Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül, PYD'nin kontrolündeki bölgeyi "Kuzey Irak’tan Akdeniz’e uzatmaya çalıştığını ve bu koridorun yüzlerce kilometrelik Türkiye karşıtı cepheye dönüşeceğini" iddia etti. Karagül, kendi iddiasından yola çıkarak “YPG de operasyon kapsamına alınmalı” ifadesini kullandı.
Suriye’nin kuzeyindeki bölgede “PYD’nin bu kadar uzun bir sınırı kontrolü engellenmesi” gerektiğini savunan Yeni Şafak yazarı, “Gerekirse YPG'yi o bölgelerden çıkarmak için zor kullanılmalı, operasyonlar YPG'ye doğru genişletilmelidir” dedi.
Karagül, Doğan Medya Grubu'nu kastederek, grubun, “PKK’ya kol kanat gerdiğini, PKK saldırılarını masumlaştırdığını” söyleyerek “Durdukları yer vatana ihanettir” dedi.
İbrahim Karagül’ün “Sizi Taksim’de oynatırlar!” başlığıyla Yeni Şafak'ta yayımlanan (29 Temmuz 2015) yazısı gazetenin kullandığı ara başlıklarla şöyle:
Malazgirt'te Binbaşı Arslan Kulaksız, Şemdinli'de Uzman Çavuş Ziya Sarpkaya şehit edildi. Polislerimiz evlerinde infaz ediliyor. Türkiye'nin her köşesinde insanlar öldürülüyor, bazıları yaralı kurtuluyor, iş makineleri yakılıyor, terör üzerinden bütün ülke rehin alınmak isteniyor.
Bu durum sadece dar anlamda bir terör meselesi değil. Bu sadece PKK meselesi değil. Bu, Türkiye'nin varlığına karşı başlatılmış, geleceğini yok etmeye dönük kapsamlı bir çalışma. Bütün örgütler tek çatı altında toplanıyor. Bütün ideolojik gruplar, etnik ve mezhep kimliği üzerinden cepheye sürülüyor. Türkiye'nin varlığına karşı büyük bir saldırı söz konusu.
Unutmayın, saldırılar Türkiye'nin askeri operasyonlarından önce başlatıldı. Uzun süren barış süreci, birilerinin hırsı üzerinden istismar edildi, boşa çıkarıldı. Birileri bu ülkede barışın önünü kapattı. Son yıllarda olağanüstü sıçrama yakalayan ülkeyi diz çöktürmek için büyük bir plan devreye sokuldu. Türkiye'yi felç etmek isteyenler bunu AK Parti ve Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerinden pazarlar oldu.
7 Haziran seçimleri öncesi başlatılan çalışmayla kimlik eksenli siyaseti meclise taşıyanlar, bunun ikinci aşamasını silahlı çatışma olarak zaten planlamıştı. Bizlere Türk-Kürt çatışması, Alevi-Sünni çatışması olarak servis edecekleri bir şer plan, Türkiye'yi yeniden yönetilebilir alana çekmeye, yeniden Anadolu içine hapsetmeye, yeniden iç çatışmalardan başını kaldıramaz hale getirmeye dönüktü.
Bu yüzden çevremizdeki kaos fırtınasını Türkiye içlerine taşıyorlar. Siyasi mühendislik, içerideki bazı sermaye çevreleri, dışarıdaki ağababaları ve terör örgütleri üzerinden yürütülüyor.
Günlerdir “İç işgal”, “Türkiye içinde kurulan şer ekseni”, “Kuzey Kuşağı ile bazı sermaye çevreleri arasındaki ilişki” konusunda uyarı yazılarını bu yüzden yazdım. Dar anlamda terör tanımı bugünlerde gözlerimizi kör edecektir. Daha geniş anlamda, bir Türkiye projesi perspektifinde konuşmamız gereken şeyler var.
