Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, 15 temmuz darbe girişiminin henüz sonuçlanmadığını belirterek "15 Temmuz'un 2. ve 3. dalgaları geliyor" dedi. "İkinci dalgada tezgâhlanan oyun çok tehlikeli" diyen Kaplan, "Bu kez bir yandan Kemalist-laikler, öte yandan bu yeni-FETÖcü tipler cemaatlere, tarikatlere saldırmaya başlayacaklar... 15 Temmuz'un ikinci dalgası bu. Bu dalga 16 Temmuz'dan itibaren çoktan başladı bile; şimdi alabildiğine alevlendiriliyor" diye yazdı.
Yusuf Kaplan'ın Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı şöyle:
15 Temmuz karanlık, felâket dolu bir gece olarak başladı; ama aydınlık, rahmet yüklü bir yere ulaştırdı bizi.
Tanklara karşı göğsünü siper eden yürek ülkesi Anadolu kıtasının çocukları, tarihin akışını değiştirecek taze bir doğuma, yeniden, dimdik bir doğruluşa imza attı; eşi görülmemiş bir destan yazdı. 15 Temmuz, bir milat oldu; umut ışığı sundu. Ancak 16 Temmuz'dan itibaren bu umut ışığı birileri tarafından söndürülmeye çalışılıyor ama bunu göremiyoruz işte! 15 Temmuz gecesi, bu milletin ruh köklerinden fışkıran ruhu şahlandı. 16 Temmuz'dan itibaren bu ruh günbegün boğulmaya, yok edilmeye çalışılıyor. 15 Temmuz gecesi, tankların altına yatanlar, bu ülkenin ruh köklerinden süt emen kimsesiz, asil insanlardı. 16 Temmuz'dan itibaren, birileri düğmeye bastı; NATO kafalı Kemalist generalleri art arda ekranlara çıkarmaya başladı. Fırsatperest Kemalist ve laik tipler, 15 Temmuz'u var eden ruhun kaynağını oluşturan cemaatleri, tarikatleri hedef tahtasına yatırıyorlar. Görünüşte amaçları, FETÖ'yü cemaat olarak sunmak, “cemaatlerin Türkiye için ne kadar tehlikeli olduğu” algısı oluşturmak... Ama gerçekte, asıl amaçları,cemaatler, tarikatler üzerinden 15 Temmuz'da şahlanan, bizim tarih yapmamıza imkân tanıyan ruhun ana kaynağı İslâm'ı vurmak! Özür dilerim ama bunu göremeyen ya salaktır ya da asalak! 15 Temmuz sürec, 28 Şubat'tan daha etkili Buradan geleceğim nokta hayatî: 15 Temmuz süreci diye bir süreç başlatıldı. Tıpkı28 Şubat süreci gibi, sağ gösterip sol vuruyorlar, yanı cemaatleri, tarikatleri gösterip bu ülkenin İslâmî ruh köklerini çökertmeye çalışıyorlar. 15 Temmuz süreci'nin 28 Şubat sürecinin bir uzantısı olduğunu, 28 Şubat'tandaha karmaşık ama daha tehlikeli bir süreç olduğunu görelim lütfen. Kemalist generaller, NATO eğitimi almış, beyinleri NATO'da yıkanmış, geçmişlerinde solculuk-sosyalistlik sosu bulaşmış türedi ama tehlikeli tipler. Tehlikeli; çünkü amaçları FETÖ'yü bahane edip cemaatleri ve tarikatleri hedef göstererek bu toplumun bu topraklarda bin yıldır dünya tarihini yapmasını mümkün kılan medeniyet dinamiklerimizi, iddialarımızı ve ruhumuzu yok etmek. Tam bir asır önce yaşadıklarımız yeniden sahneleniyor: Bir asır önce de, bizzat Mustafa Kemal'in -destek almak için- Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yazdığı bütün yazılarda “Millî MÜCAHEDE” olarak adlandırdığı savaşta ve sonrasında yaşananları yaşıyoruz 16 Temmuz'dan sonra da. Bir asır önce de sarıklılar savaşmıştı ama kalpaklılar, devleti kurmuş, Akif, Karabekir vesaire örneklerinde görüldüğü gibi, bu toprakların ruhunu temsil eden kadrolar devletten temizlenmiş, uzaklaştırılmıştı. Bir asır sonra da meydanlardaki savaşı halk kazandı, devleti kurtardı; ama ekranlarda savaşı kaybettik; masada da kaybetmek üzereyiz! Eğer ekranlarda FETÖyü bahane ederek, cemaatleri, tarikatleri hedef gösteren, amaasıl hedefleri bu ülkenin ruh köklerini ve varlık nedenini oluşturan İslâm'ı bu toplumun hayatından uzaklaştırma kaygısı güden NATO eğitimli, Kemalist generaller ve ulusolcu Kemalist-laik tiplerin ekranlarda verdiği savaş durdurulamazsa, 28 Şubat'tan daha berbat, ürpertici bir sürecin bizi beklediği aslâ unutulmamalı.
