Yeni Şafak yazarı: Rusya'ya karşı özgüven vurgulu, meydan okuma kokulu duruşlar Türkiye'ye zarar verir

Yeni Şafak yazarı: Rusya'ya karşı özgüven vurgulu, meydan okuma kokulu duruşlar Türkiye'ye zarar verir

Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, uçak düşürme sonrası yaşanan krize ilişkin, Türkiye’nin Rusya’ya karşı “özgüven vurgulu, meydan okuma kokulu siyasi duruşların ülkeye sadece zarar vereceğini” söyledi. Bayramoğlu köşesinde, “Türkiye'yi yönetenler Rusya gibi belayı ve bu belanın içerdiği riskleri, tehlikeleri savuşturmanın siyasi ve rasyonel yollarını aramak ve bulmak zorundalar” diye yazdı.

Ali Bayramoğlu’nun Yeni Şafak’ta “Rus krizi: Onur ve akıl...” başlığıyla yayımlanan (27 Kasım 2015) yazısı şöyle:

Rusya krizi sıkıntılı devam ediyor.

Ruslar dört bir koldan gerilimi arttıracak, Türkiye'yi sıkıştıracak adımlar atıyor. Güçlerini ortaya koyma, gösterme ve meydan okuma politikası izliyorlar.

Putin karizmasının çizilmediği, “çizilemeyeceğini” tüm dünyaya göstermeye çalışıyor. Türkiye'yi IŞİD'in ortağı olmakla suçluyor. Batı'yı Kürtlere sahip çıkmaya çağırıyor, Suriye'de çözümün Türkiye'deki Kürtlerle ilişkiden geçtiğini söylüyor. Tüm ilişki alanlarını daraltıyor, her birini yeni bir kriz aracına dönüştürüyor. Bir fuara “iş” değil “turist” vizesiyle katılan 10 iş adamının gözaltına alınmasından tutun, sınırlarda bekletilen çürümeye terk edilen yaş meyve sebzeye, vatandaşlarını Türkiye'ye gitmemeyi salık vermeye kadar...

Dün de yazdım, Rus uçağının düşürülmesi siyasi açıdan yanlış ve ağır bedeli olabilecek bir girişimdi. Angajman kurallarına rağmen farklı, daha önce olduğu gibi (Ruslar Suriye'de Türk hava sahasını bir çok kez ihlal ettiler) o gün de farklı davranılabilirdi.

Vur emri kimden geldi ya da vurma denmediği için pilot inisiyatif mi kullandı, bilinmiyor. Fakat karar “anı”nın siyasi iktidarın o andaki talebi ve onayıyla oluştuğunu hiç sanmıyorum. Türkiye'yi yöneten aktörlerin ülkenin karşı karşıya kaldıkları bu durumdan memnun olduklarını sanmıyorum. Makara başa sarılabilse gelişmeler farklı seyrederdi, bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Ancak yaşananlar, belki de Rusların Türkmenleri hedef alan operasyonlarının oluşturduğu iklim, hassas olunan sınır ihlali konusunda daha önce verilen mesajlar, direktifler, kararlılık politikası, hükümeti bu eylemi mutlak olarak, hiç açık kapı bırakmadan savunmaya, tam üstlenmeye itti. Hükümet sadece teknik haklılık (angajman kuralları ve uyarılar) değil, aynı zamanda politik haklılık (vurma eyleminin siyasi doğruluğu ve aynı durumda tekrarlanacağı) vurgusu yaptı.

Bununla birlikte Türkiye yumuşak bir üslup kullandı.

Erdoğan daha ilk gün, “böyle bir durumla karşı karşıya kalmanın ıstırabı içindeyiz” diyordu. Çavuşoğlu Ruslarla temas etmeye çalışıyordu.

Ancak Rusların ağır bir dille gerilimi yükseltmeleri dün Erdoğan'ı Putin'e cevap vermeye itti. Cumhurbaşkanı CNN International'a yaptığı bir açıklamada Türkiye'nin Rusya'dan özür dilemeyeceğini söylüyor, “Hava sahamızı ihlal edenler özür dilesin” diyordu. Keza

Davutoğlu'nun duruşu da Rus salvoları arttıkça daha sert bir görüntü vermeye başladı.

Şimdi soru bu krizin neden çıktığı değil, nasıl biteceği ve neye mal olacağı?

Bu kriz nasıl yönetilecek ve çözülecek?

Rus güç politikalarının hedefi olmak Türkiye'ye sadece zarar verir. Bizi tekrar dönmeyi temenni ettiğimiz “pasifik-reformcu” politikalar hedeflerinden uzaklaştırır. Ekonomik olarak arzulanan zıplamayı engeller. Ortadoğu ve Suriye meselesiyle iç içe giren Kürt sorununu alır, Ortadoğu'nun içine yerleştirir. Rusya başta olmak üzere İran gibi ülkeleri bu açıdan doğrudan oyuna sokabilir. Bu yolla, çözüm ve siyaset asayiş ve tehdit algısı karşısında iyice gerileyebilir. Ayrıca Rusya'nın zaten ilişkide olduğu PYD ve YPG'yi daha aktif desteklemesi, silah vermesi, Fırat'ın Batı'sına itmesi, Türkiye'yi silah kullanmaya zorlaması, Kandil'e siyasi desteğini ilan etmesi olmayacak gelişmeler değildir.

Türkiye'nin onuru, gururu ve özgüveni elbette çok önemli. AK Parti ve Erdoğan uzun süredir geniş halk kitleleri için dış politikada bunları temsil ediyor. AK Parti'nin dış politikası, kendi seçmeni tarafından Türkiye'nin diğer güçlerle eşitlenmesi olarak algılanıyor.

Ancak Türkiye'yi yönetenler Rusya gibi belayı ve bu belanın içerdiği riskleri, tehlikeleri savuşturmanın siyasi ve rasyonel yollarını aramak ve bulmak zorundalar. Şu aşamada özgüven vurgulu, meydan okuma kokulu siyasi duruşlar ülkeye sadece zarar verir.

Türkiye meydan okumuyor, ama fazlası lazım.

Ancak Rusya'nın salvoları karşısında akılcı olmak ve normalleşme peşinde koşmak gerekir.