Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Suriye'nin kuzeybatısında bulunan Afrin'e yönelik gerçekleştirdiği Zeytin Dalı Harekâtı'nda ABD'nin “20 kilometreden daha aşağı inmeyin” diyerek baskı uyguladığını ve Türkiye'nin bu baskıyı Fırat Kalkanı'nda da gördüğünü ifade etti. Fırat Kalkanı Harekâtı'nda "Türkiye'nin Rusya ile işbirliği yaparak El Bab’ı da alıp, o baskılara prim vermediğini" ifade eden Acet, "Moskova ile varılan Afrin mutabakatı, Afrin merkezi de hâlâ kapsam dahilinde tutuyorsa, bu şarkı burada bitmez. Ama Türkiye daha aşağı inmesin' korosuna Ruslar da dahil olmuşsa, o zaman Türkiye’yi burada durdurmaya dönük baskının önümüzdeki günlerde artarak devam edeceğini öngörebiliriz" dedi.
Mehmet Acet'in, "Afrin Harekâtı burada duracak mı?" başlığıyla (1 Mart 2018)yayımlanan yazısı şöyle:
Esas, Ruslar ne diyecek ona bakılmalı.
ABD’nin “20 kilometreden daha aşağı inmeyin” baskısını Fırat Kalkanı devam ederken de görmüştük. Ama Türkiye Rusya ile işbirliği yaparak El Bab’ı da alıp, o baskılara prim vermediğini göstermişti.
Demem o ki, Moskova ile varılan Afrin mutabakatı, Afrin merkezi de hala kapsam dahilinde tutuyorsa, bu şarkı burada bitmez.
Ama “Türkiye daha aşağı inmesin” korosuna Ruslar da dahil olmuşsa, o zaman Türkiye’yi burada durdurmaya dönük baskının önümüzdeki günlerde artarak devam edeceğini öngörebiliriz.
Zeytin Dalı Harekâtının Hatay’daki karargahında, Afrin’in güneyindeki Tel Rıfat ile doğrudan irtibat sağlayan iki telefon hattı var.
Harekât başladığı günden itibaren bu hat, 7/24 esaslı olarak çalışıyor.
Hattın Hatay’daki ucunda ana dilleri gibi Rusça bilen iki Türk subayı, diğer ucunda ise, 20 Ocak öncesi Tel Rıfat’a çekilen Rus muadilleri.
Bu hattın niçin kurulduğunu anlamış olmalısınız.
Havadan ve karadan PKK/YPG’ye operasyon yapılırken, güneye çekilmiş olsalar bile, bölgedeki Rus askerlerinin yanlışlıkla hedef alınmaması.
Harekât sahasından iki bilgi daha vereyim:
Cinderes’te Türkiye’ye doğru rastgele roket atışı yaparken İHA tarafından ‘suçüstü’ yakalanıp sığındıkları yerde enselenen PKK/YPG’lilere ait görüntüleri hatırlayalım.
İzleyince görüntülerin normalinden çok daha yakın mesafeden çekildiği anlaşılabiliyordu.
Öğrendik ki meğer bunun bir nedeni varmış.
O gün gökyüzü kapalı olduğu için, PKK’lıları izleyip etkisiz hale getiren İHA, “Bulutların altına indirilerek” çalıştırılmış.
Harekâtı yöneten komutanlara göre o İHA, neredeyse bir taş atımı mesafeye kadar alçalıp takibi öyle yapmış.
Yani ciddi bir risk alarak.
İkinci bilgi, harekât yapılırken gözetilen hassasiyetle ilgili.
Afrin kırsalında PKK/YPG hedefleri ağırlıklı olarak sahadan insani ve elektronik istihbarat edinimiyle vuruluyor.
Belirlenen hedeflerin bilgisi, hem Hatay’daki karargâha, hem de Ankara’da Hava Kuvvetleri’ne ait merkeze ulaşıyor.
Ancak bazı durumlarda hemen harekete geçilmiyor.
Bazı durumlar derken, PKK/YPG’lilerin aralarına sivillerin de karışmış olma şüphesinin giderilmediği durumları kastediyorum.
Birden fazla kere böyle bir durumla karşılaşılıyor ve o bölgeye operasyon yapılmasından vazgeçiliyor.
Niye böyle yapılıyor diye dertlenmenin lüzumu yok.
