Eski Anadolu Ajansı (AA) Genel Müdürü ve Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, gazeteci Cem Küçük'ün “Artık AK Parti’nin bu radikal İslamcılarla da, yani bu Mavi Marmara’daki manyak tipler, yani kafadan İsrail düşmanı, kafadan Batı düşmanı, kafadan her şeye düşman tipler var, bunlarla da yolların ayrılması lazım" ifadesinin ardından başlayan tartışmalarla ilgili olarak "Tartışmamız gereken çok önemli konular var. Birileri, bizi başka bir yerde tartışmaya çekiyor sanırım. Şizofren gibi, halüsinasyon görüp, absürt şeylerle gündemi zehirliyorlar" dedi.
Kemal Öztürk'ün "Türkiye’nin asıl gündemi nedir?" başlığıyla yayımlanan (25 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Tartışmamız gereken çok önemli konular var. Birileri, bizi başka bir yerde tartışmaya çekiyor sanırım. Şizofren gibi, halüsinasyon görüp, absürt şeylerle gündemi zehirliyorlar.
İşimize bakalım, muhatap almayalım. Referandum sonucunda herkesin ciddi muhasebeler yapması gereken durumlar var. Sanırım tüm toplum mühendislerini bir araya toplasalar, böyle bir sonuç çıkaramazlardı. Kazanan, “zafer” kazanmış gibi kutlamadı, kaybeden yer ile yeksan olmadı. Milletin ortak aklının verdiği karar, hepimize düşünmemiz gerektiğini söylüyor. Sanırım siyaset de, ekonomi de, iş dünyası da, bürokrasisi de şimdi muhasebe yapıyor. Milletin verdiği kararı analiz ediyor, etmeli. Türkiye'nin en önemli gündemi nedir? Bir yandan da buna odaklanalım.
Dünyanın tamamında yaşanan ekonomik sarsıntının, Türkiye'yi etkilediğini herkes görüyor. Bunun üzerine Avrupa'nın tutumu, batılı reyting kuruluşlarının art niyetli açıklamaları, darbe girişimi, terör de tuz biber ekledi. Ekonomi Ocak, Şubat aylarında ciddi sinyaller vermiş ve asıl refleksini referandum sonrasına ertelemişti. Çok şükür borsa yükselişte. Şimdi bunun üzerine odaklanmak, ihracat, ithalat dengesini, üretimi, enflasyonu, büyümeyi, küçük esnafın durumunu ve dünya pazarındaki yerimizi yeniden tartışma zamanı. Milletin ekonomik sorunlardan etkilenmemesi için ne yapak lazımdır? Ciddi anlamda bunun üzerine düşünmek lazım. Sanırım en önemlisi, Avrupa ile olan ekonomik ilişkilerimizin seyri seferini, ya sağlam bir zemine oturtmak ya da yeni pazarlarla ihracatımızı çeşitlendirmek gerek.
Güneyde uzun sınırlarımız olan iki ülkede savaş hala bitmedi. O ülkelerde dünyanın en büyük devletinin operasyonları devam ediyor. Suriye'de en güçlü müttefikimiz ABD'nin PKK devleti kurmak için ısrarı sürüyor. Rusya, İran, Çin hattı ile ilişkiler bir türlü normalleşmiyor. Onlarla ne yapacağız, nasıl bir sağlıklı zeminde oturtacağız ilişkimizi? Henüz bilmiyoruz. Avrupa'nın, tutulduğu faşizm hastalığının sarsıntısı devam ediyor. Fransa'daki seçimlerde AB karşıtı, faşist eğilimli Le Pen tarihinin en büyük oyunu aldı. 15 gün sonra ikici turda yarışacak. Zor ama kazanma ihtimali matematik olarak devam ediyor. Bu faşizan eğilim Almanya, İngiltere, Avusturya başta, tüm Avrupa ülkelerinde devam ediyor. O zaman böyle bir Avrupa ile nasıl ilişki kuracağız? Nasıl müttefik olacağız? Bunu da bilmiyoruz. Büyük bir stratejiye, kurguya, plana ihtiyacımız var.
Yüz yıla yakın zamandır sürdürdüğümüz parlamenter sistem artık bitti. Şimdi yepyeni bir devlet düzenine geçiyoruz. Önümüzde iki yıl var. Devleti nasıl yapılandıracağız, yeni sistemi nasıl kuracağız? Bunlar hayati önem taşıyor. Devletin kurumlarında sorunlar var. Başta adalet sistemi. Liyakat ve ehliyet meselesi, her geçen gün daha da önem kazanıyor. Sürdürülebilir bir durum değil bu. Şöyle düşünelim: Bundan sonra çocuklarımızın, torunlarımızın yaşayacağı, belki yüz yıl işleyecek bir devlet sistemi kurmamız gerek. Bunun en idealini planlamak, kurgulamak ve iki yıl sonra devleti bu sisteme sorunsuz geçirmek gerek.
“Ülkenin milli birlik konusunda odaklanması gerekir” dedi Cumhurbaşkanı Erdoğan. “Artık seçim meydanlarında söylenenler geride kaldı” diye, yeni bir başlangıç çağrısı yaptı Başbakan Yıldırım. Doğru. Şimdi, birçok alanda sorun yaşayan ülkede, toplumsal gerilimi, kutuplaşmayı, bölünmeyi bitirecek, bu yönde hevesi olanlara karşı, toplumun her kesiminin katılacağı bir milli savunma hattınaihtiyacımız var. Tek bir adama dahi ihtiyacımız var. Laikler, solcular, dindarlar, milliyetçiler, Kürtler… kim olursa olsun, her ferdi vatan savunmasına çekmek, kucaklamak, yeni bir başlangıç yapmak gerek.
Referandum sonuçlarının en önemli konularından biri, değişen sosyolojiyi anlamaktır. Sosyolojide ciddi bir değişim var. Dijital devrim başta, bunun nedenlerini bulmalıyız. Gençlerin siyaset algısı, tutumu, insanların değişime olan bakışı ve ülke algısı başka bir yere doğru seyrediyor. AK Parti, gençlerin % 65'inin neden kendine oy vermediğini çok iyi analiz etmesi lazım. AK Parti içindeki oy kaybını, ana damarı temsil eden insanların rahatsızlığı nedir? Bunu araştırmak gerek. İki yıl sonra yeni binlerce genç daha oy verecek. Kürtlerin siyasetteki hayati değişimini asla ama asla kaçırmamak lazım. MHP'nin neredeyse çöküş yaşayan teşkilatını, milliyetçilerin tutumunu anlaması gerek. CHP bir türlü toplumsal taban bulmayan politikalarını bir kez daha gördü. Düşünmesi şart. Büyük şehirlerdeki, okuma yazma oranının yüksek olduğu yerlerdeki tercihler, yüksek gelir sahibi nüfusun verdiği oylar nereye, neden gitti? Bunlar değişen sosyolojiyi anlamaya yardım edecek. Bunlar benim tespit ettiğim öncelikli konular. Eminim başkalarının da ekleyeceği vardır. Ne olursa olsun, tartışılması gereken asıl konular, asıl meseleleri anlamak lazım. Kritik bir dönemde, kritik bir referandum sonucunda konuşulacak çok önemli sorunlarımız var. Şakası olmayan bir döneme girdik.