Mali Eylem Görev Gücü'nün (FATF) 2019 yılındaki tavsiyeleri doğrultusunda hazırlanan7262 sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun geçen yılın Aralık ayında kabul edilmişti. Uluslararası fonlara başvurma ve uluslararası kurumlarla işbirliğine kısıtlamalara yol açan düzenleme, sivil toplum kuruluşları (STK) faaliyetlerinin askıya alınması ve kapatılmasına ilişkin hükümler içeriyor, ayrıca yüksek idari para cezaları verilmesini öngörüyor. Düzenleme, internet ortamındaki kaynak geliştirme faaliyetlerini de kısıtlıyor.
Geniş ve muğlak hükümleri nedeniyle eleştirilen kanun, sivil toplum örgütlerinin görüşü alınmadan çıkarıldığı için tepki toplamıştı. Sivil toplum örgütleri, kanunun kısıtlayıcı etkilerini hissettiklerini söyledi.
Hak ve özgürlüklerden tam ve eşit fırsatlarla yararlanılmasını sağlamak için izleme faaliyeti yürüten Eşit Haklar İçin İzleme Derneği'nden Nejat Taştan, düzenlemenin etkisini anlatırken "Son yıllarda sıkça gördüğümüz içe kapanma meselesi burada da çalışıyor" diyor.
Uluslararası fonlara başvurma ve uluslararası kurumlarla işbirliği yapma konusundaki çekingenliğin Türkiye'deki sivil toplum örgütlerinin faaliyet yürütmesini engellediğini belirten Taştan, "Türkiye'de 80 zihniyetini hortlatan bir örgütlerden kaçış meselesi var. İnsanlar sivil örgütlere üye ve yönetici olmaktan imtina edecekler. Yönetim düzeyinde olmasa da e-devlet üzerinden istifalar var. Bu yasa hazırlanırken sivil toplumdan siyasi partilerden uyarı gelmişti. 'FAFT'ın önerileri için sivil toplum örgütlerini hedefe koymak yerine farklı bir yol izlemeniz gerekiyor' denilmişti. Ama dinlenmedi" eleştirisini getiriyor.
Taştan'a göre söz konusu yasayla sivil toplum örgütleri kodlanıyor. Taştan, sözlerini "Bunu tahminlerden yola çıkarak söylüyorum. Örgütlere, o kodlara göre işlem yapmak gibi bir politika geliştirdiklerini düşünüyorum. Riskli bir iş deniyorlar. Türkiye'deki bazı sivil toplum örgütleri diğerleri bakımından yanına yaklaşılmaz örgüt diye algılanmaya başlanacak" diye sürdürüyor.
Türkiye'de LGBTİ+'lara yönelik baskının artması, bu alanda savunuculuk yapan örgütleri de etkiliyor. LGBTİ+'lar siyasi otoriteler tarafından da nefret söylemine maruz kalıyor ve hedef gösteriliyor. Bunun bir örneği, 21 Ekim tarihinde Mali Eylem Görev Gücü'nün (FAFT) Türkiye'yi gri listeye almasının ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun konuşmasında kendini gösterdi.
Bakan Soylu, kararın siyasi olduğu değerlendirmesinde bulunarak LGBTİ+'ları suçladı. Soylu, "Bir de LGBT'yi aile yapımızı bozmasın, çocuklarımızı ahlaksızlığa sevk etmesin, ülkemizin ahlakını bozmasın diye engelledik. Bu kararın siyasi bir karar olduğunu düşünüyoruz. Siz her türlü sapkınlığın içindesiniz. Biz öyle değiliz, biz Müslüman bir milletiz" ifadelerini kullandı.
SPoD (Sosyal Politika Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği) Politikalardan Sorumlu Genel Koordinatörü Avukat Hatice Demir, LGBTİ+ örgütlerinin içinde bulunduğu durumu "Her şey pamuk ipliğine bağlı" ifadesiyle özetliyor.
Yeni yasanın etkilerinin mevcut siyasi iklimle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini belirten Demir, denetim süreçlerinin öngörülemez olduğunu ifade ediyor. Demir, "Net bir kılavuz yok. Bir dernekten eğitimlerde kullanılan sunumlar dahi isteniyorken bir başka dernekten sadece fon alınarak yapılan faaliyetlere dair genel bir bilgi istenebiliyor" diyor.
Türkiye'de kamunun LGBTİ+ derneklerine herhangi bir fon desteğinde bulunmadığını belirten Demir, uluslararası kurumlarla çalışmaları gerektiğini söylüyor. Demir, pratikte yaşananları şöyle aktarıyor:
"Hükümetin diğer ülkelerle olan ilişkisine göre, bizim fon aldığımız kuruluş ya da konsolosluk dost ya da düşman ilan edilebiliyor. Örneğin bugün bir ülkeyle ilişkiler iyiyse, o konsolosluktan ya da oradaki uluslararası fon veren bir örgütten alınan fon sorun olmuyor. Ama yarın o ülkeyle ilişkiler bozulunca, o ülkedeki bir kuruluşla proje yürüten herkes kriminalize edilebiliyor. Hükümet hem hak temelli çalışan sivil toplumu desteklemiyor hem de böyle yasalarla tepemize inebilecek bir balyozu sürekli kafamızın üstünde dolaştırıyor. Hissettiğimiz ve deneyimlediğimiz şey bu."
Uluslararası Af Örgütü de söz konusu yasanın örgütlenme ve ifade özgürlüğüne etkisini inceleyen bir rapor hazırlamıştı. Raporda kanun sivil toplum örgütlerinin meşru faaliyetlerini kısıtlayarak "caydırıcı etkiye" neden olduğu tespiti yapıldı.
Ayrıntıları geçen hafta açıklanan rapor, 23 sivil toplum örgütünün katıldığı anket çalışması ve dokuz insan hakları örgütünün katıldığı görüşmelere dayanıyor.
Raporda kanunun sivil toplum örgütleri üzerindeki etkisi, bu görüşmelerde paylaşılan örneklerle anlatıldı. Buna göre, çok sayıda sivil toplum örgütü, yeni mevzuattaki muğlaklıklar nedeniyle uluslararası fon kuruluşlarına başvuruda bulunmakta tereddüt ediyor. Uluslararası kuruluşlardan fon alan örgütler denetimden geçirilebiliyor, yurt dışından alınan yardımların kullanımı ile ilgili ise ayrıntılı bir inceleme yürütülüyor. Yasadan nasıl etkilenebileceklerini kestiremeyen örgütler, kaynak geliştirme faaliyetlerini kısıtlıyor ya da geçici olarak askıya alıyor. Öte yandan raporda, idari makamlar tarafından gerçekleştirilen denetimlerin şeffaflık içermediği ve keyfi olduğu izlemi edinildiği de paylaşılıyor. Kısa bir süre önce denetlenen kuruluşların tamamı, yetkililerin denetim raporlarını paylaşmadığını kaydediyor.
Aynur Tekin
© Deutsche Welle Türkçe