler. Çünkü krizler aynı zamanda bir servet transferi mekanizması olarak çalışırlar. Sermayelerini üretim ve istihdam yerine, dövizde veya banka faizli mevduatında tutanlar, reel kesimin üretimi ve oluşturduğu katma değeri yüksek faiz ve kur artışları ile sömüren mekanizmalara dönüşür. Bu ülkeler için de böyledir. Bu bakımdan Türkiye’nin yaşadığı mevcut ekonomik şoka bir an önce “kriz” adını koymak isteyenleri yakından izleyin. Cari gündemdeki tartışmalar ile oyalanarak zaman kaybetmek yerine süreçlere uzun vadeli bakmalıyız."