PKK'yı, DHKP-C'yi, MLKP'yi tek çatı haline getirenlerin, aynı kamplarda eğitim yaptıranların Türkiye ile ilgili başka bir hesabı var. Daha önce Türkiye'nin “iktidar kurucu” o merkezleri doğrudan bu işlerin arkasında yer alıyor. Bu yüzden örgütlere odaklanırken, dağları/kampları bombalarken, içeride terör gruplarına operasyonlar yapılırken “devlet aklı”nın bu eskinin iktidar kurucularına odaklanması, kamuoyunun bu büyük plan hakkında bilgi edinmesi lazım.
Gezi olaylarıyla ülkemizi Ukrayna'ya çevirmeye çalışanlar, 17 Aralık'la Mısır'a çevirmeye çalışanlar, bugün hem etnik hem de mezhep ayrışması üzerinden Türkiye'yi Irak ve Suriye'ye dönüştürmeye çalışıyor. Gezi olaylarında DHKP-C'ye kol kanat gerenler, onu pazarlayanlar, bu örgüt üzerinden sempati yayınları yapanlar, bugün aynı şekilde PKK'ya kol kanat geriyor, PKK saldırılarını masumlaştırıyor, terör saldırılarını, cinayetleri kamufle etmek için taklalar atıyor.
Aynı grubun bir Gezi döneminde bir de bu dönemde yayınlarına bakarsanız, aynı yöntemleri, aynı dili, aynı yayın anlayışını yürüttüğünü göreceksiniz.
Onlar Türkiye'ye karşı terörün safında yer almışlardır. Onların tek icraatı Selahattin Demirtaş'ı pazarlamak değildir. Açık biçimde terörün arkasındaki güç olarak tanımlanmalıdırlar. Dahası, bugün durdukları yer Türkiye'ye karşı açık bir “vatana ihanet” pozisyonudur.
HDP'yi ve PKK'yı kullanarak, Kürt milliyetçiliğini tahrik ederek yeniden “iktidar kurucu” pozisyonlarını ele geçirmek istemişlerdir. Kürtlerden nefret edenler, Kürtler üzerinden Türkiye'yi denetim altına almaya çalışmışlardır. Türkiye'de bir “iç işgal ekseni” oluşturulmuş, bu eksen silahla, örgütlerle, terörle amaçlarına ulaşmak istemektedir. Yıllardır hep bu mücadeleyi vermişlerdi ama ilk kez terörle işbirliği yapıyor, ülkemize karşı açık bir silahlı mücadele yürütüyorlar.
Artık PKK'nın ipleri Kandil'in elinde, İmralı'nın elinde değildir. Bu “eksen”in elindedir. Onların şirket merkezleri PKK'nın ve diğer örgütlerin karargahına dönüşmüştür. Planlama buralardan yapılmaktadır, pazarlama buralardan yapılmaktadır.
Demirtaş sadece bir figürdür, pazarlama malzemesidir. Akıl adamı, siyaset adamı değildir. Bir resim karesidir sadece. Bu zavallı adam, patronlarının kendine tayin ettiği rol üzerinden siyasi ikbal hesabı yapmaktadır. Ama bilmelidir ki, yeri geldiğinde onu buruşturup bir kenara atacaklardır.
Biz biliyoruz ki, bu ülke, coğrafyanın son kalesidir. Öyle süslü cümlelerle, entelektüel artistliklerle, göstermelik muhalif pozlarla konuşma zamanı değildir. Bu ülkenin vatansever çocukları, canları pahasına doğruları söylemeye, ülkeleri için mücadele etmeye, yüreklerini ortaya koymaya devam edecektir. Bu mücadele öncelikle ikiyüzlülüklere karşı yapılacak, siyasi sahtekarlıklara karşı yapılacak, terörün arkasındaki asıl güçlere karşı yapılacak, iç işgale ve o oligarklara karşı verilecektir.
Unutulmamalı ki bu ülke Irak değildir, Suriye ya da Mısır değildir. Derin reaksiyon harekete geçtiğinde, bugün terörü yöneten o karargahların sahipleri, etek giydirilip Taksim'de oynatılır, bütün ülkeye afişe edilir. Çünkü bu hınzırca planları ellerinde patlayacaktır.
Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu durum dar bir terör tehdidi değildir. Bölgesel planlamalar Türkiye'ye yansıtılmaya başlandı. Kuzey Suriye kuşağı, o bölgedeki demografik düzenleme, etnik temizlik bu yüzden yapılıyor. Ülkenin Güney'le, Arap/İslam kuşağı ile bütün bağlantıları kontrol altına alınıyor. İçerideki o terör destekçileri ise, birkaç enerji ihalesi ile cepheye sürülüyor.
Bu yüzden Türkiye'nin o harita taslaklarına artık kalıcı bir müdahalesi gerekiyor. İçeride kimlik eksenli çatışma hazırlıklarına, bu yönde kurulan ittifaklara, bu ittifakların yönetilmesine, cephe projelerine, çevresinde ise, hemen güneyinde başlatılan ülkeyi boğma, felç etme planlarına sert bir şekilde müdahil olması, inisiyatif alması, bugüne değil geleceğe yönelik planlar yapıp uygulaması gerekiyor.
Türkiye'nin Alevileri, Kürtleri, Arapları düşmanlaştırması isteniyor. Bunu yapanlar aynı zamanda Kürtlere de feci bir tuzak kuruyor. Bu bölgede Kürtleri Türklere ve Araplara karşı cepheye sürüyorlar. Korkunç bir düşmanlık inşa ediliyor. Bu tuzağa düşülmemeli.
Unutulmamalı ki, güneyimizdeki uygulamalarla içerideki cephe inşa etme çabaları aynı senaryonun birer parçası. Etnik düşmanlığa düşmeden, mezhep ayrışmasına kapılmadan, birer “Truva Atı”na dönüştürülen örgütlere ve arkasındaki merkezlere yönelik kalıcı stratejilerin belirlenmesi gerekiyor.
Bugün devam eden operasyonlar, bölgesel güç haritasını değiştirmeden bırakılırsa, her şey kaldığı yerden devam edecek, harita taslaklarına bir daha müdahale şansı kalmayacaktır. Türkiye, 2003 yılından beri sabırla bölgedeki gelişmeleri izliyor. Ancak bu sabır artık bir zaafa dönüşmüştür. Ve o zaaf artık ülke sınırlarını tehlikeye atmıştır.
Bıçak kemiğe dayanmış, uzak tehditler yakın tehdide dönüşmüştür. Bundan sonraki ilk adım ülkeyi istikrarsızlığa sürükleme, bölgedeki her hangi bir devlete benzetme ihtimali taşımaktadır. Öyleyse sınırlarımıza dayanan tehdidi yeniden sınırların çok ötesine taşımak bir zorunluluktur. Sınırlarımızın hemen öte tarafının örgütlerden tamamen arındırılması gerekmektedir.
Açık söylüyorum, Türkiye en büyük sıkıntıyı Suriye sınırlarında çekecektir. Kuzey Irak'tan Akdeniz'e uzatılmaya çalışılan PYD/YPG koridoru, yüzlerce kilometrelik Türkiye karşıtı cepheye dönüşecektir. Dar bir bölgede IŞİD vardır ve o bölgeye de muhaliflerin yerleştirilmesi planlanmaktadır.
Demografik olarak Kürtlerin yaşamadığı bütün bölgelerdeki PYD kontrolünün ortadan kaldırılması gerekmektedir. Nüfus yeniden asli durumuna dönmeli, bir örgütün bu kadar uzun bir sınırı kontrolü engellenmelidir. Gerekirse YPG'yi o bölgelerden çıkarmak için zor kullanılmalı, operasyonlar YPG'ye doğru genişletilmelidir.
Bu aşamadan sonra sabır ve zaaf büyük lüks haline gelmiştir. Artık bir adım sonrası yoktur. Çünkü bir adım sonrasında parçalanmış bir Türkiye vardır!