Yeni Şafak yazarı: Telefonda Erdoğan'a aktarması için Trump'ın önüne sürekli notlar koyuldu ama o itibar etmedi

Yeni Şafak yazarı: Telefonda Erdoğan'a aktarması için Trump'ın önüne sürekli notlar koyuldu ama o itibar etmedi

Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı Donald Trump'la gerçekleşitrdiği telefon görüşmesini yazdı. Acet, "Erdoğan/Trump görüşmesinin bütün detaylarına vakıf olan bir yetkili ile konuştum" dedi. Acet, "Ankara’da, Beyaz Saray’ın Erdoğan/Trump görüşmesini çarpıtması ile ilgili  bir değerlendirme yapıldığını belirterek, "İki lider görüşmeye devam ederken Beyaz Saray’dan bazı yetkililer Erdoğan’a aktarması için Trump’ın önüne sürekli notlar koydular. Ama Trump, bu notların hepsine itibar etmedi. Bazılarını Erdoğan’a iletti, bazılarını dile getirmedi. Öyle olunca, Beyaz Saray açıklamasında Trump o notların hepsini iletmiş gibi bir hava estirildi" ifadelerini aktarıyor.

Acet'in, "Erdoğan-Trump görüşmesinin bilinmeyenleri" başlığıyla yayımlanan (29 Ocak 2018) yazısı şöyle: 

PYD, Suriye’nin kuzeyinde 2003 yılında PKK’nın fikirlerini benimseyerek, Öcalan’ı ‘önder’ kabul eden bir yapılanma olarak kuruldu.

Bunu nereden biliyoruz?

Bir sürü örnek verilebilir.

Ama akli melekeleri yerinde herhangi bir Amerikalının anlayabileceği sadelikte anlatmak için PYD’nin tüzüğünden birkaç aktarım yapmak yeterli olacaktır.

PYD’nin kuruluş tüzüğünde parti üyelerinin yükümlülükleri sıralanırken şöyle deniyor:

“Abdullah Öcalan’ın felsefesinden gurur duymak ve bu felsefeye bağlı olmak, Öcalan’ın esaretten kurtarılması için milli, ahlaki ve insani bir görev olarak mücadele etmek”

PYD’nin aynı tüzüğünün hedefler bölümünde de şu ifadeler var:

“Abdullah Öcalan’ın “Demokratik uygarlık ve demokratik toplum teorisi” doğrultusunda, “Kürdistan’ın bütün bölgelerinde demokratik yerel konfederalizm ilkesi çerçevesinde, siyasi sınırları sorgulamadan, Kürt milli birliğini sağlamak için demokratikleşme mücadelesini desteklemek”

Bunlar kesmediyse, aynı tüzükte, PYD’nin, Öcalan’ı komutan ve KCK’nın yasama organı KONGRA-GEL’i Rojava’nın da yüksek yasama organı olarak kabul ettiğini buraya ekleyelim.

ABD de Suriye politikalarını belirleyenler de bunları bal gibi biliyor.

Biliniyor bilinmesine de, son 5 yıldır Suriye politikası bütünüyle Türkiye’yi sıkıştırma/bölme planına dönüştürüldüğü için, bunun da en iyi Türkiye’yi bölme ajandasına sahip bir örgütle yapılabileceği düşünüldüğü için, PKK/PYD/YPG ile iş tutuyorlar.

Bu kadar net, bu kadar açık işte.

Dün konuştuğum Başbakan Yardımcısı Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, sabır taşının çoktan çatladığını gösteren bir tutumla şu sözleri sarf etti:

“ABD’li yetkililer ve başka destek verenler hedeflerinden vazgeçmediği ve bu hedefleri tamamen rafa kaldırıp buradaki bütün planları, organizasyonları dağıtmadığı sürece bu planları biz dağıtacağız, organizasyonları biz bozacağız. Münbiç de Fırat’ın doğusu da bunlardan temizlenecek”.

Bozdağ, devamında “Sözün bittiği yerdeyiz” deyip şu cümleleri kurdu:

“Bundan sonra Türkiye sadece söze bakmayacak, sözle beraber icraata bakacak. İkisi birbirini tutuyorsa mesele yok. Şu ana kadar maalesef ABD yetkililerinin Türkiye’ye verdiği sözlerle arazideki icraatları birbirini tutmadı. Her icraat, verilen sözü tekzip etti”.

Dikkatinizi çekmiş olmalı.

Bugüne kadar ‘kas gücünü’ göstererek ‘istediğimi yaparım’ pervasızlığıyla hareket eden Washington’dan Afrin harekatı başladıktan sonra ‘bocalama’ işaretleri veren birbiriyle tutarsız beyanatlar gelmeye başladı.

Bu bocalama halinin üç temel gerekçesi var:

1-PKK’yı terör örgütü olarak kabul ederken, Suriye’nin kuzeyinde aynı örgütün uzantısı olan PYD/YPG ile iş tutmanın ortaya çıkardığı yaman çelişki.

2-PKK ile iş tutarken Türkiye’yi hepten kaybetme ihtimalinin Ankara tarafından kendilerine gösterilmesi ve bu ihtimalin ürettiği telaş hali.

3-İçeride Tayyip Erdoğan yönetimini cezalandırmak için kullanabileceği FETÖ gibi enstrüman/aparatların devre dışı kalmış olması.

Washington’taki karanlık odaklar bir tür plansızlık/senaryosuzluk hali ile baş başa kaldığı için, bunun ürettiği ne yapacağını bilememe hali, bocalama, tutarsız beyanatlar verme biçiminde karşımıza çıkıyor.

Geçen hafta ABD Başkanı Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı araması üzerine gerçekleşen telefon görüşmesinin içeriğiyle ilgili tartışmalar da bu ‘bocalama halinin’ bir ürünü olarak görülebilir.

Ne olmuştu?

Beyaz Saray, görüşmenin içeriğine dair yazılı bir açıklama yapıp, Trump’ın Erdoğan’ı sertçe uyardığı havasını yaymaya çalışmıştı.

Ama devamında iki şey oldu.

Önce Cumhurbaşkanlığı kaynakları, görüşmede geçmeyen konu başlıklarının Trump gerçekten söylemiş gibi Beyaz Saray açıklamasına yansıtıldığını duyurdu.

Devamında Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster ile görüşünce, muhatabı “Biz o sırada Davos’ta idik, Beyaz Saray ekibi ile koordinasyon sorunu yaşandı”deyip bu çarpıtmayı kabullenmiş oldu.

Sözün burasında önemli bulduğum bir kulis bilgisini aktarayım:

Erdoğan/Trump görüşmesinin bütün detaylarına vakıf olan bir yetkili ile konuştum.

Ankara’da, Beyaz Saray’ın Erdoğan/Trump görüşmesini çarpıtması ile ilgili şöyle bir değerlendirme yapılıyor:

“İki lider görüşmeye devam ederken Beyaz Saray’dan bazı yetkililer Erdoğan’a aktarması için Trump’ın önüne sürekli notlar koydular. Ama Trump, bu notların hepsine itibar etmedi. Bazılarını Erdoğan’a iletti, bazılarını dile getirmedi. Öyle olunca, Beyaz Saray açıklamasında Trump o notların hepsini iletmiş gibi bir hava estirildi”.

Ne kadar tuhaf, öyle değil mi?

Yok…

Türk Amerikan ilişkilerinin son dönemindeki tuhaflıkları gözünüzün önüne getirince, bu o kadar tuhaf kaçmıyor sanki.