Yeni Şafak yazarından AB'ye: B.k atmak genlerinizde var; lazımlığınızda kalsın!

Yeni Şafak yazarından AB'ye: B.k atmak genlerinizde var; lazımlığınızda kalsın!

Yeni Şafak yazarı Hüseyin Likoğlu, Avrupa Parlamentosu'nun (AP), Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki üyelik müzakerelerinin geçici olarak dondurulması çağrısı yapan karar taslağını kabul etmesiyle ilgili olarak "Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın deyimiyle 'Topunuz gelin', Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun deyimiyle 'Elinizden geleni ardınıza koymayın'. Ancak küçük bir ricamız olacak. Bizi istemediğinizi biliyoruz. B…k atmanın genlerinizde olduğunu, 'Neyleyeyim FETÖ'süz PKK'sız Türkiye'yi' şarkısını çığırdığınızı da biliyoruz" görüşünü savundu.

Hüseyin Likoğlu'nun "Genlerinde var" başlığıyla yayımlanan (28 Kasım 2016) yazısı şöyle:

Versay Sarayı tarihi bir Fransız şatosudur. Sarayın ilk binasının yapımına 1661'de başlanmıştır, daha sonra değişik zamanlarda genişletilmiştir. Saray, günümüzde müze olarak kullanılır. Roma İmparatorluğu'ndan sonra ilk defa bu sarayda büyük ölçüler kullanılmıştır. Bunun sebebi ise zengin ve merkezi krallık yönetimiydi.  Sarayın ilginç bir özelliği, yapımında tuvalet veya banyo düşünülmemesidir. Bunun sebebi o zamanki asillik anlayışında, asillerin istediği yerde ihtiyaçlarını giderebileceğidir. 1768'e kadar da sarayda işleyen tuvalet yoktu. 1789 yılında Fransız Devrimi'nden sonra bütün sarayda sadece 9 tane tuvalet vardı ve bunlar yalnızca kral ve yakın aile üyelerine aitti. Sarayın geri kalan çalışanları lazımlık kullanırdı ve bu kokular daire ve genel atmosfer ile çalışanların giysilerini tamamen sarardı. Yasaklanmış olmasına rağmen lazımlıklar genellikle çalışanlar tarafından oda pencerelerinden dışarı boşaltılırdı. Bu yazılanlar bir Vikipedi bilgisidir. Batılıların ya da Avrupalıların tuvalet kültürü ile ilgili geniş kapsamlı bilgilere başka kaynaklardan ulaşılabilir.  Derdimiz Avrupa'nın eşsiz(!) kültürünü irdelemek değil tabi. Niyetimiz bu eşsiz(!) kültürün bugünkü Avrupa'nın siyasetine yansımaları. Çocukluktan gençliğe geçiş dönemimiz ve siyasete ilgi duymamız rahmetli Necmettin Erbakan'ın o nüktedan siyaset dönemine denk geldiği için Avrupa Birliği ile ilgili hiçbir zaman iyi duygularım olmamıştı. Bugünlerde sosyal medyada dolaşan Erbakan'ın AB ile ilgili videolarını o yıllarda canlı bir şekilde izleyip keyif alanlardanım. Avrupa Birliğinin bir Hristiyan kulübü olduğunu ve hiçbir zaman bizi arasına almayacağını rahmetli Erbakan'dan öğrenmiştik. Bugün tam da bunları yaşıyoruz.  Avrupa Birliği, Türkiye'yi en zor zamanında yalnız bıraktı. Sadece yalnız bırakmadı, kendisine darbe yapanlara arka çıktı. Dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bir direnişle demokrasisine sahip çıkan Türk halkına adeta kin kusan AB, darbecilere sonuna kadar kapılarını açmış durumda. Öteden beri teröristlerin hamiliğini yapan AB, Türk demokrasisine darbe indirmek isteyen FETÖ'nün de hamisi olmuş çok mu!  53 yıllık AB Türkiye ilişkilerinde Avrupa ilk kez ikiyüzlü davranmadı. Daha doğrusu gerçek yüzünü gösterdi. Bakın Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ne diyor: “Eğer ilişkiyi kesersek cezaevindekilere yardım edemeyiz.” Cezaevindekiler kim? Darbeci FETÖ'cüler ile terörist PKK'lılar. Bir de onlara yardım ve yataklık yapanlar. Demek AB'nin 53 yıldır istemediği halde Türkiye ile ilişkilerini sürdürmesinin sebebi Türkiye veya Türk halkı değil. Avrupa'nın içeride kendi adamları var, onların hakkını korumak için 53 yıldır istemediği Türkiye'ye katlanıyor. Ne kadar göz yaşartıcı bir durum değil mi! Bu arada Schulz, ekonomik yaptırımlardan bahsediyor. Kendi adamlarını kurtarmak için Türk halkının tamamını ekonomik yaptırımlarla cezalandırma tehdidinde bulunacak kadar haddini aşıyor.  15 Temmuz işgal girişiminin ardından Avrupa ve Batı gerçek yüzünü gösterdi. Açık açık Türkiye düşmanlığını sergilemekten imtina etmiyor artık. Avrupa Parlamentosu kararı bunun en açık örneği. Her ne kadar Almanya Başbakanı Merkel başta olmak üzere bazı AB yöneticilerinin farklı söylemleri olsa da bu düşmanlık artık saklanamaz hale geldi. Aslında bunu çok iyi anlıyoruz. Yıllardır bize tahammül etmelerine neden olan terör örgütleri ve adamları bir bir gidiyor. Yıllarca besledikleri FETÖ'nün kökü kazınıyor. Yine yıllarca besledikleri PKK'ya ağır darbeler indiriliyor. Türkiye'nin bu kararlılığı karşısında Avrupa'nın gerçek yüzünü göstermekten başka çaresi kalmadı.  Yani 53 yıldır Türkiye ile sürdürdükleri flörtün gerekçesi kalmadı. Türkiye içerisindeki aparatlarını artık koruyabilecek imkanları kalmadı. 100 yıl sonra Türkiye'yi işgal etmek için yetiştirdikleri Fetullahçı teröristler başarısız oldu. AP'nin hacet gidermek için ilişkileri dondurma kararına bakın, son dakikada Lozan'ı eklemişler.Çünkü 15 Temmuz'da Lozan'ı çiğneyerek, Türkiye'yi işgal etmek isterken suçüstü yakalandıklarının farkındalar. Onun için Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sakın Lozan'ı karıştırma diyorlar.  Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın deyimiyle “Topunuz gelin”, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun deyimiyle “Elinizden geleni ardınıza koymayın.” Ancak küçük bir ricamız olacak. Bizi istemediğinizi biliyoruz. B…k atmanın genlerinizde olduğunu, “Neyleyeyim FETÖ'süz PKK'sızTürkiye'yi” şarkısını çığırdığınızı da biliyoruz. Lakin Hitler, Ortaçağ, Engizisyon, fundamentalist, diktatör, Nazizim gibi kavramlarla bizi itham etmeye kalkışmayın. Zira o kavramlar Batı medeniyetinin vücudunda türemiş kavramlardır. Avrupa'da yükselen faşist dalgaya baktığımız zaman bu kavramlar yakın zamanda size çok lazım olacak. Bunları bize atmayın, lazımlığınızda kalsın, size lazım olacak.