Yeni Şafak yazarından Ilıcak'a: Cemaat cuntasıyla beraber yargılanacaksın!

Yeni Şafak yazarından Ilıcak'a: Cemaat cuntasıyla beraber yargılanacaksın!

Hükümete yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesi yazarı Cem Küçük, Sabah gazetesindeki işine son verilen Nazlı Ilıcak’a ve cemaatin kurumsal yüzü olarak bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil’e ağır eleştiriler içeren bir yazı kaleme aldı.

Emniyet ve yargı içinde var olduğu iddia edilen cemaat yapılanmasını “cemaatin emniyet ve yargı cuntası” olarak nitelendiren Cem Küçük, “Eğer cuntanın istediği kara propaganda yayınlarını yapan gazeteciler olmasaydı bu cunta böyle terör estiremezdi. O yüzden cuntanın kara propaganda şeflerinin talimatıyla yayın yapan gazeteciler de bu süreçte yargılanacak” dedi.

Bu iddiasını CNN Türk’te yayınlanan “Dört Bir Taraf” adlı programla örneklendiren Cem Küçük, “Daha önce isimlerini deşifre ettiğim gazeteciler artık açık açık yasadışı konumlarını itiraf etmeye başladı. Mesela Nazlı Ilıcak geçen salı günü Aydın Doğan'ın kanalında demokrasiyi savunan Abdülkadir Selvi ve Nagehan Alçı'ya karşı açık açık emniyet yargı cuntasının dublajlığını yaptı” görüşünü dikle getirdi.

Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen’in ses kayıtlarının internette dolaşıma girmesinin ardından basın toplantısı düzenleyen Gazeteci ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil’i de eleştiren Cem Küçük yazısında, “Gülen'in internete düşen ses kayıtlarıyla ilgili Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın yaptığı basın toplantısı evlere şenlikti. Baştan sona samimiyetsiz bir toplantıydı. Türkiye'nin dünyadaki itibarını sıfırlamak için operasyon yapanlar 'Türkiye dünyaya rezil oluyor' diye şikayette bulunuyorlardı. Kameraların önüne hoşgörü insanı kamuflajıyla çıkan Mustafa Yeşil'in yeri geldiğinde yıldırmak ve sindirmek için gazeteci arkadaşlarımızı aradığını daha önce yazmıştım. Mustafa Yeşil'in panikte olduğunu görüyorum ama ne yazık ki bu toplantılarla imaj tazelemesine gitmesi zevahiri kurtarmaz” ifadelerine yer verdi.

Cem Küçük’ün, Yeni Şafak’ın bugünkü (16 Ocak) nüshasında “Haşhaşilerle mücadele yeni başlıyor!” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

 

‘Haşhaşilerle mücadele yeni başlıyor!’

 

Köprüden önce son çıkış geçildi. Demokratik hukuk devletine yönelik Erdoğan'ın deyimiyle bu Haşhaşi saldırısı geri püskürtülecek. Devletin polis, yargı ve istihbarat gücünü kullanarak toplumu terörize eden cunta yapılanması hak ettiği cezayı görecek. Ördükleri kirli ilişkiler ağıyla insanları terörize eden emniyet-yargı cuntası ve uzantıları seçilmiş meşru hükümete darbe girişiminin bedelini ödeyecek.

Son gelişmelerle eskiden komplo diye küçümsedikleri iddiaların gerçek olduğunu görmüş olduk. Büyük sermayenin Fethullah Gülen'le ne kadar içli dışlı olduğu son gelişmelerle ortaya çıkmış oldu. Aleyhlerine çıkacak bir yazıyı önceden haber alarak yayınlanmasını engelledikleri gerçeği bizleri artık hayrete düşürmüyor. Birkaç yıl önce olsaydı bu tür haberlere şaşırırdım, artık şaşırmıyorum. Her şey gün gibi ortada. Hukuk kelimesini ağızlarından düşürmeyen cemaat medyasının bu tür sansürlere diyecek sözü var mı, çok merak ediyorum:

Sık sık yazdığım gibi cemaatin emniyet-yargı cuntasının en önemli ayaklarından biri medya. Eğer cuntanın istediği kara propaganda yayınlarını yapan gazeteciler olmasaydı bu cunta böyle terör estiremezdi. O yüzden cuntanın kara propaganda şeflerinin talimatıyla yayın yapan gazeteciler de bu süreçte yargılanacak. Hukuka aykırı talimatları uygularsanız bunun hukuki bedeli olur. Dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde mafya ve çete gibi yapılardan talimat alan gazeteciler yargılanır ve medyadan tasfiye edilir. Darbe destekçileri itibarlarını koruyamazlar. Başbakanlık Teftiş Kurulu yasaların verdiği yetkiye dayanarak paralel çetenin elemanlarını izliyor. Tüm suç kanıtları BTK'nın elinde. Darbeci polis şeflerinden, savcılardan, hoşgörü ve diyalog maskesiyle kara propaganda yapanlardan emir alan gazetecilerin vay haline...

