Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, belediyelerin kültür etkinliklerini ihale ettiğini dile getirirken, ihaleyi kazanan firmanın standart, hedef kitle amaç analizinden yoksun bir şekilde şehrin kültürünü planladığını söyledi. Kılıçarslan, “Hal böyle olunca da kültür adamlarını kanalizasyon kapaklarından çok da ayırmayan bir düzeneğe teslim oluyoruz” dedi.
İsmail Kılıçarslan'ın Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (15 Aralık 2015) nüshasında yayımlanan "Kültür yönetimi üzerine başıbozuk notlar" yazısı şöyle:
Şu aralar İstanbul'un üstgeçitlerini bir bez pankart süslüyor ve bizi Sinan Erdem Spor Salonu'nda yapılacak bir etkinliğe çağırıyor. Yusuf Güney, Alişan, Kutsi, Erkam Aydar gibi isimlerin katılımıyla düzenlenecek bir Şeb-i Arus programı bu. Tabii gecenin finalinde bir Mevlevi ayini seyretme imkânı da var.
'Yahu neymiş acaba bu program' diye merak edip internette biraz bakınca şu bilgi ile karşılaştım: 'Mevlana'nın vuslat gecesi, T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin katkılarıyla dördüncü kez aşkın başkenti İstanbul'da.'
Doğrusu, hem Amerika ve Paris menşeli 'sufizm' akımına hem de Elif Şafak, Sinan Yağmur ve benzerlerine büyük haksızlık ettiğimi hissettim bu satırları okuyunca. Zira Mevlana'nın ve fikirlerinin içini boşaltan sadece onlar değilmiş işte.
Yanlış anlaşılmasın lütfen. Kutsi de, Alişan da, Yusuf Güney de, bu geceye katılacak diğer şahıslar da kendi alanlarında başarılı isimler. Ne ki, herhangi bir Şeb-i Arus törenini, tıpkı benim yapmam gereken gibi, tribünden izlemek onlar için en doğrusu olur. Zira bildiğim, duyduğum, anladığım kadarıyla bu özel tören, sadece bu töreni yapma yetkinliğini elinde bulunduran isimlerle yapılmalı. Mevlana'dan ve Mevlevilik kültüründen haberdar olmayı da kastetmiyorum üstelik. Daha derin bir bilgiden, algıdan söz ediyorum. 235 TL'den 25 TL'ye değişen fiyatlarla 'içsel yolculuk' mu olur birader?
Yine yanlış anlaşılmasın lütfen. Organizasyonu yapan firma, belli ki parasını kazanmanın, karlılığına karlılık eklemenin peşinde… Eh, Hz. Mevlana da doğrusu bu iş için biçilmiş kaftan. Dolayısıyla organizasyonu yapan firmayı da bu yaptığı iş için suçlayamam. 'Ticari' bir işin peşindedir. Ekmeğindedir. Saygı duyarım.
'O halde derdin nedir be adam?' diye soracaksınız, biliyorum. Hemen söyleyeyim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin ve Kültür Bakanlığı'nın böylesi bir işe destek olmalarıyla ilgilidir derdim. Çünkü bu Şeb-i Arus töreni, basbayağı ticari bir operasyon işte. Belediyenin ve devletin böylesi 'basbayağı ticari' bir operasyonda ne işleri var?
Çiçeği burnunda Kültür Bakanımız Mahir Ünal'ın, böylesi mevzularda bir hassasiyetinin olduğunu biliyor olmak, işin Bakanlığa bakan yanıyla geleceğe dair umutlanmamı sağlıyor. Bu saçma sapan düzeneği değiştireceğinden eminim.
Ancak iş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi özelinde yerel yönetimlerimizin neredeyse tamamına gelince doğrusu aynı umudu taşıyamıyorum.
Bir kez daha yazmıştım, yine yazacağım. Kültür-sanat yönetimi konusunda neredeyse hiçbir fikri olmayan 'kültür-sanat yöneticileri'yle, ağustos aylarında ilan edilen 'kültür-sanat etkinlikleri ihaleleri' ile alınacak bir mesafe yok. Alınamıyor da zaten.
Biliyor musunuz bilmem? Türkiye'de hemen her belediye, sezonun başında kültür etkinliklerini 'ihale' ediyor. İhaleyi kazanan firma, son derece standart, hedef kitle ve amaç analizinden yoksun halde koca şehrin kültürünü planlıyor. Hal böyle olunca da kültür adamlarını kanalizasyon kapaklarından çok da ayırmayan bir düzeneğe teslim oluyoruz.
Birbirinin tıpkısının aynısı programlarla 'kültür üretimi' yaptığını zanneden yerel yönetimlerin tamamından hem bıktık hem usandık.
Haklarını yemememiz gereken yerel yönetim modelleri elbette var. Sezonun başında ihale yapsalar bile, ihaleyi kazanan firmayı sadece 'trafiker' olarak kullanıp kendi şehirlerinin ihtiyaç duyduğu kültürel üretimi planlayan ve yöneten yerel yönetimler elbette var. Ne ki, sayıları iki elin parmaklarını geçecek kadar değil.
Kızacaklar bana. Biliyorum. Kızsınlar da. Canları sağ olsun. Ancak AK Parti, bu dört yıllık dönemi de kültür politikalarıyla ilgili köklü önermeler ve değişiklikler yapmadan geçirirse gerçekten çok yazık olacak.
İyi ama ne yapılmalı, nasıl yapılmalı? Yerimiz bitti. Bu konuda aklımızın erdiğini, dilimizin döndüğünü söylemeye çalışalım sonraki yazımızda.
Ne diyordu Kant: 'Şeb-i Arus'tan ne istiyorsun be köftehor? Ne güzel içsel yolculuk yapacak insanlar. Ne güzel yükselecek manevi atmosfer. Oyunbozanlığın ne lüzumu var?'