Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak "Fethullah'ın ağzından, 'Beceremediniz artık bırakın' manşetlerini (18 Nisan 1997, Hürriyet) kotarmakla, hülasa, Erbakan'a karşı topyekûn savaş naraları atmakla, kimlerin yolunu açtığınızı hâlâ itiraf etmeyecek misiniz?" dedi.
"Neden karşı mahalleden bir Allah kulu çıkıp da, '17-25 Aralık 2013'te matine – suare FETÖ malzemesi yakmakla, FETÖ'nün kullanışlı aptallarına döndük' demez?" diyen Tuna, "Neyse ki, Tuncay Özkan hiç değilse, '28 Şubat'ta Erbakan'ı deviren Fethullah Gülen ve adamlarıdır. Hemen Erbakan iktidardan düşmeden önce 'gitmelidir' diyen de Fethullah Gülen'dir' dedi" ifadesini kullandı.
Salih Tuna'nın "Adamın yatak odasında ne işiniz var?" başlığıyla yayımlanan (10 Ekim 2016) yazısı şöyle:
Gece yarısında gazeteciler bir kadın ve bir erkeğin uygunsuz haldeki görüntülerini servis etmek için bir evin önünde beklemeye koyulmuşlardı. Neden sonra, polis baskınıyla eşzamanlı, ellerinde kameralarla içeri daldılar. “Yapmayın, ayıptır, haneye tecavüzdür” yollu feveran eden yaşlı adamın uzun sakalından çekiştiren polisler eşliğindeki gazeteciler kendilerine verilen “görevi” bihakkın yerine getirdiler. Evet, 28 Şubat deyince herkesin aklına gelen, Müslüm Gündüz-Fadime Şahin “kumpasından” bahsediyorum. Unutmuş olamazsınız, Türkiye haftalar boyunca bunu konuşmuştu. Aydın Doğan'ın bilumum adamlarından dönemin Sabah gazetesinekadar alayı birden algı operatörü gibi çalışmıştı. Mahut gece baskınından üretilen “malzeme” üzerinden korkunç algı faaliyeti yürütmüşlerdi. Darbelerine zemin hazırlamak için sarıklı, uzun sakallı Müslüm Gündüz'ü zâni, başörtülü / türbanlı Fadime Şahin'i de zâniye ilan ederek iki simge isme dönüştürdüler. O kadar ki… Mukaddesatı “irtica” parantezine alan o azgın güruh, “mürteci” deyince de akla Müslüm Gündüz gelsin istemişti. Başörtülü/ türbanlı deyince de Fadime Şahin. Hatta yolda izde üniversitede başörtülü gördüklerinde, “Fadime Şahinler geliyor” diye çemkirenler bile olmuştu. Maksatları… Dindarları psikolojik harp marifetiyle kolektif cezalandırmaya tabi tutarak, dönemin seçilmiş demokratik lideri Erbakan'ı alaşağı edecek koşulları oluşturmaktı. Yıllar sonra Fadime Şahin'in “FETÖkulli” olduğu ortaya çıktı; lakin iş işten çoktan geçmişti. Malumunuz, 28 Şubat sürecinin üzerinden yaklaşık yirmi sene geçti. En az on beş sene boyunca da her yıldönümünde söylevler çekildi, yazılar yazıldı, araştırmalar yayımlandı, sempozyumlar yapıldı. Peki, o gazeteciler gece yarısı o evin önünde ne arıyorlardı, kim onları oraya çağırdı diye soran oldu mu? Yazık ki, olmadı. Geçen gün, Uğur Dündar'ın programında, CHP İzmir Milletvekili, aynı zamanda yılların gazetecisi Tuncay Özkan sordu. Nasıl mı? Şöyle: “Gazeteci dediğiniz adam elinde kamerayla Müslüm Gündüz'ü kapısının önünde beklemez. Böyle bir görevimiz yok bizim (…) Çağırdım muhabir arkadaşı; dedim ki, adamın yatak odasında sizin ne işiniz var? Dedi ki, İstihbarat