Daha önce isimlerini deşifre ettiğim gazeteciler artık açık açık yasadışı konumlarını itiraf etmeye başladı. Mesela Nazlı Ilıcak geçen salı günü Aydın Doğan'ın kanalında demokrasiyi savunan Abdülkadir Selvi ve Nagehan Alçı'ya karşı açık açık emniyet yargı cuntasının dublajlığını yaptı. Seçilmiş meşru hükümeti savunan iki yazara karşı Nazlı Ilıcak'ın söylediği söz suç itirafnamesi gibiydi. Ilıcak aynen şöyle söyledi: 'Siz hırsızları savunuyorsunuz, ben de hırsızları yakalamaya çalışan polisleri.' Bu sözlere Selvi ve Alçı isyan etti, hatta Alçı, 'Yandaş gibi davrananın kim olduğu ortada. Siz bir vesayete karşı durdunuz. Bugün başka bir vesayetin kucağına oturdunuz' diyerek haklı isyanını dile getirdi.

Açıkça meşru hükümete ve Başbakan'a hırsız diye iftira atan Ilıcak hukuken bu hükümetin emrinde çalışan kimi polis şeflerinin hükümeti devirme girişiminde olduklarını da itiraf etmiş oldu. İnanın bu kadar kesif demokrasi karşıtlığını 28 Şubat'ta bile yaşamadık. Emniyet yargı cuntası askeri darbecilerden çok daha cüretkâr. Demokrasiyi yok etmeye adanmış ruhlar böyle oluyor demek ki. Öyle ki aynı programda Nazlı Ilcak'a onlarca ileti gönderecek kadar gözü dönmüş bu emniyet yargı cuntasının. Ilıcak da paralel yapının dublaj sanatçısı olmayı kabullenecek kadar Erdoğan nefretiyle dolu.

Meşru hükümete karşı girişilen cunta faaliyetlerinin hukuken bir bedeli olacak. BTK tarafından bu yasadışı eylemlerinin kaydedildiğini bile bile bunu yapıyorlar. Tıpkı 28 Şubatçı askerler gibi hiç kimsenin bu darbeciliği sorgulamayacağını sanıyorlar. Feci biçimde yanıldıklarını cümle alem görecek. Çetenin emriyle yayın yapan tüm gazeteciler ve finansörlüğünü yapan işadamları da bunun bedelini ödeyecek.

Gülen'in internete düşen ses kayıtlarıyla ilgili Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın yaptığı basın toplantısı evlere şenlikti. Baştan sona samimiyetsiz bir toplantıydı. Türkiye'nin dünyadaki itibarını sıfırlamak için operasyon yapanlar 'Türkiye dünyaya rezil oluyor' diye şikayette bulunuyorlardı. Kameraların önüne hoşgörü insanı kamuflajıyla çıkan Mustafa Yeşil'in yeri geldiğinde yıldırmak ve sindirmek için gazeteci arkadaşlarımızı aradığını daha önce yazmıştım. Mustafa Yeşil'in panikte olduğunu görüyorum ama ne yazık ki bu toplantılarla imaj tazelemesine gitmesi zevahiri kurtarmaz.

Ben o toplantıda en çok Cemal Uşşak'a üzüldüm. Kendisi benim nazarımda Hüseyin Gülerce kadar kıymetli biridir. Uşşak'ın o toplantıdaki durumunu kabullenmesi hiç mantıklı değil. Uşşak'ın tıpkı Gülerce gibi paralel yapının içinde olmadığını devlet de gayet biliyor. Başbakan'a ahlaksız, çakal diyen yazıları twitterda öve öve bitiremeye bir şahısla Uşşak'ın aynı görüntüyü vermesi hiç yakışık değil. Başbakan Erdoğan meşru hükümeti devirmek isteyen emniyet-yargı cuntasına acımayacaklarını ilan etti. Bu illegal yapı için Haşhaşi benzetmesi yaptı. Anlıyoruz ki, Haşhaşilerle mücadele yeni başlıyor. Devletin enstrümanları hep daha güçlüdür. Emniyet-yargı cuntası biriktirdiği dosyalara güveniyor ama devletin elinde ne olduğunu bilmiyor. İşte bu belirsizlik cuntanın en yumuşak karnı. İki savcının, üç polisin bu millet ve devlete diz çöktüreceğine inananların sonu ne yazık ki hüsran olacak.