Yeni Şafak yazarı Öğün: Türkiye’nin dış siyaset rotası hızla değişiyor; süreç, topyekûn büyük bir iç ve dış hesaplaşmayı gerektirecek

 Yeni Şafak yazarı Öğün: Türkiye’nin dış siyaset rotası hızla değişiyor; süreç, topyekûn büyük bir iç ve dış hesaplaşmayı gerektirecek

Yeni Şafak yazarı Süleyman Seyfi Öğün, Türkiye’nin dış siyâset rotasının hızla değiştiğini belirterek “Gelişmeler önümüze hayli dramatik bir tablo çıkarıyor. Bunu sâdece dış siyâset kulvarı ile sınırlandırmanın dar görüşlü bir yorum olduğu kanaâtindeyim. Yeni bir dünyâ kuruluyor. Mesele, Türkiye’nin bu dünyâ içindeki yerinin ne olacağıyla alâkalı. Türkiye açısından süreç, aşama aşama, topyekûn büyük bir iç ve dış hesaplaşmayı gerektirecek bir noktaya doğru evriliyor” dedi.

Osmanlı’nın çöküşe geçmesinin ardından Türkiye’nin Batılılaşma süreci ve Soğuk Savaş dönemiyle ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Öğün, 1950’lerin iktidara gelen muhafazakârlar için durum hayli avantajlı olduğunu yazdı.

Bu yıllardaki modernleşme kodlarının büyük ölçüde Avrupa mahreçli olduğunu ifade eden Öğün, şöyle devam etti: "Avrupa gelenekleri, mühendisliği ikincilleştiriyor, evvelemirde, kurumsal zorlamalara dayalı olarak zihniyet ve kültür meselelerini merkeze koyuyordu. Buna mukabil Angloamerikan tarzı bir modernleşme, bunun tam da tersini ifade ediyordu. Bir defâ orada kurumsal yapılar son derecede esnekti. Sistem, sivil inisyatiflere evveliyet tanıyordu. Dahası, bu gelenekte mühendislik faaliyetler, Avrupa’ya has, sonu gelmez fikircilikleri sahanın dışına itiyordu. Fırsat hemen değerlendirildi. Pratikte hiç bir somut karşılığı ve derinliği olmayan, lâkin edebî söylemlerle şişirilmiş bir geçmiş mistisizmi, artık kârlılık güden yeni bir esnaflık ve ticaret anlayışı, modernleşmeye açık yeni tasavvufî yorumlarla toplumsallaşan pozitivist İTÜ mühendisliği ile el ele verdi. Türk sağının ana sermayeleriydi bunlar. NATO bağları üzerinden tutkulu bir Amerika aşkı başladı. Aşkın bir aşktı bu. Anadoluculuk kıt’alar ve denizler aşıyordu. bunun ateşleyici gücü olan antikomünist hissiyat, somut tarihsel karşılığı olan Moskof korkusunun yeniden üretimiydi.”

Türkiye’nin NATO aşkının tek taraflı olduğunu yazan Öğün, “NATO Türkiye’ye son derecede faydacı bakıyor, ondan askerî bir hizmet bekliyor; dahası sanayileşmesini istemiyordu. Mühendislik beklentilerinin bir karşılığı yoktu onlarda. Menderes’in ABD’de horlanması, Demirel’in çaresiz kalması ve ABD’den beklediklerini elde edememesi, Özal’ın bire üç beklemesi, lâkin Dimyat’a giderken eldekinden olması hep bu aşkın sukut-u hayâli, inkırazıydı” diye yazdı.

Köktenci modernistlerin iktidarı kaybetmesinin ardından solculaştığını savunan Öğün, “Rumelici Türk solu 1960’lardan itibaren, Avrupâî mevzisinde ısrar etti ve derin bir ABD karşıtlığı sergiledi." dedi.  Öğün, 1990'larda Türk sağının da Avrupa karşıtlığını gevşettiğini ve programına AB üyeliği hedefini koyduğunu ancak kendi derinliğinde hep Amerikacı kaldığını yazdı.

Öğün, şöyle devam etti: “Rumelici Türk solunun AB beklentisi, Türk sağının ise ABD beklentilerinin sonuna gelindi. Kapanan fasıllar, PKK’ya verilen kararlı destek, Dedeağaç silahlanması bu durumu berrak bir şekilde ortaya koyuyor. Dönüp dolaşıp yeniden Rusya’nın kapısını çalıyoruz. Artık geri dönüş yok. Dünya yeniden kuruluyor. Soru şu: Hangi birikim ve hazırlıkla bu dünyanın neresindeyiz?”

Yazının tamamını okumak için tıklayın