Şube Müdürü bizzat aradı; burada çok önemli bir operasyon yapacağız hadi o operasyon için gelin, dedi. Biz de gittik…” Tuncay Özkan sormakla da kalmadı mezkur programda her şeyi deşifre etti. Mesela, o İstihbarat Şube Müdürü'nün Sami Uslu olduğunu söyledi. Sami Uslu kim mi? Ankara merkezli “usulsüz dinleme” operasyonu kapsamında gözaltına alınan eski İzmir Emniyet Müdürü. Halihazırda FETÖ mensubuiddiasıyla mahpus damında. Tuncay Özkan, Sami Uslu'ya talimatı verenin de Recep Güven olduğunu açıkladı. Bahçeşehir Üniversitesi'nde 2005'te katıldığı bir konferansta, “Dağda ölen teröriste ağlamıyorsanız insan değilsiniz” diyen eski Diyarbakır Emniyet Müdürü. Şu an nerde mi? Nerde olacak, firarda. Başka? Hrant Dink cinayeti davasından cezaevinde tutuklu yargılananRamazan Akyürek'in de içinde bulunduğu ekibin en ünlülerindenİstanbul İstihbarat Şubesinin eski müdürü Ali Fuat Yılmazer. Hani Nazlı Ilıcak'a kitaplar yazdıran, nasıl desem, başını yakan adam. Demek ki, Ergenekon / Balyoz kumpaslarını organize edenler, aynı zamanda, 28 Şubat'ın simge olayı Fadime Şahin-Müslim Gündüzolayını da kurgulamışlar. Söz konusu programda Ali Fuat Yılmazer'in de bu işin içinde olduğunu öğrenince nerdeyse küçük dilini yutan Uğur Dündar, “Düşünün” dedi, “28 Şubat'ın zulmünü simgeleştiren bu olayın arkasında bir FETÖ'cü emniyet müdürü var.” Biz bunu çoktan düşünmüş, ötesini de söylemiştik: “Kardeşlerim, şayet Türk ordusuna halka karşı 28 Şubat'ı yaptırmasaydılar, halka rağmen hiçbir güç Türk ordusuna 'kumpas' kurmaya cesaret bile edemezdi. İlk kumpas 28 Şubat'tır. İkinci kumpas da, Balyoz- Ergenekon…” (06 Temmuz 2015, Yeni Şafak) Gerçek yurtseverlerden olduğuna inandığımız Uğur Dündar umarız bunları da düşünür. Merhum Mehmet Ali Birand bir defasında medyanın darbelerdeki sorumluluğunu itiraf sadedinde, “Yatacak yerimiz yok” demişti. Uğur Dündar da neden böyle cesur bir çıkış yapmasın? Mesela, “28 Şubat'a verdiğimiz destekle FETÖ'nün önünü biz açtık” neden demesin? Sahi, karşı mahallede, ”Erdoğan nasıl ki 'kandırıldık' diyor; biz de oyuna getirildiğimiz itiraf edecek cesareti gösterelim” diyen kimse neden yok? Mahalle baskısına göğüs gerecek bir dalgakıran çıkmayacak mı o mahalleden? Bazı sorular çok basittir. Tıpkı, “adamın yatak odasında sizin ne işiniz var?” sorusu gibi. Ne ki, basit olduğu kadar kimin sorduğuna bağlı olarak hayati önemi haizdir. Neden karşı mahalleden bir Allah kulu çıkıp da, “17-25 Aralık 2013'te matine – suare FETÖ malzemesi yakmakla, FETÖ'nün kullanışlı aptallarına döndük” demez? Neyse ki, Tuncay Özkan hiç değilse, “28 Şubat'ta Erbakan'ı deviren Fethullah Gülen ve adamlarıdır. Hemen Erbakan iktidardan düşmeden önce 'gitmelidir' diyen de Fethullah Gülen'dir…” dedi. Ya siz? Fetullah'ın ağzından, “Beceremediniz artık bırakın” manşetlerini (18 Nisan 1997, Hürriyet) kotarmakla, hülasa, Erbakan'a karşı topyekûn savaş naraları atmakla, kimlerin yolunu açtığınızı hâlâ itiraf etmeyecek misiniz?