Sivil hassasiyeti konusunda bırakalım Türkiye bu farkını göstermeye devam etsin.
Hilal tamamlanınca 'Burada kal' baskısı
Şimdi gelelim Afrin harekâtında bundan sonra karşılaşılması muhtemel gelişmelere.
Pazartesi günü itibarıyla ‘hilalin tamamlandığını’ biliyoruz.
20 Ocak’tan itibaren 7 cepheden taarruza geçen TSK/ÖSO birlikleri, hafta başında bu cepheleri birleştirdi ve Afrin kırsalının Türkiye sınırları ile olan irtibatı kesildi.
Ankara’dan bakınca bu, harekâtın sadece bir kısmına tekabül ediyor.
İlk günden Afrin merkezinin operasyon kapsamı içerisinde olduğu bilgisinin teyidini Başkentteki ilgililerden birkaç kere aldığımız için böyle söylüyoruz.
Şunu da ekleyelim:
Bu haliyle bile, sınırlar güvence altına alındığı için Zeytin Dalı Harekâtının kat ettiği mesafe büyük kıymet arz ediyor.
Afrin kırsalında ‘hilalin göründüğü’ andan itibaren Türkiye’ye, “Buradan daha ileri gitmeyin” baskısının başladığına dönük işaretler karşımıza çıkmış durumda.
“Sınırlarınızı güvenceye aldınız, artık burada durun” demeye getiren baskılardan söz ediyorum.
Mesela Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, geçen Cumartesi günü kabul ettiği 2401 sayılı karar ile Suriye’de 30 günlük ateşkes ilan etmişti.
Şimdi bu karar üzerinden Türkiye’ye “Sizi de bağlıyor” baskısı yapılıyor.
Doğu Guta’daki büyük trajedi nedeniyle değil de sanki Türkiye’yi Afrin’de durdurmak için bu karara ‘evet’ dediği izlenimi veren ABD’nin Dışişleri Sözcüsü Nauert, “Ankara kararı bir daha okusun” çağrısı yapmıştı.
Çağrıya Dışişleri Bakanlığı, “Temelden yoksundur ve Nauert’in kararın odak noktasını anlayamadığını ya da bu odağı çarpıtmak istediğini göstermektedir” yanıtını verdi.
Dün itibarıyla Rusya’dan da kafa karıştırıcı bir açıklama geldi.
Cenevre’de konuşan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Suriye’de bulunan tüm aktörlerin, BM’nin 30 günlük ateşkes kararına ülke çapında uyması kritik önem taşıyor” dedi.
Acaba Lavrov’un açıklamasını da, ABD Dışişleri Sözcüsününkiyle aynı anlamda okuyabilir miyiz?
Olabilir.
ABD ve Rusya bazen Suriye konusunda kimseye çaktırmadan gizli anlaşmalar yapabiliyorlar ve bazen insan gerçekten kime ne kadar güvenilebileceğini daha bir şaşırır hale geliyor.
BM Güvenlik Konseyi’nin kararının tartışmalarından bağımsız olarak, önümüzdeki süreçte Türkiye’ye “Artık daha aşağı gitmeyin” baskısının artacağı yönünde kişisel bir öngörüm var.
ABD’den gelen açıklamaların her seferinde, “Sınır güvenliğinizle ilgili kaygılarınızı anlıyoruz” cümlesini, “Ama Afrin operasyonununuz YPG’nin dikkatini dağıtıyor” ifadesinin takip etmesi, Washington’un nerede durduğuna dair bir fikir veriyor.
Esas, Ruslar ne diyecek ona bakılmalı.
ABD’nin “20 kilometreden daha aşağı inmeyin” baskısını Fırat Kalkanı devam ederken de görmüştük. Ama Türkiye Rusya ile işbirliği yaparak El Bab’ı da alıp, o baskılara prim vermediğini göstermişti.
Demem o ki, Moskova ile varılan Afrin mutabakatı, Afrin merkezi de hala kapsam dahilinde tutuyorsa, bu şarkı burada bitmez.
Ama “Türkiye daha aşağı inmesin” korosuna Ruslar da dahil olmuşsa, o zaman Türkiye’yi burada durdurmaya dönük baskının önümüzdeki günlerde artarak devam edeceğini öngörebiliriz.