Bakın bu kez, sadece NATO kafalı generaller, ulusolcu Kemalist-laik tipler sürdürmüyor bu savaşı. Aynı zamanda yeni-FETÖ'cü tiplerle işbirliği yaparak bu tipleri piyasa'ya sürüyorlar. Bu ikinci dalga'da tezgâhlanan oyun çok tehlikeli: Bu kez bir yandan Kemalist-laikler, öte yandan bu yeni-FETÖcü tipler cemaatlere, tarikatlere saldırmaya başlayacaklar... 15 Temmuz'un ikinci dalgası bu. Bu dalga 16 Temmuz'dan itibaren çoktan başladı bile; şimdi alabildiğine alevlendiriliyor...
Buradan üçüncü dalga'ya geçilecek ve bu toplumun bu topraklardaki bin yıllık köklerinin -iyi kötü temsilcisi olan- cemaatler ve tarikatler, iki yaylım ateşi arasında kalacaklar... Üçüncü dalga'da, cemaatler birbirine düşürülecek, fitne-fesat alacak başını gidecek... Böyle böyle toplum, saçma sapan tartışmalarla İslâm'dan soğutulacak, laiklerin kucağına itilecek... LAİKLİK, “KUTSAL İNEK” Mİ? Burada tartışılması gereken mesele, laiklik. Laiklik ne, peki? Batılıların dışardan işgal edemedikleri bu toplumu içerden ele geçirmek,toplumun İslâmî iddialarını bitirmek ve ruh köklerini yok etmek için bu topluma tepeden dayatılan bir pranga, laiklik! O yüzden laikliği dokunulmaz “kutsal ineğe” dönüştürdüler; kutsadılar ve laikliği bahane ederek bu toplumun has çocuklarının canına okudular... Darbeleri laiklik adına yaptılar! Bu milletin hakkını, hukukunu, haysiyetini ve irade'sini koruyan adamlarını laiklik adına astılar, laiklik adına yok ettiler... Yaklaşık yarım asır başörtüsü üzerinden bu millete laiklik adına zulmettiler... Sonunda FETÖ'nün önünü açarak, orduyu ele geçirmesini göz yumdular;kendilerine zihnen / göbekten bağlı NATOcu askerler ve ulusolcu ahmakları kullanarak İslâm'a FETÖ üzerinden sinsi bir savaş başlattılar! Oysa dünyada Fransa ve Türkiye'den başka laik ülke yok. Anayasasında “değiştirilmesi bile teklif edilemez” denilecek kadar laikliğin kutsandığı ve tepeden dayatıldığı ikinci bir ülke yok şu dünyada. Daha ürpertici olan nokta da şu: Batı'da bütün büyük düşünürler, laikliği kıyasıya tartışıyorlar... Sözgelişi Fransız ve ateist düşünürlerden Luc Ferry, laikliği “sahte din” olarak tanımlıyor... Sadece bu bir örnek bile her şeyi anlatmaya yetiyor olsa gerek... Ama bizde laikliği tartışmaya kalkışan herkes kolaylıkla topa tutuluyor ve aforoz ediliyor! Nedir bu, peki? “Dogmalardan kurtulacağı” söylenen bir ülkenin tek bir dogmaya mahkûm olması, elbette ki! GELEN TEHLİKEYİ GÖRELİM LÜTFEN! Tam da Türkiye'nin mazlum halkların umudu olduğu, Somali ve Suriye örneklerinde görüldüğü üzere, dünyaya merhametin ve ruhun ne demek olduğunu öğrettiği bir zaman diliminde, bu ülkenin, cemaatler üzerinden İslâm'a karşı sinsi ve büyük bir saldırıyla maruz kalması, kendi ayağına kurşun sıkmasıdır. Buradan bütün yöneticilerimizi bir kez daha uyarıyorum: Gelen tehlikeyi görelim lütfen! Elbette 15 Temmuz'dan sonra oluşan atmosferde yeşeren birliğimiz, bütünlüğümüz, kardeşliğimiz üzerinde titreyelim ama birilerinin bu ülkenin altını oymalarına, ruh köklerini kurutmalarına da aslâ göz yummayalım!Vesselâm.