Eski Anadolu Ajansı (AA) Genel Müdürü ve Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'na gönderdiği yanıtın ardından başlayan tartışmaları eleştirdi. "Neden Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a haber verilmedi?' Bunu soranların bizi yönlendirmek istediği nokta şudur: 'Çünkü kontrollü darbe olmasını istediler de o yüzden haber vermediler" diyen Öztürk, "O zaman tüm bu şüphelerden sonra, iki bürokratı darbenin bir parçası yapabilir, şehit olan 249 kişinin hayatından sorumlu tutabilirler. Gerisinin nasıl geleceğini anlatmayayım artık" görüşünü dile getirdi.
Öztürk, söz konusu tartışmayla ilgili olarak şunları yazdı:
"Daha önce Akar ve Fidan'ın darbeyi haber alamamasını, bir şey yapmamasını, yetersiz müdahalelerini 'ihmal, beceriksizlik' olarak yorumlayanlar, nedense şimdi bundan vazgeçip, bir kasıt arıyor. Önceden MİT'in darbeyi fark edip, erkene çekilmesi darbeyi başarısız yaptı diye takdir edenler, şimdi bunda şüphe aramaya başladı: 'Kontrollü öne alma mı?"
Kemal Öztürk'ün "Darbeyi ne tarafa çekelim?" başlığıyla yayımlanan (2 Haziran 2017) yazısı şöyle:
Tuhaflığı, Salı günü katıldığım CNNTürk'teki tartışma programında bir kez daha fark ettim. 15 Temmuz darbe girişimini araştırma komisyonu üyesi, CHP Milletvekili Zeynel Emre ve iki hukukçunun sordukları sorular, Hulusi Akar ve MİT'in komisyona gönderdiği açıklamalardaki belirsizlikleri getirip bağladıkları nokta, şaşırttı beni.
Darbeyi bir yere çekme çalışıyorlardı sanki. Neresi olduğunu da söylemiyorlardı nedense. Ertesi günü Silivri'deki çatı davasını izlerken, aynı şeyi orada da gördüm. Sanıklar ve avukatları meseleyi getirip getirip bir yere bağlıyorlar, sorularla kafalarda bir soru işareti oluşturup, cevabı da işaret ediyorlar.
Ayrıca son 4-5 gündür sanırım bu konuda 10-15 tane makale yayınlandı. Yazanlar da medyanın çok önemli kalemleri.
Hepsini bir araya getirdiğimde, sanki darbeyi bir yere çekme çabası olduğunu görüyorum. Nereye? “Bu darbe, kontrollü bir darbeydi" tezine. Komplocu bir mantıkla, 'sanıklar, vekiller, yazarlar, hukukçular bir araya geldi, darbeyi algısal olarak bir yere çekme planı yaptı' demiyorum tabi. Ancak hepsinin aynı çaba içinde olduğunu görmek, sizce de şaşırtıcı değil mi? Genel Kurmay Başkanı Akar ve MİT'in komisyona gönderdiği yazılar ve komisyonun ön raporunun darbeyi bir yere çekme çabalarına epey malzeme verdiğini söyleyeyim bu arada. Buralardaki bazı belirsiz ve karmaşık durumların, insanların şüphelerini arttıracak ve sonunda darbeyi çekmek istedikleri noktaya götürecek soru üretiminde malzeme olduğunu görüyorum.
Birkaç öngörümü söyleyeyim.
Darbenin kontrollü olduğu iddiasını ilk ortaya atan Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Akar, MİT yazısı ve komisyon raporundaki çelişkileri, tezine delil olarak göstereceğinden hiç şüpheniz olmasın. FETÖ'nün de, tüm bu tartışmaları alıntılayıp, yabancı basında yoğun bir “kontrollü darbe" tartışması başlatacağından emin olabilirsiniz. Ayrıca bu yazılar, raporlar, haberler ve ifadeler, hem darbe davalarının temyizinde, hem de AHİM'de kararı bozma gerekçesi olarak kullanılacaktır. Bitmedi. Kontrollü darbe tezi, iktidarın da darbenin bir parçası olduğunu iddia etmiş oluyor. 'Darbe kontrollüyse, o zaman darbe yargılamalarına iktidar ve bürokrasinin bir kısmının da dahil edilmesi gerekir' cümlesini bir süre sonra duyarsanız şaşırmayın.
Bu fikri körükleyen sorular hangisidir biliyor musunuz? Sıralayayım. Darbenin siyasi ayağı nerede? AK Parti içindeki FETÖ'cüler neden temizlenmiyor? Baylock'çu milletvekilleri ve bakanlar var mı, yok mu? Here yere sızan FETÖ, hiç mi AK Parti içine sızmadı? Diyelim ki tüm bu sorular gazetecilik merakı, hukukçu şüphesi, muhalefet şerhi amacıyla soruldu. Böyle denirse ne olur? Silivri'de yargılanan darbecilerin dün anlattığım halini hatırlayın. Adamlar 89 kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyorlar ama çok rahatlardı. Bir beklentileri var gibiydi. Bu tartışmaların tamamını da takip ediyorlar, buraya malzeme olacak şeyler söylüyorlar ifadelerinde. “Biz emir komuta zinciri içinde her şeyi yaptık. Emirler Genel Kurmay Başkanlığı'ndan geldi. (Çok zorlanırlarsa) Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi aldatıldık" diyorlar. Yani onlar da darbeyi bir yere çekiyor.
Daha önce Akar ve Fidan'ın darbeyi haber alamamasını, bir şey yapmamasını, yetersiz müdahalelerini “ihmal, beceriksizlik" olarak yorumlayanlar, nedense şimdi bundan vazgeçip, bir kasıt arıyor. Önceden MİT'in darbeyi fark edip, erkene çekilmesi darbeyi başarısız yaptı diye takdir edenler, şimdi bunda şüphe aramaya başladı: 'Kontrollü öne alma mı?' Bir de şuna bakın: “Neden Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a haber verilmedi?" Bunu soranların bizi yönlendirmek istediği nokta şudur: “Çünkü kontrollü darbe olmasını istediler de o yüzden haber vermediler". O zaman tüm bu şüphelerden sonra, iki bürokratı darbenin bir parçası yapabilir, şehit olan 249 kişinin hayatından sorumlu tutabilirler. Gerisinin nasıl geleceğini anlatmayayım artık. Tüm yazdıklarımın aşırı şüphe ve biraz da tarafgir olduğunu varsayalım. Bu tartışmalarının en azından, FETÖ ile yapılan mücadeleye, darbe yargılamalarına ve dünyada Türkiye'nin haklı tezlerine büyük zarar vereceğini unutmayın. Bu kafa karıştıran sorular, tartışmalar, iddialar bir algının oluşmasına ve sonra da bir kanaate dönüşmesine etki edecektir. Bu da kanlı darbeyi, onu yapan FETÖ'yü ve destekleyenleri masum gösterecektir. Bu konudaki tartışmaları yapanların art niyetli ve bir planın parçası olarak bunları yaptıklarını iddia etmiyorum. Ancak planı olan varsa, olanların ekmeğine yağ sürdükleri kesin. Öte yandan iktidar, Genel Kurmay, MİT ve parlamentonun insanların kafasında soru işareti bırakmayacak şekilde, şeffaf ve net çalışmalar, açıklamalar yapması gerekir. Özellikle yargıda titizliği ve hızı arttırmak, mağdur olan insanları ayıklayacak mekanizmayı hızla çalıştırmak, herkese eşit muamele etmek hükümetin boynunun borcudur. İğneyi biraz kendimize de batıralım dedim.